Felaket sonrası senaryolar!
Genel bir durumdur, nerede olursa olsun felaketler sonrasında çok yönlü, farklı temalı, herkesimin inanç ve bakış açılarına göre senaryolar üretilir, yayılır. Felaketten etkilenenlerin içinde bulundukları travmatik durumdan dolayı ‘teyit’ edilemeyen senaryolar, toplumsal manada kabul görme eğilimine girer.
Bu senaryolar bazen bilinçli bazen de bilinçsiz bir şekilde, bir de duyum üzerine kulaktan kulağa aktarılarak yayılır, kaynak konusu ise hiçbir zaman netleşmez, öyle sürüp gider. Sonra içinden çıkılmaz bir hal alır.
Bu durum da son zamanlarda iktidarın özellikle güncelleştirdiği ‘Dezenformasyon’ a denk gelir. Karşılığı yanlış yönlendirmedir, aynı zamanda yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi manasındadır.
En fazla da gazetecilik alanında dikkat edilmesi gereken bir durum olduğu için, işini düzgün yapan, yapmaya çalışan, etik değerler dışına taşmayan gazetecilerin bu tür zamanlarda çok dikkatli davranması ve mümkün olduğu kadar bilgiyi teyit etmesi gerekir. Felaket anı ve sonrasında küçük bir kelime, cümle hatası, yanlış bir bilgi aktarımı çok büyük bir kesimi ciddi bir şekilde etkileyebileceği gibi, bazı şahsiyetleri de toplum karşısında zor durumda bırakabilir.
Son felaketten sonra kısmen de olsa buna benzer durumlara tanıklık ettik. İlk etapta ‘kolon kesme’ meselesi yayıldı. Doğruluğunu test etme şansımız olmadığı halde iddia biçiminde yayınladık, konuştuk. Aslında olup olmadığı inceleme ve soruşturma sonucu raporlarla belirlenmesi gereken bir durum var ortada. Bir kesim ‘var’ dedi, iddianın muhatabı kesimler de olmadığını iddia etti, bunu da düşünmeden yayınladık.
Var mı, yok mu?
Bilgimiz dâhilinde değil aslında.
Ben, karşılıklı iddia, var ya da yok tartışmalarına maruz kalmamak adına, o yönde haberleri yapmayacağımızı arkadaşlarıma ilettim, o noktada durduk. Şimdi, adli sonuçları bekleyip, resmi belgeler üzerinden var olanı kamuoyuna yansıtacağız. Felaket sonrası iyi ya da kötü niyetli senaryoların rüzgârına kapılmadan var olanı yansıtmak düsturundan hareket etmemiz gerektiğini konuşmak için bu yazıyı yazdım.
Belki zamanı değil, ancak; zamanı yaratmak da bizim elimizde değil.
Gündem çok süratli, konuyu yerinde, zamanında konuşmakta yarar var.
Bu tür zamanlarda en fazla hedefte olan kesim gazetecilerdir. Gazetecinin her kesimi tek başına, ya da ayrı ayrı memnun etme gibi bir şansı yok. Doğrunun, tek olduğu gerçeğinden hareketle meseleye bakıyoruz; sadece bir kesimin söylediğine takılı kalmanın özgür, bağımsız gazeteciliğe hitap etmediğini söyleyerek yazıya nokta koyayım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.