Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Barışın kapıları aralanıyor mu?

Barışın kapıları aralanıyor mu?

Kürtler, tarihleri boyunca dilini, kimliğini, kültürünü, rengini, inancını yaşayabilmek, yaşam alanlarını talandan, kırımdan koruyabilmek için ölümüne direndi. Bunun için amansız mücadeleler verdi, çok ağır bedeller ödedi. Her birkaç yılda bir köyleri yakıldı, şehirleri bombalandı, ormanları, bağ ve bahçeleri yok edildi, çocukları, kadınları, en güzel kızları, en yiğit oğulları katledildi. Bu durumda, hassasiyetlerden bahsedilecek ise en başta on yıllardan bu yana haksız, hukuksuz saldırılara maruz kalmış, Dersim’de, Zilan’da, Mahabad’da, Halepçe’de olduğu gibi sayısız yerde toplu katliamlara uğramış, illa ki Qaladiz’de napalmla bombalanmış okuldan, hunharca ateşe verilmiş Amûdê sinemasından, çıplak zorla duvarlarına “Türkçe konuş, çok konuş” tabelalarının asıldığı Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi’nden, muktedirlerin emriyle vurulmuş Roboski’nin dağlarından dünyaya yükselmiş çocukların, gençlerin, kadınların çığlıkları eşliğinde var oluş kavgasını verenlerin hassasiyetleri de konuşulmalı. Kürtlerden kaç kişi kendi evinin, bağının, bahçesinin dışında, el memleketinde, bilmem hangi kavmin yurdunda, dahası komşu halklarının mal ve can talanında hayatını verdi, hırsızlık yolunda toprağa düştü ki Kürtlere bu kadar vicdansızca, pespayece terörist, çapulcu, eşkıya, hain yaftası yapıştırılmak isteniyor, artık vazgeçin bu lanet dilinizden, asılsız bühtanlarınızdan, soykırımcı tehdit ve şantajlarınızdan...

*

Tarihin hiçbir döneminde gözü başkasının malında, canında olmamış Kürtlerin, hak arayışı, ülkelerinde eşit ve özgür birer yurttaş olarak yaşama isteği dışında, kimseyle hiçbir derdi olmamıştır. Bu hakikati, Kürtlerin bu gerçeğini ters yüz göstermenin hiç kimseye faydası olmayacağı açıktır. Artık yeter, onurlu bir barışla, kardeşlik hukukuyla on yıllardan bu yana Kürtlerin yüreğini kemiren sorunlar, sonu gelmeyen sıkıntılar sonsuza kadar nihayete erdirilmelidir. Dünün zorbaları, bugünün efendileri olmayı dayatma sevdasından vazgeçmelidir, üstenci dilden, sonu kötü bitecek büyüklenmeci anlayıştan, yeni siyasi bariyerlerden uzak durmalıdır, barışı yakalama umudu bir defa daha yeşermeye başlamışken iş daha fazla yokuşa sürülmemelidir. Barış için, kardeşlik için, halklarımızın selameti için kimin elinden ne geliyorsa, dahası kimin kapasitesi, gücü neye el veriyorsa onu yapmalı, elini değil gövdesini taşın altına koymalı. Unutulmasın ki daha fazla savaş çürütür, daha fazla gasp göz çıkartır, daha fazla red ve inkar herkesten çok sahibini felakete sürükler. Kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan bölgenin vaziyeti ortadadır, gerisi lafügüzaf…

*

Toplumu galeyana getiren asılsız kahramanlık hikayelerinden rant devşirenlerden, kazananı olmayacak haksız, hukuksuz savaşın iflah olmaz taraftarlarından bir keramet, hakiki bir çözüm beklenemez. Ölü sevicilerin söylediklerine bakılmamalıdır, hayat hikayeleri bozgunculuktan ibaret olanlara fırsat verilmemelidir, illa ki niyeti daha fazla kan ve gözyaşı dökmek olanların tuzağına düşülmemelidir, özellikle de “Bu defa bitecek, bu bahar sonları olacak…” yalanına daha fazla yol verilmemelidir. Daha en başında, şiddetin sokaklarda kol gezdiği, devletin çıplak gücünü arkasına alan inkar ve imha siyasetinin iktidarı ele geçirdiği doksanlı yıllarda Çağaloğlu yokuşundaki Talas İş Hanı’nın teras katındaki Yeni Ülke gazetesinin merdivenlerini bin bir hinlikle arşınlayanlar iyi biliniyor. Kürtlerden gram yüz bulamayan kaşar bozguncu Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, Rıza Zelyut, Abdurrahman Dilipak gibi her yolun adamlarından, ömürleri boyunca savaşın, çatışmanın rantıyla beslenmiş Ümit Özdağ gibi kimi ırkçı zevattın herkese kaybettiren tuzaklarından uzak durulmalıdır. Hele ki memleketi savaş cephesi bellemiş general arttığı ekran dalkavuklarının, her gece evlerimize konuk edilen eli sopalı yeteneksiz figüranların fink attığı sanal alemden, halkların barışını, kardeşliğini, eşitliğini, özgürlüğünü zerre kadar umursamayan seviyesiz, ağzı bozuk hokkabaz yorumcuların revaçta olduğu yandaş medya ortamından bir an önce çıkılmalıdır, topluma korku yaymaktan başka hiçbir işe yaramayan ucuz savaş propagandası yayıncılığından vazgeçilmelidir. Sokak ağzına, lümpen yaklaşımlara, gereksiz kışkırtmalara yol verilmemelidir. Neyse ki Kürt-Türk barışı için falancanın planı, taraflar için ise filancanın kuklası safsatasından, aslı astarı olmayan uydurma hikayelerin zavallı iftiracılarından, hadsiz toplum mühendislerinden bir şey çıkmayacağını yeterince biliyoruz, tarih yeterince öğretici olmuştur...

*

Kerameti kendinden menkul CHP’yi bir yana bırakıyorum. AKP liderliğinden çok barış heveslisi gibi görünen adı konulmamış yeni sürecin gözde aktörü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu hafta da iddialı konuştu, “Barışın kapıları ardına kadar açılmıştır…” dedi. Kuşku yok ki tekçi zihniyete sığınarak, bildik inkarcı, ırkçı, milliyetçi ideolojisine yakışır bir havada, yeterince aşina olduğumuz kendi meşrebinden, daha doğrusu bildiklerinden gıdım şaşmayarak tek millet heyezanıyla, "Köprünün altından çok sular akmıştır, devir değişmiş taşlar yerinden oynamış, kilitler açılmış, nitekim Türk milletinin barış refah döneminin kapıları ardına kadar açılmıştır…" demiş. Şaşırtıcı olmayan siyasi duruşuna rağmen, gerçekten öyle mi, gerçekten barışın kapıları ardına kadar açılmış mıdır, yoksa barış mücadelesi bir yanılsamanın içine mi sokulmak isteniyor, çok geçmeden yaşayarak bunu öğreneceğiz. Demem o ki kim ne derse desin ret ve inkardan vazgeçildiği gün halklarımızın barışı ve kardeşliği büyük kazanacaktır. Gün ola harman ola...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR