REMZİ BÖCEK
Remzi böcek, Alipaşa’nın eski muhtarı Sait Böcek’in oğludur…
Remzi Böcek Alipaşa Camisinin yakınındaki Kathe Fırının yakınında otururdu, kendi halinde kimseye zararı olmayan bir kişiydi, alkole zaafı vardı, ilginç ve renkli bir kişiydi, iki kızı, dört oğlu vardı, Mehmet, Mustafa, Şinasi ve Şaban…
Oğlu Mehmet alkolikti, sarhoş olduğunda hep diline doladığı bir uzun hava vardı onu söylerdi:
“Nerde bir güzel görsem kocası asker…”
Keçi Burcunda içki içerken sarhoş olup burcun üstünden düşüp ölür, bu olaydan sonra Remzi Böcek, olan aklını da yitirir…
Mustafa yakışıklı, bakımlı ve cesur bir delikanlıydı…
Şinasi evin haylaz çocuğuydu, gayr-ı meşru işler kovalayan her deliğe girip-çıkan bir kişiydi, başına bela alır, sık-sık belaya sarardı bedenini, her seferinde abisi Mustafa ardını-arkasını toplardı, Şinasi trafik kazasında hayatını kaybeder…
Remzi Böcek’in diğer oğlu Mustafa, Alipaşa Surlarında her gün içer…
Alkol şişede durduğu gibi durmuyor, mahallenin gençleri de surda içiyorlardı ve nasıl oluyorsa aralarında bir tartışma, münakaşa kavgaya dönüşür, diğer mahalle gençleri araya girerler surlardan aşağıya inerler, ama tartışma devam eder kavga büyür, karşılıklı satırlar çekilir, bıçakla yere büyükçe bir daire çizerler, çizilen dairenin anlamı şudur; daire dışına çıkan kişi mağlup sayılır ve kavga sona erer…
Dairenin içinde iki rakip de kollarına ceketlerini sarıp düello ederler, bu düello 15-20 dakika sürer, gençler alkollü olunca seri hareket edemiyorlardı, o esnada Alipaşa sakinlerinin sevip saydığı Bahçeci Tahir Abi olaydan haberdar olur ve düellonun içine dalarak ceketini düellonun ortasına atar, iki taraf da durur, Tahir Abi Alipaşa’da sözü geçen saygın bir şahsiyettir.
Gençlerin ikisi de aynı mahalle çocuklarıydı ve de arkadaştılar, Bahçeci Tahir Abi ikisine de kızar bıçakları ister, ikisi de bıçakları Tahir Abiye verirler, etkili bir konuşma yapar ve nasihatlarda bulunur, ikisini de barıştırıp öpüştürür olay sulh ile sonuçlanır…
Birkaç gün sonra mahalledeki Kathe Fırının yakınında Bakkal Xaco’nun önünde akşam karanlığında pusuya yatan hasımları tarafından iki kurşunla vurulup öldürülür, zaten aklı ziyan olan Remzi Böcek yıkılır…
Mustafa’nın öldürülüşü önce kız mevzusu olarak lanse edilse de olayın Şinasi’nin mahalleden birilerine yanlış yaptığı ve bu yüzden öldürüldüğü anlaşılır. Mustafa’yı vuranlar önce Şinasi’yi öldürmeyi planlarlar ama Mustafa’nın intikam alacağını bildiklerinden dolayı Mustafa’yı öldürmeyi kararlaştırırlar…
Şaban kendi halinde zararsız, etliye-sütlüye dokunmayan evin mazlum çocuğuydu, ama o da alkolikti…
Remzi Böcek renkli bir kişiydi ne zaman ne yapacağı kestirilmezdi, aklına o an ne gelirse yapardı…
Remzi Böcek show yapmasını severdi, tek elle sigara sarardı mesela, “Tek elle nasıl böyle sigara sarıyorsun” diyenlere anında cevabı yapıştırırdı. “Kovboy filmlerinden öğrendim derdi…
Yıldız Havuzunda sırt üstü tahta gibisu üstünde dururdu, gençler ona özenirlerdi beceremeyince de sorarlardı: -Remzi Abi nasıl öyle durabilisen, biz yapamıyığ?
Remzi Böcek’in cevabı hazırdı:
-Daha bir fırın ekmek yemeniz lazım ele kolay mı bu işler!
Remzi Böcek hayatta kalan tek oğlu Şaban’la beraber yaşıyordu, oğlu da alkolikti üstelik kafayı da sıyırmıştı, Remzi Böcek her şeyden etkilenen bir şahsiyetti…
Remzi Böcek Pavyonlar Sokağında Dilan Sineması altında tekel bayi işleten, mahallemizin ablası Saniye Ablayı seviyordu…
Saniye Abla ki eski toprak denilen cinsten, duruşu olan kuru gürültüye papuç bırakmayan ve sokağın teyzesi olarak kabullenen ablamızdı, tekel bayinin ismi de “Teyzenin yeri” olarak geçerdi…
Remzi Böcek şarabını hep bu tekel bayiden alırdı ve her alışveriş yaptığında illa bir arıza, maraza ya da çıngar çıkardı ve bu yüzden de Saniye Abladan çok dayak yediği olurdu…
Bazen kavga büyüyünce sokağın sakinleri, müdavimleri araya girerlerdi, Remzi Böcek hemen lafını söylerdi ve araya girenler kahkahalarla gülüşürlerdi…
-Karı-koca arasına girmeyin yav size ne oli, heç karı-koca arasına girilir?
Saniye Ablanın kafasının V kayışı atar: -Ne, ne, ne ağzına sıçtığımın adamı karı-koca ha!
Saniye Abla Remzi Böcek’i bir güzel benzetir…
Bu tür diyaloglar mütamadiyen sürerdi ve her seferinde de Remzi Böcek zararlı çıkardı…
Remzi Böcek 1970 yılları ve öncesi Diyarbakır’da siyasi yaşamın ilginç ve renkli kişilerindendi, aykırıydı her daim muhalifti…
Remzi Böcek’i hep Donkişot’a benzetmişim çünkü her daim bir kavgası vardı, kendisiyle, hayatla, sistemle, o yüzden her genel ve yerel seçimlerde bağımsız aday olurdu…
Ülkemizde siyaset ve politika; olmayacak şeyleri vaat eden bol keseden atan, kuyruklu yalanlarla seçim öncesi şirinlik yapan, seçimden sonra da yumrukları sıkılı, suratları sirke satan, deyim yerindeyse yüzleri “Resmi hizmete mahsustur!” profilini oluştururlar…
Deniz-nehir olmayan yere köprü yapma sözü verirler, fabrika, iş istihdamı, pembe tablolar çizerler, umut tacirliği yaparlar…
Seçim öncesi adaylar bol yalanlı ajitasyonlarla meydanlarda bol keseden yalanlarını sıralarlar, seçmenlerde bu yalanlara kanıp alkış ve sevinç naralarıyla yalakalık yaparlar, sorgulamazlar…
Cumhuriyetin kuruluşundan beri bu söylevler süregelmiştir…
Ülke siyasette “Zübük” enflasyonunda; ne tarafa dönseniz 5-10 tane Zübük görürsünüz!
Zübük: Bir halk terimidir, el-etek öpen yalaka, kendi çıkarları için her yolu mubah sayan, yalancı, hırsız, yolsuzluk yapan, rüşvetçi, sözünde durmayan üç kağıtçı, egoist, düzenbaz, ahlaksız, kalleş, namussuz, döneklik yapan kişilere denir…
Aslında Remzi Böcek’in kavgası Zübüklerle, adaletsizlikle, gelir dağılımının eşitçe ve hakça paylaşılmadığı sistemleydi…
Siyaset; evrensel normlarda yaşamın daha rahat idame edilmesi için hizmet ve çare üreten bilim dalıdır, bizim ülkede siyaset dokunulmaz zırhına bürünüp “suç işleme özgürlüğüyle” güç ve zengin olma meslek dalıdır…
Remzi Böcek bağımsız aday olurdu, seçim öncesi kentin sokaklarını, caddelerini, meydanları dolaşırdı kâh kahvelerde, kâh lokanta-parklarda yüksekçe bulduğu yere veya sandalyeye masa üzerine çıkıp nutuklar çekerdi, seçilirse Diyarbakıra deniz getireceğini gökyüzüne branda gererek yağmurun kentte yağmasını engelleyeceğini söylerdi ve buna benzer olmayacak şeyler vaat ederdi…
Eskiden trafik noktaları bidon şeklinde yolların kesiştiği caddenin orta yerinde trafik polisleri görev yaparlardı, Remzi Böcek trafik polisinin olduğu bidona girerek elindeki şapkasını kuzeye, güneye, batıya, doğuya sallayarak konuşurdu…
Remzi böcek konuştukça Pinokyo’nun burnu güzelleşiyordu…
Bu ülkede Zübükler, arsızlar olduğu sürece Donkişotlar ve Remzi Böcekler olacaktır…
Remzi Böcek güçten düşünce çöpte bulduğu yiyeceklerle karnını doyurmaya başladı, kimin umurunda, hap ve ilaç kullanamazdı çünkü tüm ilaçların üstünde tok karnına kullanınız yazılıydı oysa Remzi Böcek açlığa Afrika olmuştu…
Rahmetinden sual olunmaz ama rahmetler bitti, vicdanlar kuyumcu terazilerinde, insanlar teres, kent komada vaylımın! Rahmet olsun tüm mazlumlara, akli ziyanlara, aklı firarda olanlara vesselam!
Bu utanç kimin herkes kendini yoklamalı, sorgulamalı ve bu soruyu sormalı…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.