Yalan Tarihin Panzehri Sözlü Tarihtir (2)
Egemenlerin işlerine gelmediği zamanlar tarih yazıcıları gördüklerine bazen şaşı bakar, bazen de bir veya iki gözünü birden kapattır. Böylesi tarihçilerin ilgi alanına işçiler, köylüler, işsizler, kadınlar, farklı cinsel yönelim, iktidar sahiplerinin ideolojileriyle uyuşmayan veya çatışan yönelimlere sahip farklı mezhepler (örneğin Alevilik, Ezidilik) veya Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Romanlar girmez; girdiğinde de emir kulu olarak tüm maharetlerini egemene hizmet için kullanırlar.
Esas olan asmayanların, kesmeyenlerin, savaşmayanların, iktidara ortak olmayanların ve özellikle iktidarın karşısında ve onunla çatışma halinde olanların tarihini yazmaktır. Tarihin demokratikleşmesi için de bu gereklidir. Bunun için mevcut her türlü malzemeyi (sözlü, yazılı, görsel vb.) kullanabiliriz. Söz konusu malzemeler kendi çevremizi, kendi insanlarımızı, bildiğimiz ve yaşadığımız mekânları, dolaysıyla da kendi geçmişimizi anlamamıza ve yazmamıza hizmet edecektir. Esas olan sesi kısılmış, sindirilmiş veya varlıkları gözden kaçırılmış olan birey, sınıf veya toplumların sesine kulak vermek, onları anlamaktır.
Sözlü tarihle ilgili yapılacak her çalışma bu bağlamda çok önemlidir, bu nedenle yapılan ve yapılacak olan çalışmaları küçümsememeliyiz. Her ailenin, her aşiretin, her halkın ve her bir mekânın tarihi vardır. Sadece bu saydıklarımın değil, her şeyin bir tarihi vardır: Avcılığın, tarımın, sanayinin, siyasetin, ekonominin, bilimin, futbolun, sinemanın, şiirin, müziğin, güzellik yarışmalarının vs. Görevimiz bu tarihleri “kutsal tarafsızlık kurallarına karşı günah işle”yerek yazmaktır: Hayatı tarihin içine sokmaktır.
Sözlü tarih çalışmalarıyla çok sayıda yaşantıyı temsil eden, ama dikkate değer bulunmayan insanları anlatarak; parçanın parçasını oluşturanların anlatımlarıyla edinilen bilgilerin toplamından ortak öğelerin meydana çıkmasına esaslı katkıda bulunabilir.
Kısacası:
1. Yaşam öyküleri ve mekân tarihleri sözlü tarih çalışmaları için çok uygun çalışma alanlarıdır. Kişi, aile, köy ve kasaba çalışmalarında çok önemli ve anlamlı veriler elde edilebilir. Sıradan insanların kendilerinin ve yaşadıkları yerlerin de anlatılmaya değer birer tarihleri/öyküleri olduğu anlatabilir.
2. Sözlü tarih, insanların kasabaları, köyleri hakkındaki düşüncelerini kayda geçirmenin yanında, geleceği geçmişin üzerine inşa etmelerine de yardımcı olur. Ayrıca, yerel mekânlarla gurur duyulmasına vesile olur. İnsanları bir birilerine bağlayan ve onların kimlik duygularına katkıda bulunan bağları bularak toplumların hızlı ve sağlıklı gelişmesine yardımcı olur.
3. Geleneksel tarih erkeksi bir anlayıştır, kadının adı yoktur. Dar, sakat ve yanlış bu tarih anlayışını ancak devrimci sözlü tarih yola getirebilir; bu, “yanı başımızdaki tarih”, toplumsal hafızanın oluşumuna muazzam katkılar sağlayabilir. Bugün toplumsal hafıza yalan, yanlış ve çarpıtılmış bilgilerin baskısı altındadır. Üniversiteler, okullar, yazılı ve görsel medya egemen anlayışı egemen kılmak için, şamata yaparak bir ağızdan aynı şeyleri konuşup aynı şeyleri yazarak toplum kuşatılmış durumdadır. Bu kuşatmayı yıkmak için bizlerinde onlar kadar olmasa bile bir şeyler yapmamız gerekir. Yapılacak işlerden en önemlisi sözlü tarih çalışmasıdır, çünkü yalan tarihin en iyi panzehri sözlü tarihtir.
Unutmayalım: Geçmiş yalnız anlatılanlar değil, birde unutulan ve anlatılmayanlardır.
(Işığın Kaynağı, Sayı: 5, Yıl: 2015)