ADALET, EŞİT DAVRANMAK DEĞİLDİR
Bazen insan konuya nasıl başlayacağını bilmez.. Yazının giriş ve sonuç bölümünün birbirinden kopuk olmaması için uzunca bir uğraşı verir. Hele insanların iç dünyasında birikmiş o kadar çok kelime varsa, zor zapt ettikleri kelimeleri ortalığa döküvermek ister.
Çoğu zaman toplayamıyorsun.kopukluk yaşıyorsun.. Hayat ta çoğu zaman kopuk yaşatmıyor mu?
Her medeniyetin,sistemin sünnetullah gereği doğumu, büyümesi,nihayete ermesi gibi bir yolculuğu vardır. Tıpkı insanoğlunun hayat serüveni gibi..
Siyasi partilerin de medeniyetlerin, kültürlerin de..Nihayetinde devletlerin de bir hayat çizelgesi mevcuttur. Kiminin ömrü uzundur, asırlarca devam etmiştir.Kimi anlık parlamış, akabinde esamesi de okunmamıştır.Tarihin tozlu sayfalarında bu tür yapıların anlatımı, bir hikayeden ibarettir.
Uzun süreli devam eden, devlet oluşturmuş medeniyetlerde adaletin egemenliği, hakkaniyet, toplumsal duyarlılık daha yaygın daha etkindir.
Ne zaman ki toplumda bir ayrışma kopuşma olmuş, ne zaman ki yönetenlerle yönetilenler arasında iletişim kopukluğu yaşanmış, ne zaman ki adaletin uygulanabilirliği sadece tebaya indirgenmiş, 500-600 yıllık ömür süren devletler tokezlemiş, düştüğü yerde parçalanmış, hatta bazılarının kalıntıları bile ancak arkeolojik kazılarda karşımıza çıkmıştır.
Zamanında şöyle güzel bir tesbit okumuştum "medeniyet ve devletlerin çökmesi, amirlerin dindarlığı ile alakalı değil, adil oluşları ile alakalıdır." Adalet varsa gök kubbe altında bakiyat vardır.
Ömer Bin Abdülaziz
Horasan valisi, kendisine bir mektup yazarak, kendisinden şehir halkına karşı güç kullanmak ve şiddete başvurmak konusunda izin istemiş ve: “Bunları ancak kılıç ve kamçı adam eder.” demişti. Ömer bin Abdülaziz; “Doğru değil! Onları ancak hak ve adalet adam eder. Öyleyse bunu onların arasında yay” demişti.
Hukukun üstünlüğünün rafa kaldırılması, suçun şahsiliği ilkesi ihlal edilmesi,insan onur ve haysiyetine halellik gelmeye başlaması ,emek hırsızlığı ayyuka çıktığı zaman, dini inançlar, toplumda huzur ve barışı tesis etmekten ziyade birinin arsızlığını, hırsızlığını örtbas etmeye yönelik kullanıldığında irtifa kaybetmenin değil, çakılmanın kaçınılmaz olduğu sonucu anlaşılmalıdır.
Ortadoğu'nun ve Orta Asya'nın en kadim kültür ve medeniyetlerinin harmanlandığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Gençlik çağlarımızda düşlediğimiz o ütopik kurum ve kuruluşları inşa etme hayalinin gerçeklikle alakası olmadığını zaman geçtikçe anlayabiliyoruz.
Komşu coğrafyamızda soykırımların, modern dünya kapitalizminin getirmiş olduğu şiddetin, dökülen mazlum kanının, tek bir renkten ibaret olan gözyaşının ve mağduriyetlerin bende oluşturduğu psikolojik travma sonrasında, beni çok daha fazla devletçi yapmıştır. Ortak paydam, ortak yaşam alanı olan adaletli bir ülke ülküsü olmuştur..
Bu sadece bende değil, bu topraklarda yaşayan belki milyonlarca insanın da ortak paydasıdır.
Kimsenin, kimseye buradan git deme gibi bir hakkı yoktur. Bu ülkenin her karış toprağında, bu topraklarda yaşayan bütün insanların hak sahipliği vardır. Geçmiş kaderleri bir olan toplulukların gelecekleri de kaderlerinde yazılıdır.
Siyasi söylemlerin galeyanına gelerek, vatanseverliği ölçme densizliğine kimse kapılmasın. "Bu vatan sadece benimdir".şeklinde kimse kendine hak görüp bir başkasına aba altında da olsa sopa göstermemelidir. Seçilmişler başta olmak üzere herkes empati kursun. Birlik ve beraberlik içerisinde huzurlu bir ülkede yaşamanın plan ve programını ortaya koysun.
Empati, kendini başkasının yerine koymaktan ziyade aynada kendini görebilmektir. Unutmamak gerekir ki, kendin için ne istiyorsan bu isteklerin başkası için de bir haktır.
Din kisvesi altında gizlenen milliyetçilik ki burada milliyetçilik, sadece bir ırkın üstünlüğü olarak görülmemelidir. Ötekileştirmenin her türlüsü milliyetçiliğin diğer bir versiyonudur. Dünya denilen global köyde acı, gözyaşından başka bir şey bırakmamış bırakamaz da.
Üstenci bir bakış acısıyla teknokratların, bürokratların bu toplumun emek, alın teri ve sermayesi sayesinde kalburüstü yaşayan zevatın ayrıştırıcı her söylem ve eylemi sadece toplumun sonunu değil kendi sonlarını da hazırlar.
Sonuç; Anadolu toprağının her karışında Türkiye'de yaşayan herkesin hakkı vardır. Ecdadının kanı vardır. Kader ortaklığı vardır. Hakkaniyetli bir şekilde kendine ne istiyorsan ötekine de aynı şeyi istemelisin ki bu topraklar daha nice yüz yıllar huzuru göre bilsin..
Adalet, eşit davranmak değildir. hak edenin hakkını bihakkın vermektir. Mülkün temeli olan adaleti inşa eden yöneticilerimiz olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.