Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Herêdan’a, Ahparik Sarkis’i bulmaya gittim…

Herêdan’a, Ahparik Sarkis’i bulmaya gittim…

En son Mıgırdiç Margosyan’la Herêdan’a, büyük felaketten bu yana hüznü hiç bitmeyen köye, dünya güzeli Sarig’in misafiri olmaya, bir de bunca yıldır haber alamadığım Ahparik Sarkis’i, baş belası Gorse’nin karanlık evreninde kaybolan yıldızı bulmaya gitmiştim. Herêdanlı bilge adamla, artık olmayan “Aşağı Mahalle”nin yolunda fısıldamıştım sırtımı verdiğim Gorse’ye, Derê Ziyar’daki insan kırımına ağlayan dağa, zorda, darda kalanların sığındığı dosta, “Bir haber var mı kayıp kahramanımdan, can olduğum ahparikten…” diye. Acısı hiç dinmeyen, bir an olsun bile akıldan çıkmayan, unutulmayan büyük felakete, bir daha geri gelmeyenlerin bitmek bilmeyen hasretine daha fazla dayanamamış olacak ki ses vermedi, bir kez olsun bile ne “he” dedi, ne de “yok”. Kahramanımdan bir haber vermese de dağların efendisi Pized Ağa’nın, efsane süvari Şeyh Mehdin’in, çocukluk arkadaşım kayıp İbrahim’in, Gavur mahallesine can olan Rozerin’in yoldaşı bellediğim Gorse, iyi gelmişti bilge adamın can olduğu bu ziyaret…

*

Bu sene yine Herêdan’a gittim Mıgırdiç Margosyan’ın bu dünyadan göçüp gitmesinden, dahası toprağın biraz daha çoraklaşmasından, havanın biraz daha kirlenmesinden, suyun biraz daha bulanıklaşmasından, güneşin biraz daha kararmasından sonra. Neyse ki her zamanki gibi sonbaharın cömertliği üzerindeydi yine, her bir tarafı rengarenkti Herêdan’ın, illaki Ermeni Çeşmesi’nden bu yana, illaki Aşağı Mahalle’ye doğru akıp giden incecik suyun can olduğu bağ ve bahçelerde, arada kalmış küçücük tarlaların çeperlerinde. Her bir ağaç, her ağacın bir dalı, her dalın bir yaprağı bir başka giyinmişti sanki rengini. Yeşilin, sarının, kırmızının, kızılın her tonu bir başka güzeldi, yaşanan bunca felakete, dost bellediğim Gorse’nin bitmeyen lanetine rağmen bir başka huzur veriyordu, bir defa daha sonbaharını yaşayan Herêdan’a, “Dünya’da Erivan, Diyarbakır’da Herêdan…” dedikleri cennet parçasına, güzel Sarig’in baba ocağına…

*

Ne iyi oldu bir daha gitmek, bağ ve bahçelerinde dolaşmak, her bir taşına, her bir çeperine, ağacına, çiçeğine, börtü böceğine dokunmak Herêdan’ın. Yaşattığı ipe sapa gelmez onca belaya, durduk yere attığı onca pusuya rağmen dost bildiğim, güven duyduğum, umut beslediğim Gorse’ye Ahparik Sarkis’i sormak, ondan bir haber almaya, arkasında bıraktığını umduğum bir iz bulmaya çalışmak beyhude bir çaba olduğunu bilsem de can oluyor bana her geçen gün biraz daha kuruyan, biraz daha buruşan yüreğime onu yaşamak, onu akılda tutmak. Bu yıl da eli boş kaldım, yine bir haber alamadım, yine bir iz bulamadım, yine bir ses duyamadım ahparikten. Can bellediğim Gorse’de değil ise, buralardan çekip gitmeyi başarmış ise kim bilir ne çok yalnızdır şimdi, gittiği, sığındığı insan kalabalığının içindeki ahparikin, aklımı alıp giden kahramanım. Biliyorum ve bundan adım kadar eminim ki bir sen anlamadın ahparikin büyük felaketini, bir sen umursamadın dönüşü olmayan gidişini, yalandan olsa bile bir sen sevmedin, bir sen bağrına basmadın, bir sen anlamak istemedin hikayesini, bir sen düşmedin peşine kayıp yıldızımın, yoldaş bellediğim Allah’ın belası Gorse, Pized Ağa’nın, Şeyh Mehdin’in, yoldaşına can olmada üstüne olmayan kara kuru İbrahim’in bile el aman ettiği sığınağı, Kerey Rabe’nin bitmeyen kini, dinmek bilmeyen öfkesi, bilge adamın bakıp bakıp gözyaşı döktüğü Derê Ziyar’ın sırtı. Baş belası Gorse…

kisanak-kose-tigris.jpg

Herêdan Ermeni Çeşmesi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR