Harun Tutuş ve “Senin adın Dünya”
Gücünü yaşanmışlıktan alan her sanat üretimi er geç toplumun ilgi skalasında yükseklerde bir yerde yerini ve değerini bulur. Yaşanmışlık, o üretime bir ruh katar.Ölümsüzlük yolunda ilk adımın ve toplum katında değer bulmanın en önemli koşulu üretimine kattığı yaşanmışlıkları estetize edebilme yetisidir.
Harun Tutuş, derin yarıklarda can bulan bir şiiri, yaşanmışlıklardan süzerek tohum yapıp ekiyor yaşadığı coğrafyaya. “Senin Adın Dünya” adını taşıyan son şiir kitabında tülbentinin bir köşesi hep ıslak olan annesini hemen tüm şiirlerinin açık veya saklı imgesi olarak dillendiriyor.
Senin Adın Dünya kitabı sade dil örgüsüyle ve sıkı çalışılmış dizeleriyle aslında bir tek şiir izlenimini veriyor okuruna. Tamamı Tutuş’un yaşanmışlıklarından derlenmiş yarısı solgun, yarısı taze ve canlı dalında kızıl bir gülü andırıyor. Elli iki şiirden ve seksen sekiz sayfadan oluşan ama aslında belki de tek şiir ve tek sayfa. Bu yüzden bir oturuşta okunabilen ve bitince de tek şiiri okumuş duygusu veren bir şiir kitabı olmuş.
Arka kapak yazısını şair Şükrü Erbaş yazmış. Şairin iç sesi diye tanımlıyor dizeleri usta şair. Bu arka kapak yazısında Şükrü Erbaş da Tutuş’unşiirleri için, insan sevmenin adı, tespitini yaparak kitabın içerik olarak Tutuş’un yaşanmışlıklarından arta kalan, insan dediğimiz acının gülümseyişi diye adlandırıyor.
Tekin Yayınları tarafından yayımlanan Senin Adın Dünya, sus zamanlardan kimliksiz acılara akan şiirler barındırıyor. Acı kavramı her şiirinde bir ses veriyor. Aşk, çocukluk, emek, yazı, mevsimler neyden söz ederse etsin acı hep yanıbaşında, hep bir dizenin sarkacında çığlık çığlığa sallanıyor.
Bu iyi bir şey mi, buna okur karar verecek. Daha çok hüzün, daha çok yalnızlık, daha çok acı bir katharsis yaşatıyor. Okuru, coğrafyasına çekiyor, bir yüzleşmeye, bir arınmaya zorluyor. Fakat arınırken insan, o dizelerin arasında kayboluyor. Dizeler ses vermiyor da sanki şair bağırıyor ve görülmek istiyor, fark edilmek, duyumsanmak, zamanı yeniden kurmak istiyor.
Türkçe yazılmış bir şiir kitabında bazı şiirlerin adının Kürtçe olması veya dizelerde Kürtçe kavramların geçmesi doğru mu, bilmiyorum. Elbet her yazı başka dillerden sözcükler, metaforlar alabilir. Harun Tutuş da bunu yapmış, şiirine emzirerek, bu sözcükleri imgelere bandırarak, okuru bir anlam karmaşasına düşürmeden vermeyi de başarmış, keşke bu sözcüklerin anlamlarını dipnot olarak verseydi, sanırım daha yerinde olurdu.
Aslında Harun Tutuş’un şiiri; bir diyalog, bir iç dökme şiiridir. Babanın yokluğu, annenin varlığı, sen’in varmışsın gibi oluşun arasında nezeketli geçişlerin şiiri. Sözcükler ve dizeler sadece Tutuş’un bu arayışının veya aranışının bazen masum, bazen hırçın araçları oluyor.
Kırlangıç yalnızlığından yola çıkıp bitap düşen ve acıda birleşen kanatsız bir kuşun şiirini yazıyor Harun Tutuş.Yirmi Birinci Mektup’u yazmış şairimiz ama önceki yirmi mektuptan söz etmiyor. İşte tek şiir diyebileceğimiz Senin Adın Dünya bu yazılmamış mektupların şiiridir.
Kitap kapağının güzelliğini de bu yazıya eklemek gerekir. İncelikli şiirlere de yakışmış doğrusu. Şiirdeki imgeleri tamamlayan bir tasarım olmuş. Son söz şiirinin olsun:
Doğdun dizeydin/
Şimdi şiirsin/
Şairlerin ekberince yazılmış/
Dedim şaire/
Yazdın ya adımı adının yanına/
Koydun ya bizi bu kâğıtta yan yana/
Şükürler sana…