Aydın Alp

Aydın Alp

Diyarbakır-Mardinkapı-Ayneminare-Bağlar ve eski ramazanlar

Diyarbakır-Mardinkapı-Ayneminare-Bağlar ve eski ramazanlar

Yoksulduk ve o oranda da içten. İnsanlar arasında daha teklifsizdi ilişkiler. Dostluklar, daha samimiydi. Açgözlülük ve hırs, kök salmamıştı yüreklerde. İnsanlar, bencilliğe gömülmemişti. İnsanlar; evine ekmek götürmek için çalışırlardı; daha çok kazanmak, daha daha çok kazanmak için değil!

‘’Abimin arkadaşı Ore de Ayneminare’nin bitirimiydi; Bağlar’ın Pîjahmo’su gibi. Ore, kervanbaşı olan devenin karşısına geçer, pis pis, cıgara içerdi. Deve, Ore’yi görür görmez huysuzlanırdı. Ore, cıgarayı devenin yüzüne üfledikçe deve huzursuzlanır ve garip sesler çıkarmaya başlardı. Millet, damlardan izlerdi. Herkes bu işin sonu ne olacak bilirdi. Birden deve; yerden kalkar, zurnacının Pijahmo’nun peşine verdiği gibi, Ore’nin peşine düşerdi! O daracık sokaklarda amansız bir kovalamaca başlardı. Devenin Ore’yi kovaladığı sokaklarda, habersiz garibanlar; gürültüye giderdi!

ÂŞK HANGİ RÜZGÂRLARDA...

 “surlar mabedimizdir” diyor mahmut abi

ben şarkılarını da öyle bildim

değil mi ki ayneminareli bir çocuk

ölür de vazgeçmez değerlerinden

çocukluğum

sonsuz

mavi

ve gözüpek

yağlı kırbaçlı faytonlarıyla koşuyor içimde

damları yaban çiçekli evleri unutmadım

siz saçlarım neyi andırıyor sanıyordunuz

 ‘fırat kenarında yüzen kayıklar’

şimdi nerelerde süzülür kalbim

aşk hangi rüzgârlarda

bir yıldız yağmuru böyle çok gecelerde

biz büyüdük artık, ölümse ölüm

itler köpekler düştü peşimize

ah, çak güzelim şiir, bu insani karanlığa

bildik geceler değil bu

ay’ı da var yıldızları da

ama öylesine zifiri

kendini güneş tutana

yüreğim bulut yumuşaklığında

ve gerekirse vandal

kıyamıyorsun insancıklara

ve kahır ve hüzün

böylece düşüyor payına

 “fırat kenarında yüzen kayıklar”

şimdi nerelerde süzülür kalbim

âşk hangi rüzgârlarda…

AYDIN ALP-YÜREĞİM ÜLKEM GİBİ-CEM YAYINEVİ-1993

RUHLAR MAHŞERİ  (TOPLU ŞİİRLER)  –  J&J YAYINLARI  - 2015

aydin-alp.jpeg

Bir gün de ben, çok küçükken evden çıkmış, sokakta tek başıma o güzel kadının evine giderken saman yüklü eşeklere rast gelmişim ve çok korkmuşum. Bunu bana ha bire anlattırırlardı. O çocuk ağzıyla ve Kürtçe, ben her ‘Erê ayê hat mın nava mın etiya!’ ‘Kerê kâyê hat min, nava min qetiya!’ (“Saman yüklü eşekler bana doğru geldi, benim ödüm patladı!’’) cümlesini; (bazı harfleri yutarak, öyle çocukça deyişim üzerine) bana her söylettiklerinde, kahkahadan kırılırlardı.

Bağlar’a gelmeden hemen önce, evimizi sattık. Kısa süreliğine kiracısı olduğumuz, geniş bahçeli evin sahibi; dövüş horozu beslerdi. Kocaman bir horozdu. Heybetliydi ve yerden bayağı yüksekti. Sahibi tapardı ona. Horozun başı ağrısa, anlardı! Horoza aspirin verdiğini görürdük. Başka şeyler de verirdi; ama verdiği diğer şeyler neydi, bilmiyorduk! Müthiş bir dövüş horozuydu. Art arda on bir dövüş horozunu kaçırttığı söyleniyordu. Sahibine çok da paralar kazandırıyordu. Bahçeden tuvalete geçmek için bir nevi silahlanırdık: süpürgeler, sırıklar… Horozu kendimizden uzak tutmak için ne bulursak alırdık. Çok belalıydı. Benim ben diyen, horozu hesaba katmadan geçemezdi oradan.

Bir gün ablalar, bize gelmişti. Atiye ablam, Yada Zero (Sarışın Anne) ve yeğenim Silêman… Bahçede oynuyorduk. Dövüş horozu bahçenin ta diplerindeydi. Yeğenimi, o tarafa doğru giderken uyarmıştım. Oraya sakın gitme! Şaşırmıştı.

– Niye, ne var?

– Horoz orada!

Benim uyarım, yeğenimin kafasına yatmamış olmalı ki hızla horozun olduğu yere seğirtti. Onu uyarışım, ona mantıklı gelmemişti. Ardından ‘Dur, dur! ’ dediğim halde Silêman, bir çırpıda horozun yanına vardı. Horozun sırtı dönüktü. Bahçede toprağı eşeliyor, bir şeyler gagalıyordu. Yeğenim, horoza bir tekme attı. Horoz çıldırmıştı! Birinin böyle gelip ona pervasızca tekmeler atabileceğine inanamıyordu! Zaten bela arıyordu, kurban da kendi ayağıyla gelmişti! Yeleleri aslan yeleleri gibi kabardı! İbiği, kan gibi kıpkırmızı olmuştu! Horozun birden çelikleştiğini görmesiyle yeğenimin, çığlık atıp gerisin geriye kaçması bir oldu! Fakat artık çok geçti. Horoz bir vaşak gibi sıçradı! Yeğenimi arkadan dimdiğiyle (gagasıyla) yakalamıştı! Yeğenimin çığlıklarına annem, ablam ve yeğenimin ninesi Yada Zero (Sarışın Anne) fırlayıp gelmişlerdi. Ama horozu yeğenimden koparamıyorlardı! Kadınlar feryat figan ‘law law law, kurê me kuşt!’ (vah vah vah, çocuğumuzu öldürdü!) diyorlardı. Silêman’ı, horozun ‘ellerinden’ zor aldılar! Yeğenim bir daha da o eve gelmedi!

Abimin arkadaşı Ore’nin, Ramazan ayında müezzinin yerine minareye çıkıp vaktinden önce ezan okuması… Ayneminare’dekiler de oturup yemeklerini yemişti. Sonra da müezzin çıkıp ezan okumuştu. Herkes şok olmuştu! Günlerce konuşulmuştu ve espri konusu olmuştu. Birçok kişi, süre zaten uzun; keşke Ore, her akşam çıksa da ezanı böyle erken okusa, diyordu.’’ Aydın ALP-BAĞLAR GÜNEŞİ ÇOCUKLARI-PİJAHMO J&J YAYINLARI – 2017

Dostluğun, hoşgörünün, dayanışmanın olduğu o günlerin güzelliğinde sevgiler, saygılarımla hayırlı ramazanlar diliyorum.. Mutlu, umutlu, eşit, özgür ve refah içinde günler diliyorum. Yaşam, onurlu ve güzel olsun! 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aydın Alp Arşivi
SON YAZILAR