İNSAN
İnsan kelimesine yüklenen anlamın kaynağına inmek istiyoruz. Bu kavramın bölme ve parçalama gibi bir özelliği var. Bu açıdan dikkatimizi bu kavrama verip, insan kelimesine ve buna yüklenen anlamı sorgulamak istiyoruz.
Psikolojik Veriler ve Saplantılar
İnsan ve yaşamında gerçekleşen ve oldukça yapay olan psikolojik oluşum ve gelişim hallerini görmemiz gerekir. Bu durum kendi içimizdeki parçalanmanın, kopuşun ve ayrışmanın kaynağıdır. İnsan kavramıyla oluşturmuş olduğumuz psikolojik veriler buna temel oluşturmaktadır. İnsan kelimesi paylaşımın, ortaklaşmanın, sevginin, kaynaşmanın ve güzellikleri yaratmanın kelimesi değil. Bu eksende de oluşturulmadı. Ayrışmanın ve yaşamsal çizginin dışı olarak geliştirildi. Psikolojinin temelleri de buna dayandırıldı. Psikoloji, ilişkisel bütünlüğün bozulma halidir.
İnsan Kelimesine Yüklenen Anlam
İnsan kendini bu kelimeyle oluştururken doğadan, canlılardan ve en çok da kendinden koptu. Kendini bu kopuş üzerinden yapılandırdı. Bununla kendini farklılaştırdı. Her şeyden ayırdı. Üstün bir yere yerleştirdi.
Kopuşun Derin Anlamı
İnsan doğayı, evreni, canlılığı kendine kurban etti. Canlıları ve canlılığı anlamadı. Onları tanıyıp ve olduğu gibi görmedi. İnsan kavramını ve sözcükleri hayatına bu kopuşla birlikte aldı. Bu eksende yorumladı. Tarifi zor olan ego böylece doğdu. İnsan kavramı ve kendini ele alış şekli problemli olmasaydı, hayat bu denli zor olmazdı. Dolayısıyla İnsan kavramı, her şeyin üzerine ve tepesine konularak, ayrıştırıcı bir yaşam yaratıldı. Bu da acılar üretti. Her şeyi bölüp parçaladı ve dumura uğratıp, eritti. Sözcükler kendi içsel bozukluğunu, insanın insana yüklemiş olduğu bu kavramdan aldı.
Bozulmanın Derinliği
Bir şey bozulmaya görsün, ardı sıra her şey bozulur. İnsan, bozuk olan bir temel üzerinden yaşamı inşa etmeye çalışınca her şey çürümeye doğru yol aldı. Bu, insanlığı ilgilendiren bir temel. Bu temelde olupta bozulmayan insan yoktur. Bozulmanın bir diğer yönü ise, kendimizi bunun dışında tutarak, sorunu bir başkasında aramaktır. Bu da bozulan temeli görmemektir. Oysa görülmesi gereken en ince yön ve kaynak burasıdır. Burası görüldüğünde yanlışın ve bozukluğun kaynağı da görülmüş olur. Aşılması gereken de budur. Burayı görmediğimizde, bozulma halini yanlış yerde ararız ki, bu da çıkmazın kendisidir. Yani, kaybolan kaydedildiği yerde aranmamaktadır. Bozukluk, bozulan yerde görülmemektedir. Problem ise problemli olan ile incelenmektedir. Atılan her adım bu bozukluk üzerinden inşa edilmekte ve geliştirilmektedir. Görülmesi gereken yer de burasıdır. Dokunduğumuz yerlerin sıkıntılı ve problemli hale gelmesi de bundandır. Her şeyin çürümeyle yüzyüze kalması bu nedenledir. Ne hayatın tadı kalır, ne de canlı olmanın. Sanal olan ön plana çıkar. Canlılığı bir tarafa itip, kurgusal olana sarılır insan. 5-6 bin yıldır da bu şekilde sürdürmektedir hayatı. İnsandan geriye ise insan olmayan yapay bir zeka ve beden kalır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.