Evliya Çelebi anılarında Diyarbakır
17. yüzyılda yaşamış Osmanlı Devleti'nin memuru olarak görev yapsa da asıl mesleği seyyahlık olan EVLİYA ÇELEBİ seyehatnamesi de nerden aklına geldi diyen okuyucularımı duyar gibi oluyorum. Diyarbakır 'a eşinin görevi nedeniyle gelen Ankara 'lı bir avukat arkadaşımın Diyarbakır sevgisi ile ilgili sohbeti sırasında " Bu şehri çok sevdik. Çocuğumuz olursa bu şehir ile bütünleşmiş bir isim koymak istiyoruz. Bu yüzden araştırma yapıyorum. Evliya Çelebi seyahatnamesi Diyarbakır ' ı okudum" deyince ilk işim okumadığım bu seyahatnameyi okumak oldu . İyi ki okumuşum. Geleceği planlarken ,geçmişte ve bugün yaşadığımız gelişme ve değişimin yarına şekil verdiği unutulmamalıdır. Okuduğum ve etkisinde kaldığım bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hazreti YUNUS PEYGAMBER'in Diyarbakır'a gelişi ile halkın ona iman ederek, mucize istemeden Müslüman olması onu çok sevindirmiş. Diyarbakırlılara güzel dualarda bulunmuş. O dönemde yıldızı parlak Amalak kızlarından olan bir kız melike Yunus Peygambere iman ederek Müslüman olmuş . Hz..Yunus,un öğretimiyle Diyarbakır' ı sert kara taştan Fis Kayası'nda inşa etmiş .İşte bu kızın adıyla ilintili olarak orası Diyar-ı Bikr, yani KIZ ŞEHRİ olmuştur. Rum tarihçileri ise bütün duvar ve kapıları sert kara taştan olduğu için KARA AMİD derler. Evliya Çelebi'nin Diyarbakır'ı son çözümlemede " Geniş vilayeti ma'mür, ovaları güzel ve amber kokulu toprağı insanlar arasında rağbet gören, mezraları bol, hayrat ve bereketleri çok bir bayındır şehirdir " .Ayrıca Diyarbakır için " arz-ı mukaddese" şehir olarak tanımlamaktadır.
Diyarbakır 'da siyasi-idari-Askeri yapısı ile ilgili, Sultan Süleyman'nın Diyarbakır vilayetini tahrir ettirip vezirlik rütbesinde bir eyalet haline getirdiğini belirtmiştir. Özetlediğinde Diyarbakır eyaletinin tamamında üç yüz boy beyiyle birlikte dört yüz yöneticiden ( hakim) söz edilebilir.Ekonomik yapısında toprağı bereketli, ürünleri kaliteli ve çeşitlidir. Bugday,arpa bakla,itibarsız fasulye gelir. Kavunu çok meşurdur. Seyyah "Diyarbakır kavununun kırkar ellişer vukiyye geliri" olduğunu söylemesine bakılırsa kavun da Diyarbakır"ın ekonomik hayatında önemli bir yere sahiptir. Evliya Çelebi Diyarbakır 'ın sanat ve zaanat işlerinden övgüyle söz etmektedir. Diyarbakır'da erkeklerin meslek ve kazançları bağlamında halkın çoğunun tüccar olup zengin bezirganları bulunduğunu, kuyumculuk ve demircilerin çok olduğunu belirtmektedir. Diyarbakır 'da Hasanpaşa pazarı, Sipah pazarı, Attarlar pazarı, Kuyumcular pazarı, Demirciler çarşısı, çilingirler pazarı,altın ve mücevherciler pazarı,çizmeciler pazarı,palancılar pazarı,gazzazlar(ipek dokumacılar) çarşısı bezciler pazarı vardır.Diyarbakır'da sultan-ı bezzazistanda 366 esnafın,2008 adet dükkanı vardır. Bakımlı ,süslü ve iki tarafı demir kapılı sağlam taş yapı olan bedestene sahip Sipah pazarı ,zengin tüccarlarla dolu olup bu pazarda bütün ülkelerin değerli ve kaliteli malları ,az bulunan pahalı mücevherleri vardır.Yine burada işlenen kılıç, gaddare külünk, ok,balta,hançer ,mızrak yalmanı ve ok peykanı ,ısfahan hariç başka yerde işlenmez. Sosyal hayatı ile ilgili olarak Diyarbakır halkının eğlenme ve dinlenmeyle ilgili Fis kayasının aşağısında bulunan büyük nehrin iki yanı güllük gülistanlık ,bağ bostan ve reyhan olduğu için tanınmış bir dinlenme yeri olup her 5-6 ay veya yedi ay halkın "Şattü'l- Arab" faslını ettikleri bir gezinti ve eylence yeri olduğunu belirtmektedir. Diyarbakır ' da halkın günlük hayatının en ilginç ve önemli vecihelerinden biri erkek ve kadınların kıyafetleridir. Erkekler samur elbise,zerdeva ve samur kürk , Atlas ,kemha ve diğer ipekli giyen önemli adamlar vardır. Orta hallileri pirankona, saya cuka ferace ve kontuş giyerler. Kadınların "hepsi beyaz çarşafa bürünüp yüzlerinde kıl örtü, başlarında sivri altun ve gümüş takke giyip ayaklarına da elbette çizme giyerler. Burası bakire diyarı olduğundan ,temiz bakireleri de çarşaf giyip altın ve süse boğulmuşlardır." Pak ve pakize, eshabi namus kadınlardır. Eylenceye düşkün ve şakacı neşeli, zarif ,nükteci ve anlayışlı olan insanların olduğunu belirtmiştir. Yazın Diyarbakır 'da zengin fakir ailecek nehir kıyısında kendilerine verasetle intikal eden yerlerde hayma ve çadırlar kurar,bostanlarına karpuz ,kavun ve çeşit çeşit sebze meyveler, çiçekler ekip çalışırlar. Dicle sahilindeki Reyhan bağı müşebbek bostanı,Rum u Arab u Acem de eşşizdir. Her bağ ve bostan verimli reyhanlarla dolu, şat nehrinden gelen havuz ve şadırvanlara sahiptir.İnsanlar tam 7 ay boyunca Şat kıyısında dost, arkadaş ve akrabalarıyla saz ve sözle yiyip içerek zevkle yaşarlar. Dicle nehri kenarındaki bostanlarda yetişen kavunu da eşsizdir.İnsan yediğinde tadı damağında kalır. Havası latif olduğundan ve Hamravat suyu içdiklerinden ehalisinin yüzlerinin rengi hamret üzeredir. Ekseriya orta boylu fakat kuvvetli,müşekkel adamlardır.70-80 yaşına gelirler,hala işleri ile meşguldürler . Hamravat pınarından başka Ali Pınarı, Balıklı pınar,Erba'ataş Pınarı ve Şakku'l-Acuz Pınarı'ından bahseder. Ayn-ı Balıklı suyu Diyarbakır'ın içinde büyük bir kaynaktır.Bu kaynak " bir havz-ı kebire rizan olup içinde niçe bin elvan mahiler şinaverlik ederler. Amma kimse sayd ve şakir edüp tenavül etmeye kadir değillerdir ." Evliya Çelebi Diyarbakır 'ı anlatırken izlediği yöntem ile kullandığı dil ve konuları izah biçimi, onun olayları bir tür "sosyolojik okuma" olarak adlandırabilecek bir yaklaşımla ele aldığını göstermektedir.
Sevgi ve Saygılarımla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.