‘Militan’ ve ‘Militarist’ siyaset anlayışı!
Siyaset kurumlarını birbirinden ayırmıyorum. Hem iktidar hem de muhalefet partileri açısından ortak değerlendirme yapıyorum; ‘Militan’ ve ‘Militarist’ siyaset anlayışını topluma dayattılar. Eleştirilmesi gereken bu anlayıştan hareketle, güvenirliliğini yitirmiş siyaset kurumlarını ‘tasarlanmış toplumsal cinayet’ sanığı olarak algılıyor ve yargılıyorum.
Nedeni çok basit;
Toplumun içine düştüğü girdabın müsebbibi oldukları ve umutları boşa çıkardıkları için.
Meseleyi kimse şahsi algılamasın. Bireysel değil, toplumsal ‘cinayet’ten söz ediyorum. Hatta tasarlanmış toplumsal cinayet olarak da tanımlamak gerekir diye düşünüyorum. Bilerek ya da bilmeyerek, belki de deneme yanılma olarak tanımlamamız gereken bir durum da olabilir.
‘Cinayetin’ kurbanı, kurbanları kim?
Kim, nerede, nasıl?
Diye sormaya gerek yok.
Sen, ben, biz, bizler, onlar, hepimiz!
Cinayetin illa ki herhangi bir silahla işlenmiş olması gerekmiyor.
Ruhumuzun, umutlarımızın varlık nedenlerinin ortadan kaldırılması, geleceğe dair düşüncelerimizin boşa çıkarılması da cinayetle eşdeğerdir.
Yaşarken ölüme mahkûm etmek ya da olmak ta cinayet statüsünde sayılabilir.
( evrensel insan hakları, bireysel hak ve hukuk v.s. Tartışmaları içindedir)…
Mesele, tartışmasız tartışma konusudur.
Yurttaş ile yönetenler, aynı zamanda yönetmeye aday kesimler arasındaki toplumsal sözleşmeler, yazılı yâda sözlü, hiç fark etmez; bunlar uygulanmadığında; tasarlanmış toplumsal cinayetler devrededir demektir.
Açlık, sefalet, barınma, sağlık, eğitim gibi sorunlarla uğraşan çözümsüz toplumlar, birinci derecede tasarlanmış cinayetlerin kurbanları konumundadır.
Peki, birinci derecede sorumluluğu olanlar kimlerdir?
Elbette ki siyaset kurumlarıdır!
Hem yönetim erkini elinde bulunduranlar hem de bu erki ele geçirme çabası içinde olan siyaset kurumları sorumludur. ‘Militan’ ve ‘militarist’ bir siyaset anlayışının inşa edilmek istenmesi yâda bu tarzı benimsemek, çağdaş dünyaya yakışmadığı gibi Türkiye’nin yeni yüzyılına da yakışmıyor. Ayrıca, demokratik değil, evrensel demokratik değerlerle de bağdaşmıyor.
Hem iktidar hem de muhalefet kanadının uyguladığı siyaset anlayışı aynı;
‘militan’ ve ‘militarist’!
Görünürde demokratik, ancak uygulamada tamamen bencil, bireysel, yönetme erkini elinde bulunduranların hazırladığı listelerle il, ilçe ve genel merkez yöneticileri belirleniyor.
Hal böyle olunca da, bu ekipler birbirlerini güçlendiriyor, belli bir yönetim anlayışı ile hareket ediyorlar. Onlar güçlü olunca da, güçlenmek isteyen, siyaset kurumu üzerinden zenginleşip, refah içinde yaşamayı arzulayan omurgasız hırsız takımı temele taş koyuyor, kâğıttan kaplanları ayakta tutuyor.
Bunun adı, siyaseten tasarlanmış toplumsal cinayet değil de nedir?
Oy veren, umut besleyen, gelecek vaadi ile kandırılan geniş halk kitlelerinin halinden yana derdi olmayanlar, işlenmiş yâda işlenmekte olan ‘tasarlanmış toplumsal cinayetlerin’ elbette ki ortaklarıdır.
Muhalefet, iktidara özenip, onun gibi olma histerisine kapıldı, ona benzedi. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Bulundukları mevzilere kendilerini demirliyorlar. Değişim, dönüşüme direnenler, şimdi ‘Değişim’, ‘Dönüşüm’ diyor.
Parti içi iktidar mücadelesini ülke iktidarından daha evla görüyorlar.
Derhal bu anlayıştan vazgeçilmeli.
‘Militan’ ve ‘militarist’ siyaset anlayışından sıyrılıp, toplumun büyük çoğunluğunun arzuladığı demokratik siyaset anlayışına yatay geçişi hızlandırmak, hem iktidarın hem de muhalefetin görevidir. Türkiye’nin geleceği, insanlarımızın refahı, huzuru için.
Henüz toplumsal cinayet tam anlamıyla gerçekleşmemiş iken, tasarlanmış haline müdahale şansımız var iken, militan ve militarist siyaset anlayışından geri adım atmak lazım…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.