Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Seyid Rıza, zalimin dar ağacını deviren pirim…

Seyid Rıza, zalimin dar ağacını deviren pirim…

Bir sonbahar günü, gülistanımın renk cümbüşüne döndüğü bir zamanda, çıkıp gittim hep görmek, toprağına, suyuna dokunmak, havasını solumak, illaki Munzur’un yoldaşı güneşe durmak istediğim Ağdat’a, Pir Seyid Rıza’ya can, hayallerine mesken olmuş köyüne, Dersim’in kalbindeki evine, bir grup güzel insanla. Biliyorum, sonbahar hüzün mevsimidir, bir de vurup gitme zamanıdır özgür dağlardan, “yüreğinin git dediği yere…” doğru. Öyle ama bazen de buluşma, dokunma, hissetme vakti olur çat kapı gelse de hazan, yol vermeyen zemheriden önce…

*

Pir Seyid Rıza, göz bebeği Resik Hüseyin ile lanet Elazığ Buğday Pazarı’na kurulan darağacında can vermemiş, yoldaşı Dayika Besê sağ ele geçmemek için kendini uçurumdan atmamış, aradan bir asır geçmemiş gibi sekiye dizilmiş bizi karşıladılar sanki yıkık dökük konağın girişinde. Pirimin omuzunu öper gibi öpüyorum bunca kara, tipiye, fırtınaya rağmen inadına yıkılmayan, inadına ayakta duran kadim taş duvarını, misafir odasına geçiyorum. Zarife’nin solunda oturan Alişer, pür dikkat bir mektup okuyor, her halinden kaygılı olduğu belli Nuri Dersimi onu izliyor, sol tarafta oturan keskin bakışlı Şahan Ağa’yla göz göze geliyorum sanki. Yuvarlak odanın duvar diplerine bakıyorum, boydan boya Dersim’in ne kadar gözü pek ileri geleni, bilge adamı varsa hepsi orada, sessizce aralarında sohbet ediyorlar. Bir an kutsanmış hissine kapılıyorum…

*

Mustafa Kemal’in manevi kızı, savaş pilotu Sabiha Gökçen’in bombaladığı Seyid Rıza’nın yıkık dökük “Adalet Konağı”ndan sessizce ayrılıyorum. Konağın yamacında bulunduğu dağın sırtına, yukarlardaki asırlık ardıçlara doğru yürüyorum. Giderek dikleşen, çıkması zor yamacı tırmana tırmana vardığım yaşlı bir ardıçın gölgesine sığınıp nefesleniyorum. Soluma düşen Munzur dağları beyaza bürünmüş, yüzümü verdiğim uçsuz bucaksız vadi ise sararmış ot, çalı çırpı ile kaplı, gözün alabildiğince uzayıp gidiyor ta Pülümür vadisine kadar. En uzakta, tozu dumana katmış süvarileri görür gibi oluyorum vadi boyunca. Dersim’in kalbine doğru yol alanlar Tercan’dan, Pülümür’den, Nazimiye’den, Mazgirt’ten, Yayladere’den, Kığı’dan, Adaklı’dan, Yedisu’dan gelenler olmalı, kim bilir belki de ta Hormek yuvası Karêr’den, en ötedeki Varto’dan gelenler bile var aralarında. Sağıma dönüyorum, Ovacık’tan, Hozat’tan, Pertek’ten, Harput’tan, ta Malatya’nın her bir yanından, hatta Koçgiri’den, daha çok Cığız Mehmed’in başını çektiği Karabel’den kalkıp gelen gözü kara yiğitler var, hepsi Dersim’e can olmak için vurup gelmiş. Göğsüm kabarıyor. Birden dağ taş, dere tepe koca yürekli insanlarla doluyor, mahşeri kalabalığa dalıp gidiyorum. Bir an birbirine karışan seslerini duyar gibi oluyorum, konuşmalarından belli ki kimi Kurmanc, kimi Zaza Kürt, her biri bir yerden, her biri bir ocaktan çıkıp gelmiş imdadına Dersim’in, dört bir yanı sarılmış can Dersim’in. Gözlerim Bismil ovasını geçememiş Şeyh Abdurrahim’i, geçilmez bildiğim Gorse’de tıkılıp kalmış Şeyh Mehdin’i, Geliyê Godernê’de pusuya düşmüş Şeyh Fahri’yi arıyor, yoklar…

*

Bilmem kaçıncı asrını yaşayan ardıçın gölgesinde tarihe dalıp giderken, kulağımda çınlayan Pir Seyid Rıza’nın hilede, hurdada üstüne olmayan zalimin dar ağacına giderken söylediği hayalimdeki tok sesiyle kendime geliyorum,“Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu; ama sizin önünüzde de diz çökmedim bu da size dert olsun…” Ne iyi demiş, idamı için yaşı yetmiş dörtten altmış dörde düşürülen, oğlu Resik Hüseyin’in ise on yediden yirmi bire çıkarılan pirim, can pirim, zalimin dar ağacını deviren pirim. Özlemle, hasretle, saygıyla …

kisanak-foto-kose-tigris.jpg

Pir Seyid Rıza

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR