Ütopya, Distopya ve “Çalışılmayan Bir Dünya”
Ütopya denilince akla hemen gelecek ilk isim Thomas More’dir. More, Britanyalı bir hümanist, hukukçu ve devlet adamıdır. 1516 yılında yazdığı Ütopya adlı eseriyle düşünce ve yazın dünyasında ütopyacı anlayışın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sonradan krala ters düştüğü için başı kesilerek cezalandırılmıştır. Ölümünden 400 yıl sonra Katolik Kilisesi tarafından aziz ilan edilmiştir.
More, Ütopya adlı eserini: Avrupa’da Rönesans nedeniyle Aristoteles’in yerini Platon’un aldığı, insanın ve doğanın incelendiği, coğrafi keşiflerin başladığı; İngiltere’de ise ticaret ve ticaret burjuvazisinin yeni yeni gelişmeye başladığı, köylerden insanların yığınlar halinde kentlere doluştuğu, yoksulluğun çok yaygın olduğu bir dönemde yazmıştır. Zaman çok kötüdür, umutsuzluk denizinde insanlar aç ve çaresizdir. More böyle bir zamanda insanlara hem umut yaşatmak, hem de kurtuluşun yolunu göstermek amacıyla inandırıcı bir biçimde Ütopya’yı kaleme almıştır.
Düşünce tarihinde Platon’un Devlet’i bir siyasal ütopya olarak kabul edilse de ütopyanın fikir babası Thomas More’dir.
Ütopya hayali bir yerdir/adadır. Ütopya denilen bu hayali adada adil bir yönetim vardır. Ada, sanki yeryüzünde bir cennettir. Herkes mutlu ve eşittir. Baskı ve sömürü yoktur. Herkesin işi, aşı, evi vardır. Çocuklar, yaşlılar ve hastaların haricinde herkes keyifle gönüllü çalışır. Her şey herkese aittir. Para, özel mülkiyet, artıdeğer yoktur. Elmas ve değerli taşlar misket ve beştaş oynasınlar diye çocuklara verilir. Altın değersizdir, tuvalet taşı olarak kullanılır. Suç işleyip ceza alanlar madenlerde, kanalizasyon ve mezbahalarda hayvan kesim işlerinde çalıştırılır. Hapishane yoktur vs.
Ütopya’nın yayınlanması etkisini kısa zamanda gösterir. Ütopik sosyalist düşüncenin ortaya çıkmasına ve ardından da ütopya türü diye nitelendirilen yeni bir edebi akımın başlamasına neden olur. Peş peşe hakkında kitaplar yazılır ve araştırmalar yapılır. Bunlara benim de severek okuduğum Lenin’in “dönek” diye nitelendirdiği Karl Kautsky’nin Thomas More ve Ütopyası(1) adlı eserini ve Mîna Urgan’ın “Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi”ni(2) örnek verebilirim. Sonraki yıllarda Ütopya eserini ilham alan birçok ütopya kitabı yazılmıştır: Francis Bacon’un Yeni Atlantis ve Tommaso Campanella’nın Güneş Ülkesi gibi...
Ütopyalar Emek Çağının şafağında yazılmışlardır. Genel olarak şimdiki zamanın kötü olduğunu ama gelecekte güzel günlerin beklediği müjdesi verilir. Teknolojinin insanlığın gelişiminde ve refahında katkısı olacağı anlatılır. Ama insanların beklentileri gerçekleşmez. Burjuvazi geliştikçe egemenliğini sağlamlaştırır, kapitalizm geliştikçe fabrikalarda makineleri yaygın kullanıp otomasyona geçilir. Sovyetler Birliği’nde ise proletarya diktatörlüğü, tek parti yönetimi ve elektriğin yaygınlaşması sonucu makineleşme dönemi başlar.
Bu gelişmeler ütopyaların sonunu getirir. Emek Çağının başlamasıyla birlikte karşı-ütopyalar/ distopyalar yazılmaya başlanır.
Distopyanın piri de Sovyet yazar Yevgeni Zamyatin’dir. Yazdığı Biz romanıyla distopya akımının başlatıcısı, Aldous Huxley ve George Orwell’in ilham kaynağı olmuştur. ABD ve Batı’da bazıları bu eseri Stalin yönetimi ile ilişkilendirmeye çalışmıştır ama alakası yok. Zamyatin eserini 1920’de yazmıştır. O dönem Lenin hem partinin hem Sovyet yönetiminin lideridir. Troçki sağdır ve Kızıl Ordu’nun başındadır. Stalin ise sırasını beklemektedir.
Zamyatin’in ardından Aldous Huxley ABD’de otomobil üreticisi Henry Ford’u milat alarak, 1940 sonrası teknolojik gelişme ve otomasyona geçişin vahametini anlattığı Cesur Yeni Dünya’yı 1932’de; George Orwell ise 1945’te Hayvan Çiftliği ve 1949’da Bin Dokuz Yüz Seksen Dört gibi kitapları yazdı.
Distopyalar ütopyanın aksine karamsar bir tablo çizer. Şimdiki zaman kötüdür, gelecek ise tam bir cehennemdir. Teknoloji, insanları prangaya vuran yönetimlerin hizmetinde baş belasıdır. “İnsanlaştırılmış makineler ve bir makine gibi kusursuz insanlar”(3) istenir. Herkes her yerde kontrol altındadır ve kurtuluş umudu da yoktur. Zamyatin’e göre “Velinimet”, George Orwell’e göreyse “Büyük Birader” herkesi her yerde gözetliyor, olayları istedikleri şekilde kitlelere sunuyor ve inandırıyor ya da inanmak zorunda bırakıyor. Ve ayrıca distopyada direniş, kurtuluş umudu da yoktur. Her şey kontrol altındadır, tam bir teslim olma hali söz konusudur. Ama Zamyatin bu konuda diğerlerinden biraz farklıdır, onda direniş ve kurtuluş için bir umut vardır: Devrim devrimi kovalamalı, “sürekli devrim” yaşanmalıdır. Neticede yenilen devrimciler değil, sistemdir.
Günümüzde, yani Emek Çağı sonrası yavaş yavaş oluşmaya başlayan Tekno-Çağ’ın şafağında ütopya ve distopyanın karması, yani sentezi “üstopya” eserler yazılmaya başlandı. Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü ve Ahitler romanları gibi. Ya da Ursula K. Le Guin’in “İkircikli Bir Ütopya” diye sunduğu Mülksüzler romanı gibi...
Benim böyle durup dururken ütopya, distopya konusuna değinmeme Çalışılmayan Bir Dünya(4) isimli kitap sebep oldu. Kitap isim olarak ütopyayı, içerik olarak distopyayı çağrıştırıyor gibi görünüyor, ama tekno-ütopya diyemediğim, farklı bir şeyi, bizi bekleyen çok önemli bir sorunu kanıtlarıyla anlatmaya çalışıyor. Kitabını Daniel Susskind kaleme almış. Yazar, kitabında gelecekte hayatın her alanında insanların yapacağı işleri makinelerin yapacağını; bunun hemen bir günde, bir ayda ya da bir yılda değil, her geçen gün daha da hızlanarak, aşamalardan geçerek gerçekleşeceğini ve insanların elinde yapacağı bir işin kalmayacağını anlatıyor.
Soru: Peki, her işi makineler yapacaksa insanlar ne yapacak?
Bir sonraki yazımda Daniel Susskind’in Çalışılmayan Bir Dünya kitabını ve bu soruya yazarın nasıl bir çözüm önerdiğini anlatmaya çalışacağım.
Dipnotlar:
(1) Karl Kautsky, Thomas More ve Ütopyası, Çev: Oğuz Özgül, Pencere Yayınları, 2006, İstanbul.
(2) Thomas More, Utopia, Çev: Mîna Urgan ve... , T. İş Bankası Kültür Yayınları, 2010, İstanbul.
(3) Yevgeni Zamyatin, Biz, Çev: Füsun Tülek, Ayrıntı Yayınları, 2011, İstanbul, s.81.
(4) Daniel Susskind, Çalışılmayan Bir Dünya, Çev. Taner Gezer, TTGV Yayınları, 2021, İstanbul.