Dağ, hiçbirini geri vermedi…
*
Dağ, hiçbirini geri vermedi. Tanıdığım, tanımadığım bir kişi bile sağ salim geri dönmedi, o bile. Onun gidişi bana ağır gelmiş olsa da hep saygı duymuştum. Benden habersiz de olsa kendi yoluna gitmiş olması, belki de kendi hikayesine kahraman, güneşine yoldaş olmayı istemiş olması beni içten içe sevindirmişti, hatta göğsümü kabartmıştı desem yeridir. Ama ona kızgındım, benden saklı gizli iş çevirdiği, haber etmeden kendi yoluna gittiği için ona hiç olmadığı kadar kötü kırılmıştım. Hatta gidişini ilk duyduğumda öfke krizine girmiştim, habersiz kendi yoluna gitmeye karar vermiş olması beni delirtmişti, bir yolunu bulup aklından geçeni çıtlatması gerektiğini biliyordu, ettiğimiz yemine uymamıştı, ilk defa yan çizmişti. Neyse ki gittiği yerden yazdı, ilk fırsatta görüşecektik, mutlaka bana anlatacak, beni inandıracak bir hikayesi vardı, olmadı, bir daha da görüşemedik, gittiğiyle kaldı. Halbuki son mektubunu yazdığı Gorse’de buluşacaktık, hikayesini anlatacaktı, bildiği ne kadar in, mağara, sığınak varsa bir bir beni gezdirecekti, geçtiği ne kadar yol, yolak varsa hepsini dolaştıracaktı, son nefesini Bismil ovasında veren Şeyh Abdurrahim’in izinde yürüyerek Weşîn’e kadar, oradan da ta Kelaxsî’ye kadar gidecektik, hayranı olduğumu bildiği Şeyh Şerif’in köyüne misafir olacaktık. Hayatım boyunca izinde yürüdüğüm bizim Qefer Dede’nin, Pîr Aziz’in, Memê Şivan’ın, Şeyh Şerfedin’in, Sultan Sahak’ın, illa ki Düzgün Baba’nın yüzü suyu hürmetine yaşamış bilge kadın çoban güzel Şarik’in sığınağı Kospî’de hayatımızın zirvesini yapacaktık, öyle yazmıştı…
*
Şimdi Derê Xorî’nin sırtlarında, bilmem ne zamandan bu yana kılıç kuşanmış taş mezarında öylece yatan efsane firari, bilge adam Pîzed Ağa’nın bir ömür, üstelik bir başına yaşadığı Kerey Koy’a bile beni çıkartacaktı. Daha ilk gününde pusuya düştüğü, ilk kurşunu yediği Deştek ovasını, aç, sussuz, yaralı bir halde günlerce yaşadığı Şeyh Mehemed dağındaki mağarayı, aradan geçen onca yıla rağmen Şeyh Mehdi’nin lanetini üstünden taşıyan köylülerin hala anlaşılamamış, aydınlığa kavuşamamış ihanetini, haklı haksız korkularını, yerli yersiz kaygılarını, kararsız hallerini, henüz gün yüzüne çıkmamış sırlarını anlatacaktı. Büyük bir tutkuyla, sonu gelmeyen bir heyecanla yazdığı belli her paragrafın, hatta her cümlenin sonunda ise ballandıra ballandıra anlattığı Dicle vadisi boyunca sabahlara kadar birbiri ardına kayıp giden yıldızları bir bir izleyecektik, ana kuzusu zamanlarımızdaki gibi yine bir olacaktık, yine birbirimize ölümüne sırt çıkacaktık, beklenmedik en amansız fırtınaları bile birlikte göğüsleyecektik, daha çocuk yaşta sürgünü olduğumuz Çingene mahallesindeki gibi yine deli dolu yaşayacaktık, olmadı…
*
Nasıl olsun ki, ne o gittiği yerden bir daha yazabildi, ne ben bir daha ondan, onun gittiği yerden bir işaret, bir emare, bir haber alabildim. Yer gök bana karardı, sonsuza kadar koptuk birbirimizden. Giden gitmişti, kırılan kırılmıştı, mahallenin geride kalanı, sus pus kendi halinde yaşayanı bendim, süngüsü düşeni de, yenilgisini yaşayanı da, kendi yoluna gidememiş olanı da, yaşadığı her kavganın kaybedeni de bendim. Bir yanımda Derê Ziyar’da varını yokunu kaybetmiş yeryüzünün en tedirgin güvercini, can Herêdan’ın ise en yaralı kadını Hay Sarig, bir yanımda ise gözyaşlarımın ağırlığındaki İbrahimi çığlığımın tanrıçası, bin parça gülistanımın biçare anası, beni o diye koklayan, beni o diye öpen, beni o diye kazadan, beladan kollayan sevgisine, hayır dualarına un ufak olduğum, hep masum bakan, hep hayra alamete yoracak bir mimik yakalamaya çalışan gözlerine bittiğim bizim Kejê, nasıl dayanabilirim ki bir ömür yolunu beklediği, bir ömür yokluğuna alışamadığı oğulun, canından çok sevdiği Bişar’ının bitmek bilmeyen hasretine. Beni düşman bellemiş, bana toprağı bile çok görmüş şom ağızlı örgütlü sığıntıların kin ve nefretine, beni imandan eden aklına, ne idüğü belirsiz kerameti kendinden menkul bedduasına el aman ederek terk-i diyar olduğum mahalleme meydan okumak, peşimdeki eli sopalı gardiyana, gardiyanlara diklenmek benim neyime, bıraktım kendimi bir defa, menzilim gülistanımdır, yolum ise güneşimin aşk hakikatıdır, yüreğimin sesinden, gücünden eminim, kendimi biliyorum. Bir de biliyorum ki sırtım dediğim dağ, su kadar sevdiğim Gorse onu, onları bir daha bize geri vermeyecek. O da, onlar da bir daha bize geri dönmeyecek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.