Midye sendromu
Kendisini geliştirmeyi sevmeyen, bulunduğu yerden memnun olan, gelişmeye ve yeniliklere direnç gösteren, sürekli “statüko”larını korumakla yetinen kişilerin içinde olduğu bu zihin yapısına “Midye sendromu” denir.
Çünkü midyeler etrafındakilerle ilgilenmezler, onlara ulaşmak her anlamda zordur, canlı iken kabuklarını açmak neredeyse imkânsızdır. Dışarıdan gelen her tepkiye ve yeniliğe karşı kabuklarını hemen kapatırlar. Değişim onlar için korkutucudur. Onlar her zaman kendi konfor alanlarında hiçbir değişim olmadan yaşayıp gitmek isterler.
Bilim adamları insan beyninde, bir gün içinde oluşan on binlerce düşüncenin %95’i bir önceki günle aynı olduğunu söylüyorlar. Yani, her gün çoğunlukla aynı şeyleri düşünüyoruz. Nedenini de günler içindeki eylemlerimizin, dün ve önceki günlerle neredeyse aynı oluşundanmış.
Her gün, aynı görüntüleri, aynı duyguları, aynı sesleri, aynı tatları görmek, örneğin; kahvaltıda birbirine benzer şeyleri yemek, işe aynı yoldan gitmek, aynı yerden alışveriş yapmak, aynı internet sitelerine girip aynı yazarları okumak, aynı TV programlarını izlemek ve benzerleri gibi aynı şeyleri yapmak beynimizi de rutine alıştırıp, yeni düşüncelere kapatıyormuş.
“Aynı şeyleri yapıp farklı bir sonuç beklemek” deyimi gibi, farklı bir yaşam beklemek mantıklı geliyor mu? Oysa monoton yaşamımızın dışında, keşfetmenizi bekleyen sonsuz görüntüler, sesler, tatlar, kişiler, duygular ve fikirler var.
Andre Gide, “her ay, hiç ilgi duymadığı konularda en az bir kitap okumaya zorlarmış kendini.”
Değişim, hayatın karşı konulamaz kuralıdır. Doğa içinde barındırdığı milyonlarca tür cansız/canlıyla birlikte her an, durmaksızın değişir. Doğadaki canlıların hepsi varlıklarını değişebilme yeteneklerine borçludur. Değişime direnen canlılar elenir, değişim gösterenler soylarını devam ettirir. Doğanın kanunu böyledir.
Toplumsal değişim de doğa kanunlarına benzer. Biz istesek de, istemesek de içinde bulunduğumuz çevre, koşullar, ilişkilerimiz, konumumuz değişir. Hayat bizi sürekli değişime zorlar.
Değişime uyum gösteremeyenler, yok olurlar ama insan aklı değişimi kabullenmekte zorlanır. Çoğu insan içinde bulunduğu ortamı hiç değişmeyecekmiş gibi görür, değişen koşullara uyum göstermek yerine mevcudu yani statükoyu korumaya çalışır, değişime direnir.
Ne dersiniz, bizde farklı bir şeyler yapmayı deneyerek değişime başlamayalım mı?
Mesela farklı yollardan gidelim.
TV.’de farklı kanalları izleyelim.
Hiç sevmeyeceğinizi düşündüğünüz bir müzik türü dinleyelim.
Daha önce hiç denemediğiniz, adını bile ilk defa duyduğumuz farklı yemekler tadalım.
Giysi tarzlarımız değiştirelim.
İnternete girip hiç ilginizi çekmeyeceğini düşündüğünüz bir yere girelim
Hiç okumadığınız bir yazarın köşe yazısını okuyalım.
Hiç gitmediğimiz, pazara, alışveriş yerlerine, parklara gidelim.
Önümüzde seçim var. 20 yıldır tanıdığımız yaptıklarını ve yapacaklarını bildiğimiz iktidarı değiştirelim.“Değişimde hayır vardır” derler.
Deneyelim mi?
Ben, Midye Sendromundan çıkmak isteyenlerdenim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.