Haftanın kesiti…
Gündemin her an değiştiği bir ülke bizim ülkemiz. Normal bir Avrupa ülkesinde bir ay da olması muhtemel olaylar, biz de en fazla 24 saatte gündemden kalkmış oluyor.
İsrail’in, Hamas saldırısını bahane ederek Gazze’ye yapmış olduğu hava saldırılarının oransızlığı batı kamuoyunun geç de olsa İsrail aleyhine dönmesine kapı araladı gibi.
Filistin halkının evlerinden,yurtlarından edilmesi,büyük bir kısmının çoluk,çocuk ve kadın olan can kayıpları her dinden,her aidiyetten kendine insanım diyen herkesi derinden sarstı.
20 Kasım Çocuk Hakları Gününde ‘Yaşama hakkından’ kopartılan Filistinli çocuklardan sıra gelirse ülkemizdeki yetersiz beslenen,daha doğru tanımla beslenemeyen çocukları konuşabiliriz.
Derslerde açlıktan bayılma noktasına gelen çocuklar,açlıklarını su içerek bastırmaya çalışan çocuklar.
Ve bilim adamlarının açıklamaları doğrultusunda giderek fiziksel olarak gelişimleri gittikçe gerileyen,daha kısa boylu bir gelecek nesil!
Yine aynı şekilde daha az düşünen, problem çözme yeteneği giderek daha azalmış bir nesil!
Ve de hiçbir şey olmamış,her şey normalmiş gibi davranan yetkililer.
Daha doğru bir tanımla bütün bu olumsuzlukların görünen sebepleri.
Ete,kemiğe bürünmüş suretleri hala ‘cek’ ‘cak’ diye aramızda dolaşıyor,bizlerle beraber mevcut duruma ah,vah edebiliyorlar.
Cafe’leri basarak insanların paralarını ödedikleri kahvelerini yerlere döken rahmetli Uğur MUMCU’nun deyimiyle o günün “Tosuncukları”.
Bu sorunları böyle çözebileceklerini sanan bugünün gençleri.
Almanya ziyaretinde Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN’ın Filistinde yaşanan vahşet ve yıkım ile ilgili söylediklerine katılmamak mümkün mü?
Ancak ‘Holokost’ hatırlatmasının ne kadar doğru olup olmadığını anlayabilmemiz için ise; devletimizin Ermeni yurttaşlarımıza geçmişteki yaklaşımını hangi devlet başkanı hangi ifadelerle anacak diye gerildiğimiz Nisan ayını beklemekte yarar var.
Ayrıca batılı ülkelerin neyi yapıp,neyi yapmadıklarını sorgulamanın yanısıra,bizim ne yaptığımız önemli.
Geniş bir kamuoyu İsrail ile ticari ilişkilerin neden askıya alınmadığını,Limanların neden geçici olarak kapatılmadığını merak ediyor.
Bütün bunlar olurken yurttaşlarımızın milyonlarla ifade edilen mültecilerin, ülkemizin demografik yapısını değiştirme endişeleri biliniyor.
Zonguldak’da yaşanan kaçak madendeki, kaçak Pakistanlı mülteci işçi Muhammed Neazuri’nin vahşice yakılmış bedeni ise işadamlarınca işin duygusal boyutunu gözler önüne sermekte.
17 yıl önce ülkemizi sarsan bir cinayetle Ermeni bir gazeteci olan Hrant DİNK adlı yurttaşımızı katleden katilin cezaevinden elini kolunu sallayarak çıkması.
Hangi makamda kimleri ziyaret edeceği, kimler tarafından sahiplenileceği artık merak bile edilmiyor.
Öte yandanda bir takım siyasi muhalifler, gazeteciler, düşüncelerini ifade eden insanlar ise halen içeride…
Millet iradesinin tam olarak yansımasına yargı erki kullanılarak etki edilmesi.
Ve bunun en don örneği olarak seçilmiş Hatay milletvekili Can ATALAY’ın Anayasa Mahkemesi kararına rağmen halen özgürlüğüne kavuşamamış olması kim ne derse desin bir skandaldır.
Ayrıca Anayasanın 153. Maddesinin ‘herhangi bir uyuşmazlık halinde Anayasa Mahkemesinin kararının geçerli olduğu’ amir hükmüne rağmen, Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmamış olması Can ATALAY’ın serbest bırakılıp bırakılmama noktasını çoktan geçmiş durumda.
An itibari ile Can ATALAY’ın tutukluluğunun sürmesi ise yargı kararı ile değil,siyasal otoritenin takdiri ile olduğu artık tartışılmıyor bile…
Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması ise bence tam olarak tartışılmaya başlanmadı,soğutulmaya bırakıldı sanki!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.