Kadınlar ve 8 Mart
Emekçi kadınlar ile emek sarf etmeden var olan, var olmaya çalışan kadınları birbirinden ayırmak lazım diye düşünüyorum. 8 Mart gününü de zaten emek üzerinden tanımlamışlar. O nedenle, ayırmak lazım, ayrı tutmak, hatta hiç hesaba katmamak en doğrusu.
Neden mi?
Şimdi ben, 7 yıldır haksız, hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulan Diyarbakır'ın eski Büyükşehir Belediye eş başkanı Gültan Kışanak ile Afyonlu Burcu Köksal’ı nasıl aynı kefede değerlendireyim, hangi kazanımı ile halkların 8 Mart kulvarına dâhil edeyim.
Aradaki mesafe çok büyük, çok derin.
Biri, partisinin kendisine sunduğu sonsuz imkânlarla Milletvekili olmuş, yetmemiş Belediye Başkanı adayı yapmışlar, büyük ihtimal seçilecek. Partisine bir zarar gelmemesi için çaba içinde olması gerekirken, sanki özellikle ‘Zarar’ vermek için uğraş veriyor.
İnsanların açlığa, sefalete, yoksulluğa sürüklendiği, ülkenin içinden geçtiği bu kritik süreçte öyle laflar etti ki, bir kadına, bir anneye yakışmayacak sözlerdi. Mensubu olduğu kuruluşun ve kurtuluşun partisi Cumhuriyet Halk Partisine adeta darbe vurmak için hazırlanmış bir planın parçası gibi durdu, konuştuğu otobüsün üstünde.
‘Ona kapılar kapalı’ ‘Bunu buradan göndereceğim’ gibi hiç şık olmayan cümlelerle hem partisinin hem de ülkenin gündemine ‘Bomba’ bıraktı Burcu Köksal.
Gültan Kışanak ile zaten hiçbir şekilde kıyaslamam, ancak örneklemek açısından önemli olduğu için mevzuyu birbirine bağlama gereği duydum. Aynı zamanda Kışanak’ın mensubu olduğu, uğruna 7 yıldır cezaevi yattığı partisinin devamı olan partiye uzatılmış haksız bir üslup, dil nedeniyle ortak kulvarda bir değerlendirme yapma gereği duydum.
Bütün dünyanın değer verdiği bir günde, 8 Mart Dünya emekçiler gününde iki siyasetçi kadın profilini mutlaka konuşmak gerekiyordu. Kışanak, 7 yıldır dünya emekçi kadınlar gününü dört duvar arasında karşılıyor. Kişisel olarak gününü kutluyorum.
Biri, uğruna yıllarca cezaevi yattığı partisini en zor koşullarda savunurken, diğeri bütün konforları kullandığı halde partisini bitirmek için uğraş veriyor. Genel Başkanı ‘Dil sürçmesi’ dediği halde, dediğinde ısrarcı olması, çok ağır ‘ırkçı, şoven’ duygularına yenik düşmesindendir.
Parti politikasını hiçe sayan, kendilerini partinin üstünde gören bu anlayıştaki siyasetçilerin sosyalist enternasyonale üye sosyal demokrat bir parti de bence işi yok, olmamalı da. İnsanı sevmeyen siyasetçinin ayrıca hiçbir siyaset kurumunda işi olmamalı.
Bu anlayış adalet dağıtamaz, özgürlükleri kısıtlar, diktatör eğilimlere zemin hazırlar.
CUMHURİYET HALK PARTİSİNE HİÇ UYMAZ.
Ekrem İmamoğlu doğru tanımladı; “Ya başka iş yâda başka bir parti bulsun” dedi, doğru dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.