Horozlar Neden Ötüyor?
Hiç düşündünüz mü, horozlar neden ötüyor? Zavallı horozun uykusu gelmez veya içgüdüsel olarak bir an önce sabahın gelmesini ister, erken öter, ahaliyi rahatsız ettiği için boynunu vurulur.
Akşam karanlık çöktüğünde, akşamın olmasını istemez inadına öter, ahali "uğursuzluk getirir" diye-çünkü doğa yasalarına aykırı, ahalinin uyuması, dinlenmesi gerekir- boynu vurulur. Konumuz doğa yasaları ve ahalinin cehaleti değil.
Konumuz: Tabu olan cinselliğimiz.
İnsanların temel ihtiyaçları beslenme, barınma ve üreme/cinselliktir. Beslenme ve barınma konusunda sıkıntılar yaşasak da bir şekilde hal ediyoruz. Bu durumlar daha çok maddi durumumuzla ilgili. Ama üreme, cinsellik konusu yalnız maddiyatla ilgili değil, işin içine aşk, sevgi, kıskançlık gibi duygularda giriyor.
Karmaşık ve zor bir konu.
İnsanla ilgili.
Karşı cinslerin istemesi, birliği gerekli.
Birliğin önünde maddi ve manevi bir sürü engel var.
İşimiz zor ve tatlı!
Zoru başarmak, engelleri aşmak, zevkli olanı yaşamak zorundayız.
Soruya dönersek horozlar neden ötüyor?
Köy yerinde sabah ahaliyi uyandırmak için mi?
Yoksa bir an için özgürlüğüne kavuşup, tavukların üstüne çıkıp cinsel hazzı yaşamak, neslini devam ettirmek için mi?
Canlıların doğada varlığını sürdürmesi için üremesi gerekir bunun için de bitkiler döllenir, insanlar ve hayvanlar da cinselliği yaşar.
Bu basit bir kuraldır.
Bitkilerin döllenmesini bir kenara bırakarak, hayvanların ve insanların cinsel yaşamlarına bakalım.
Çocukluk ve gençliğim Diyarbakır/Ergani Üçevler'de bitki ve hayvanların bol olduğu, doğa harikası bir ortamda geçti. Horozlar sürekli öter, aniden tavukların üstüne çıkar. Zaman zaman tavukları kovalar zorla, zaman zamanda -bazen yalandan- ağızına yiyecek alarak tavukları yanına çağırır-bir anlamda onlara kur yapar, onlarla yiyeceğini paylaşır, onların üstüne çıkar o bildiğimiz işi yapar. Sonra da keyifle kanatlarını açarak dişisinin etrafında döner. Haremine yabancı tavuk geldiğinde kabul eder, yabancı horoz geldiğinde ona saldırır.
Güvercin ve kuşlar da mevsimi geldiğinde-ki bu genellikle ilkbahar- mevsimdir. Erkek ve dişi aralarında sevimli bir şekilde kur yapar, erkek dişinin üstüne çıkar çiftleşirler, cinselliği yaşarlar.
Diğer hayvanların çiftleşmesi de gözümüzün önünde olurdu. Atın, eşeğin, ineğin, keçi ve koyunların çiftleşmeleri de gözümüzün önünde, biz oyun oynarken veya çalışırken onlar çiftleşirlerdi. Bunların içinde en ilginç olanı köpeklerin çiftleşme sonrası, ters popo popya dönmeleridir. Büyük bir acı ve hazzın yaşandığı hallerinden belli olan bu durum bazen saatler sürerdi. Çocukluğumda bir kez bu duruma müdahale etmek istedim annem “sakın karışma, günahtır" dedi, geri çekildim. Mart ayında kedilerin sesi zaman zaman bizi rahatsız ederdi. Onların da çiftleşmesi çok hırçındı. Yılanların birbirine sarılarak boyunlarını yarım, bir metre kaldırarak çiftleşirken çıkardıkları sesler, erkek kaplumbağanın dişisinin arkasına sürekli kafa atarak çıkardığı tak tuk sesi ve muradına erip dişisinin üzerine çıkıp "küsladığı"anlar yetmiş yaşına da gelsem belleğimden silinmedi.
Düşünün çocukluğunuzda bütün bunlar gözünüzün önüne oluyor ve son derece normal. Peki, insanlar, daha da önemlisi anneniz babanız bu işi nasıl yapıyor?
İşte orada dur!
Çok ileri gittin!
Orda karanlık perde kapanıyor.
Her şey ayıp ve günah!
Benim niyetim başarabilirsem, geçte olsa bu karanlık perdeyi birazcık da olsa aralamak. Yapılan işin ayıp ve günah olmadığını, bu işin çok normal olduğunu insanlara, özellikle temiz müslümanlara, gençlere, çocuklara anlatmak.
İşimin zor olduğunun bilincindeyim.
Milli Eğitim Bakanı yeni haremlik selamlık okullar açmak istediğini duyurdu. Bakan buna neden ihtiyaç duydu onu bilmiyorum. Her halde inancı gereği. İnancı, beşeri yaşama da müdahale ettiği için o da eline fırsat geçmiş, cennete gitmek için olsa gerek bu işi yapmak istiyor.
Bu işi yapan müslüman ülkelerin durumu ortada ama önemli değil. Cennet varken bu dünyanın ne önemi var!
Batı, cinsellik ilgili sorununu ve kadın erkek eşitliğini kendi inancı çerçevesinde, siyasi ve sosyal yaşamında iyi veya kötü bir şekilde çözüm yoluna koymuş. Kızlar ve erkekler tam olmasa da flört edebiliyor, birlikte olabiliyor. Birbirlerini tanıyarak birlikte yaşıyor veya evleniyorlar.
18 yaşına geldiklerinde aile baskısı veya sorumluluğu üzerlerinden kalkıyor.
“68 Gençlik Hareketi”nin getirmiş olduğu özgürleşmenin keyfini çıkarıyorlar!
Şimdiden sesinizi duyar gibiyim. "Hocam bu bize ters, dinimizce caiz değil, milli değerlerimize aykırı!"
Parantez açarak o zaman hemen sorayım: Adnan Oktar'ın, değişik tarikat ve cemaatlerin haremleri ya da bazı dinci/dinbazların çok eşliliği, yurtlarda, Kur'an kurslarında yapılan çocukların istismarı size ters değil. Bu olanlarda dinen caizdir. Millî değerleriniz ve vicdanınız da bunlardan incinmiyor. Ayrıca şunu da eklemeden geçmeyeyim. Sizin ve sizin arkasında durduğunuz yukarıda ismini sıraladığım zihniyetin nasıl kadına ve paraya - özellikle Dolar ve Euro'ya-düşkün olduğunu da biliyoruz. O nedenle sizlere zaten söyleyecek fazla bir sözüm yok. Benim esas sözüm temiz inançlı müslümanlara ve erdemli dürüst insanlara. Parantezi kapatıyorum.
Amacım sizin yanlış geleneğinizi, törenizi ve tutucu inancınızı tartışmaya açarak üzerinizdeki yükü birazcık da olsa hafifletmek.
Peki, bunu nasıl yapabiliriz?
Ailede ve okulda eğitimle.
Karma eğitimle, cinsellikle ilgili eğitim vererek.
Uygun bir dille, uygun yaşlarda çocuklara her şeyi açıklayarak. Açık konuşarak eğitim vermeliyiz. Öyle "sizi leylekler getirdi" demekle bu iş olmaz.- Unutmayın ki onların ellerinde akıllı cep telefonları var.- Derslere anatomi dersleri koyarak, çocuklar kendi bedenlerini ve karşı cinsin bedenlerini tanıyarak, korunmayı ve cinselliği öğrenerek büyümeli.
Gelişmiş Avrupa ülkeleri müfredatına bakarak bu işi çözebiliriz.
Fakat?!
Fakatı şu: Müslüman toplumların inancı ve geri kalmışlığı-ki bu durumu yöneticileri ve inançları yaratıyor- buna müsaade etmiyor. Bir anlamda bilim ve teknolojideki geri kalmışlık, beceriksizlik müslümanları korkutuyor. İçe kapanıyorlar. Müslüman erkeler kadınları kapanmaya zorluyorlar. Kız çocukları haremlik selamlık okullara, kadınları eve kapatmaya çalışıyorlar (Taliban'ın yaptığı gibi).
Ama diğer taraftan müslüman toplumlar bu yaşam biçimine ve özgürlüğe gıpta ile bakıyorlar. Onlar gibi yaşamak, Avrupa'ya göç etmek istiyorlar.
Dikkat ederseniz zengin Müslüman Ülkelere gitmiyorlar.
Ancak Batıya gidenlerin birçoğu da Batı toplumuna entegre olamıyor, kendi içlerinde geto hayatı yaşıyor, yer yer hırçınlaşıp, saldırganlaşıyorlar.
Normal olan bir fiili(cinselliği)anormal olarak gösterip, kendi kendilerini ve insanlığı mutsuz ediyorlar. Oysa yapmamız gereken şey çok basit: Normalleşmek...
Doğaya uyum sağlamak. Onun bize sunduğu nimetleri-cinsellikte dâhil- en iyi şekilde yaşamak. Bir erkek için güzel bir kadın bedeninden, bir kadın için yakışıklı, güçlü bir erkek bedeninden daha güzel bir şey olabilir mi?
Ey erkekler ve kadınlar bunun için her şeyinizi vermez misiniz?
Var oluşumuzdan beri-kapalı ya da açık- bunun kavgasını vermiyor muyuz?
Çoğu savaşlar bunun için değil mi?
Hırs, para, şatafatlı yaşam bunun için değil mi?
Neden kendi kendinize sınırlar koyup normal olanı değil sapkınlıkları yaşıyorsunuz?
Neden özgürce, normal olanı yaşamıyorsunuz?
Yaşamı kendinize ve bizlere cehennem ediyorsunuz?
Yukarıda da bahsettim; ailede, okulda çocuklara uygun bir dille gerçeği, sadece gerçeği; karşı cinslerin birbirleri için var olduğunu, birbirlerine karşı saygılı ve koruyucu olmaları gerektiğini anlatmalıyız. Derslerde erkek ve dişi bedenini onlara tanıtmak, zamanı gelince cinselliğin günah, ayıp olmadığını, normal olduğunu bunu sağlıklı bir şekilde yaşamaları gerektiğini bilmelerini sağlamak ebeveynlerin, öğretmenlerin görevi olmalı.
Ama ne yazık ki müslüman toplumlar bunu böyle yapmıyor ya da yapamıyor. Kız çocukları hâlen onlar için kıymetsiz. Müslüman erkeklerin sanki anneleri, sevgili eşleri geçmişte kız çocuğu değildi.
Müslüman ülkelerde özgürlükler kısıtlı.
Radikal unsurlar çok acımasız.
Ekonomi iyi değil.
Bir avuç yönetici ve işbirlikçileri her şeye hâkim. Dini sömürü ve baskı aracı olarak kullanıyorlar.
Bu cendereden çıkılamıyor. Bunun uzun bir süre devam edeceği ortada.
Peki, bizler bireysel olarak ne yapmalıyız?
Doğal olanı, normali yapmalıyız.
Çocuklarımız arasında ayrım yapmamalıyız. Erkek çocuklarımıza tanıdığımız özgürlüğü kız çocuklarımıza da tanımalıyız. Özellikle Kürt coğrafyasında kendilerine demokrat, yurtsever, ilerici, devrimci hatta sosyalist diyen arkadaşlarımız erkek çocuklarına tanıdığı özgürlüğü kız çocuklarına tanımıyor. Yine miras bölüşümün de Medeni hukuku değil, şerri hukuku, kız çocuklarına üçte bir payı savunuyor veya uyguluyor. Bunlara son vermeliyiz. Bu asla kabul edilemez. Özümüz ve sözümüz uyumlu olmalı, bir olmalı.
Her koşul ve şart altında seküler yaşamı savunmalıyız.
Kendi çocuklarımıza ve öğrencilerimize gerçeği yalnız gerçeği anlatmalıyız. Bunun yolunu yöntemini bulmalıyız. Yaratıcı olmalıyız.
Jin jiyan Azadi/ Kadın hayat özgürlük!
Her yerde geçerli olmalı. Yöneticilerin yasaları ve baskıları bizi engellememeli.
Sabahın erken saatlerinde, karşı köylerden horoz sesleri geliyor.
Horozlar neden ötüyor?
İçgüdüsel mi,
Özgürlük için mi,
Yem/yiyecek için mi,
İnsanları uyandırmak için mi,
Yoksa yaptıkları tek iş olan keyifle tavukların üstüne çıkmak için mi?
Bilemiyorum.
Ama horozlar sabırsızlıkla peş peşe ötüyorlar. Kendi kendime mırıldanıyorum.
Horozlar neden ötüyor?
Kim bilir!
Belki bir an önce o işi yapmak için, ya da gündüz yaptığı işe doymadığı için inadına akşam olmasın, karanlık gelmesin diye ötüyor.
Dileğim, yaşamın sağlıklı devam etmesi,
Horozların da hep ötmesi!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.