Diyarbakır, surlardan ibaret bir yer değildir…
Diyarbakır, sadece içkaleden, surlardan, sur içindeki cami ve kiliselerden, saray ve konaklardan, han ve hamamlardan, çarşı ve pazarlardan, çeşme ve örtmelerden, bilmem hangi paşanın, hangi beyin, hangi eshabenin türbesinden, velhasıl Diyarbakır, sadece kilometrelerce uzayıp giden surlara sahip kale, kalenin içindeki bina ve müştemilatlarından ibaret bir yer değildir. Diyarbakır, ortasında yer aldığı ucu bucağı olmayan bir ovadır aynı zamanda, hayat kaynaklarıyla dolu dağlardır, yüksek yaylalardır, derin vadilerdir, yıl boyu akan derelerdir, suyu, bereketi yetmiş iki millete yeten nehirlerdir.
İlk köy ve kasabalara hayat, yeryüzünün sürülen ilk tarlalarına can veren Dicle ve Fırat suyunun topraklarında aktığı tek şehirdir, tek memlekettir Diyarbakır. Üzerinde yaşadığımız bu kadim coğrafya, dağları, nehirleri, vadileri, yaylaları, dahası bunca ilgisizliğe, sahipsizliğe rağmen bitmek bilmeyen meşe ormanları, her bir yanına yayılmış ulu çınarları, dutlukları, envay çeşit meyve ağaçları, kadim bağ ve bahçeleri olan muhteşem bir yerdir, bir cennet parçasıdır. Peki biz ona, Diyarbakır’ımıza ne kadar yakınız, ne kadar ona dostuz, onunla yareniz, bu konuda şüphelerim var, kuşkularım var…
Diyarbakır denilince tarihi surların, muhteşem Hevsel’in, Haburman, Devegeçidi, Malabadi, Ongözlü gibi köprülerin, Zerzevan, Eğil, Selman gibi kalelerin, hepimizin bildiği Hesuna, Hilar mağaralarının, ilk köy yaşamıyla dünya tarihine giren Çayönü’nün dışında bir de doğa harikası Birkleyn Mağarası, Geliyê Godernê Vadisi, Muskan (Şeyhandede), Miyalan şelaleleri, Sinek Çayı Kaya Altı Kanyonu gibi gözlerden uzak, sahipsiz, kaderine öylece terk edilmiş onlarca, belki de yüzlerce yer, henüz adını bile duymadığımız, bilmediğimiz mekan olmalıdır.
Diyarbakır’ın Lice, Silvan, Hazro ve Kulp ilçeleri arasında yer alan Geliyê Godernê Vadisi, önümüzdeki bir iki yıl içinde Silvan barajı altında kalacak. Eşi benzeri olmayan muhteşem bir vadi olan Geliyê Godernê, korunması, kollanması gereken bir yaşam alanıdır, kutsal kitaplarda anlatılan cennetten bir köşedir sanki. Yaz kış, dahası dört mevsim, yıl boyunca en dar günlerde, en zor zamanlarda bile kendine yetebilen, en önemlisi barındırdığı canlıları doyurabilen, sonsuza kadar yaşatabilecek kadar zengin olan bir yaşam alanıdır, bir hayat kaynağıdır.
Çermik’teki Sinek Çayı Kanyonu’nun bulunduğu, ta Fırat Nehri’ne kadar devam eden vadinin, Geliyê Goderne Vadisi’den eksik kalır yanı yok, o da tarih boyunca insanları barındırmış, her türlü tehlikeden korumuş, doyurmuş muhteşem bir vadidir, eşsiz bir yaşam alanıdır. Kanyonun tabanındaki gözeden çıkan su, bugün bile Çermik’e, yaban hayata, bağ ve bahçelere, vadi boyunca ekilip biçilen toprağa can olmaya devam ediyor. Su kaynağının hemen altındaki kayanın üzerine kazılmış avcı toplayıcı dönemden kalma av sahnesi, “Kaya Altı Resimler” olarak bildiğimiz bu sahne, Diyarbakır’ın, belki de bölgemizin en eski bir sanat eseridir.
Yine Çermik’in Muskan’la Miyalan köylerinin sınırları içinde yer alan şelaleler, birer doğa harikasıdır. Elli, belki de altmış metre yükseklikteki yek pare bazalt kayaların üzerinden akarken doğal bir tüle dönüşen su, büyüleyici bir görüntü oluşturuyor. Şelalelerden sonra iki yanı uçurum, olabildiğince derin, dev çınar ağaçlarıyla kaplı olan vadilerden çılgınca aktıktan, bir anlamıyla milyonlarca yıldan bu yana yara yara açtıkları kendi yollarından öfkeyle geçtikten, meşe ağaçlarıyla kaplı Kervançimen dağlarını bir hırsla aşıp iki tarafı bağ ve bahçelerle kaplı olan geniş bir vadide sakinleşip birleştikten sonra Sinek Çayı’na, oradan da Fırat Nehri’ne ulaşıyor.
Lice’nin Abalı köyü yakınlarında, Bingöl yolu üzerindeki Birkleyn Mağarası anlatılması zor, tarif edilmesi mümkün olmayan, doğanın olağanüstü bir köşesidir. Buraya “Birkleyn Mağara Kompleksi” demek daha doğru olur kanısındayım. Dicle Nehri’nin ana kollarından birini besleyen suyun akıp geçtiği Dicle Tüneli, rahatlıkla yirmi bin kişinin sığabileceği söylenen ortadaki devasa mağara ve en üstte yer alan sonu olmayan, içi labirentlerle dolu, milyonlarca yıldan bu yana oluşmuş renk renk sarkıt ve dikitlerle dolu mağaradan oluşuyor. Asur kaynaklarında “Öbür dünyaya açılan kapı…” olarak geçen sonu olmayan Birkleyn Mağarası, tarihi bir öneme de sahip olan ender doğa harikası yerlerden biridir. Dicle Tüneli ile ortadaki büyük mağaranın girişinde Asur krallarına ait iki ayrı kabartmayla iki yazıt bulunuyor. Birkleyn Mağarası, gezip görebileceğimiz, hayatımız boyunca bırakacağı etkisini yaşayabileceğimiz nadir yerlerdendir.
Geliyê Godernê, Sinek Çayı Kaya Altı Kanyonu, Muskan’la Miyalan şelaleri, Birkleyn Mağarası aynı zamanda Diyarbakır’ın birer gözde mesire, dinlenme, doğayla buluşma mekanlarıdır. Yaz ayları boyunca çevre kentlerinden gelen hali vakti iyi, muhtemelen de okumuş insanlarla doluyor, taşıyor buralar. Onca yol katedip, onca masrafa katlanıp bu yerlere kadar gelen insanlar, buraları bulduklarından daha kötü, daha kirli bir halde bırakıp gidiyorlar her seferinde. Her ziyaretten, her buluşmadan sonra durum daha da kötüleşiyor, bu doğa harikası yerler daha da kirleniyor akla hayale gelmeyen çeşit çeşit çöplerle dolup taşıyor.
Bir daha buralara hiç uğramayacaklarmış gibi bataniyeler, çarşaflar, kilimler, minderler, yatak yorganlar, parçalanmış plastik sandalyeler, araba lastikleri, ayakkabılar, terlikler, pantolonlar, tişörtler, iç çamaşırları, her türlü kırık dökük kapkacaklar, plastik içecek kutuları, kırık şişeler, hemen her ağaca, her taşa dolanmış renk renk poşetler, akla gelebilecek her türlü çer çöp arkalarında bırakıp gidiyorlar. Bu durum akıl alır gibi değil. Üstelik ekolojik bir yaşam biçiminin en fazla konuşulduğu, en çok tartışıldığı, yeni yorumların getirildiği bu topraklarda çevrenin bu kadar umursamazca kirletiliyor olması, doğaya bu kadar vurdum duymazca zarar veriliyor olması kadar tuhaf, şaşırtıcı bir durum olamaz. Başkasının verdiği tahribatları tartışmaya ne gerek, biz kendi cennetimizi kendi elimizle hoyratça yok ediyoruz, sonumuzu getiriyoruz...
Biline…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.