Bütün organlarımı bağışlıyorum
Diyarbakır’da iki kişinin öldürüldükten sonra haşlandığı ve sonrasında cesetlerinin çöpe atıldığı haberi gazetelerde yer aldığında, Diyarbakır dışındaki bir İlde, lisede okuyordum. Haberi okuyan arkadaşlarım, Diyarbakırlıların yamyam olduğunu söyleyip benimle dalga geçmişlerdi.
Sonraki günlerde, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin, okulda kadavra olmadığından, ders çalışmak için mezarlıktan kadavra aşırdıkları, işleri bittikten sonra kadavraları yeniden mezarlığa götürmeye cesaret edemedikleri için, cesetleri bulabildikleri en yakın çöplüğe bıraktıkları anlaşılmıştı.
Aradan onlarca yıl geçtikten sonra, geçen hafta gazetelerde, Dicle Üniversitesi Anatomi Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. M.Cudi Tuncer’in, 15 yıldır Üniversitede kadavra olmadığı için, tıp eğitiminin maket üzerinde verildiğini ifade edince, yıllar önce yaşadığım olayı hatırladım.
Sayın Tuncer beyanının devamında“Maket üzerinden verilen eğitim elbette kadavra üzerindeki eğitimin yerini tutmaz. Öğrencinin dokuyu görmesi hissetmesi gerekiyor. Kadavra bağışı konusunda, usullerin esnetilmesi lazım. Ayrıca, yöneticilerin bu konuda harekete geçip, tıp fakültelerine kadavra temini için adım atması gerekiyor” ifadesinde bulunmuştur.
Aynı haberlerde, tıp fakültesi öğrencileri, kadavra üzerinde eğitim yapamayıp maket üzerinde eğitim aldıklarından, derslerinde eksik kaldıklarından ve verimli olamadıklarından söz etmişlerdir.
Ülkede sayısı 130’a yakın olan tıp fakültelerinin çoğunda, tıp öğrencilerinin ilk hastası kadavra olması gerekirken, eğitimlerin maket üzerinde yapıldığı bilinmektedir.
İletişimde bulunduğum bir kısım değerli öğretim görevlisi, donanımlı bir maket üzerinde yapılan tıp eğitiminin de verimli olabileceğini ifade etmişlerdir.
Tıp öğrencilerinin ilk hastası ve ölüme olan saygının öğrenilebileceği eğitim materyalinin kadavra olduğunu ifade eden öğretim görevlilerinin değerlendirmelerine de saygı duyuyorum.
Yetkililerin değerlendirmesine göre, tıp fakültelerinde kadavra yetersizliğinin temel sebepleri arasında;
- Ülkede kadavra sayısı bağışının yetersiz olması,
- Kadavraların 6 ila 8 yıl arasında kullanılabiliyor olması,
- İthal kadavra ücretlerinin yaklaşık 750 bin TL civarında olması ve Üniversitelerin buna kaynak ayıramaması,
Hususları olduğu ifade edilmektedir.
Ülkemizde, organ bağışı da kadavra bağışı gibi, ihtiyacına göre yetersiz olduğundan, Sağlık Bakanlığınca 30 bine yakın hastanın organ nakli beklediği ifade edilmektedir.
Yılda ortalama 500 bin civarında insanın vefat ettiği ülkemizde, günde ortalama 8-10 kişinin organ yetmezliğinden yaşamını yitirmesinin, her insanın vicdanını rahatsız etmesi gerekir.
Ölmüş kişilerden organ nakli yapılmasında dinen bir sakınca olmadığı gibi, canlı donörlerin de kendi yaşamları için bir tehlike teşkil etmemesi halinde, organ bağışında bulunmasında, İslam Dini ve diğer bütün inançlar açısından bir sakınca olmadığı, din otoritelerinin ortak görüşüdür.
Kur’an-ı Kerim, Maide Suresi 32’inci ayetinde, Allah (cc) mealen“Kim bir kimseye hayat verirse, o sanki bütün insanlara hayat vermiş gibi sevap kazanır” şeklinde buyurmuştur.
Yasal düzenlemesinin de mevcut olduğu organ bağışı ile böbrek, karaciğer, kalp, ince bağırsak, pankreas, kalp kapağı, gözün kornea tabakası, kas, kemik, kemik iliği ve kadavra bağışlanabilmektedir.
Organ ve kadavraların, ihtiyaç oranında karşılanabilmesi için, toplumun bilinçlendirilmesi ve bu amaçla; resmi ve özel kurumlar ile STK’lar, medya kuruluşları ve kanaat önderlerinin görev alması, sosyal ve insani açıdan, çok önemlidir!
Ölmüş olsalar da; sanatçı, yazar, şair, gazeteci, bürokrat, diplomat, politikacı, din adamı gibi kanaat önderlerinin organlarıyla insanların yaşama tutunması, hem ölen kişilerin sevap kazanması ve hem de organ bağışı için popüler örnek teşkil edecektir.
Bu açıdan, organ bağışında kanaat önderlerinin öncü olması, toplumsal açıdan çok önemlidir.
Bir insanın, bağışlanmış;
- Sanatçısının gözü ile dünyaya bakması,
- Diplomatının organları ile yaşama tutunması,
- Şeyhinin kalbi ile yaşamasının
Kendileri için onur olacağı inancındayım.
Bir şairin kadavrası üzerinde çalışacak tıp fakültesi öğrencilerinin, hastalarına daha duyarlı ve duygusal hizmet edecekleri kanaatindeyim.
Kanaat önderi değilim ama bir başlangıç olması açısından;
“Özgür irademle ifade ederim ki, gün olur, hak vaki olur, ruhum bedenimden ayrılırsa, bedenimde işe yarayabilecek her organımı, ihtiyacı olanlara bağışladığımı, kadavramın da Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitim hizmetlerinde kullanılmasına muvafakat ettiği beyan ederim.”
Çağrımızdır!
Öldükten sonra, bedenlerinin çürüyüp toprak olmasına rıza göstermeyip, organlarını bağışlayarak, hem sevap kazanmak ve hem de can verip insan yaşamına katkıda bulunmak için, sırada kimler var?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.