Cefâ yahut Cedâ
“Biz şimdiden yarı ölüyüz, dedi.
Hayır, yarı canlıyız! diye karşılık verdi karısı.”
-José Saramago
Dünya zorlu bir süreçten geçiyor. Doğanın bize gücünü ve insanlığın evrensel olduğunu öğrettiği bir süreç. Yeryüzünde yaşayan birçok insan; dil, din ve ırk ayrımı yapmanın ne kadar anlamsız olduğunu öğreniyor bu süreçte. Bundandır ki herkes virüsle mücadele etmek için bir zincir gibi birleşmeye çalışıyor, tabii ki rant peşinde koşan kesim hariç.
Çin'in Wuhan şehrinden ortaya çıkıp zamanla tüm dünyaya yayılan Coronavirüs; bir yandan ne yazık ki hastalık ve ölüm getirirken, bir yandan da kendimizle ve ailemizle vakit geçirmenin ne denli kıymetli bir şey olduğunu hatırlattı. İki milyara yakın insan, bu süreci evinden takip ediyor.
Her gün tüm dünyanın sahibiymiş gibi yaşayan insan denen varlığı, ancak doğadan gelen bir güç engelleyebilirdi bana kalırsa. Aşağı yukarı her yüzyılda bir ortaya çıkan bu tür salgınlar, acaba doğanın kendi kendini yenilemesi adına bir mola mı diye düşündürüyor insana kimi zaman. Realist düşünürsek olağan bir durum halini alıyor zihnimizde fakat ister istemez mantığımız ve duygularımız çelişebiliyor kimi zaman. Belki de ben; doğaya olan sevgimden ötürü, doğanın insandan aldığı bir intikam olduğunu düşünüyorum.
Virüs hakkında her kafadan farklı bir ses çıkıyor, çok garip teoriler ve düşünceler dönüyor sanal ortamda. 29 Nisan'da Dünya'ya çarpacak olan asteroidden dolayı, NASA ve Amerika'nın gündem değiştirme amacıyla ortaya bir virüs çıkardığını düşünenler bile var. “Peki gerçekten asteroid Dünya yörüngesine girecek mi veya bir virüs üretmek mümkün mü?” bunları hiç sorgulamadan inananlar var ne yazık ki. Bunun yanında ortaya çıkan kıyamet senaryoları da işin cabası. Sanal alemi dolaşan kehanet kitapları, internette rant için yapılan haberler, kâhinlik yapanlar ve bunların tümüne inananlar... Demem o ki virüs elbet geçecek ama virüsten daha tehlikeli bir şey var: cehalet. On yedi yaşında biri olarak bunu söylemek ne kadar haddime düşer bilmiyorum ama benim gözlemlerim bu yönde.
Bu kadar gürültünün olduğu bu günlerde, hem virüsten hem de gürültü kirliliğinden korunmak adına, kabuğumuza çekilmek yapabileceğimiz en iyi harekettir. Araştırmak, okumak, dinlemek ve izlemek için büyük bir zaman dilimi ortaya çıkıyor bizim için. Hatta araştırmaya çevremizden başlayarak Diyarbakır’ı daha iyi tanıyabiliriz mesela. Ustam Şeyhmus Diken'in kaleminden çıkan eserlerle memleketimizi ve Diyarbakırlı olmanın ne demek olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz. Ahım Var Diyarbakır, Tango ve Diyarbakır, Taşlar Şahit, Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir: Diyarbakır ve daha nice eserinin her biri farklı bir bilgi katıyor insana memleketimiz hakkında. Son dönemde gündemde olan ve benim için de bir merak unsuru olan Zerzevan Kalesi'ni, Yapımcı-Yönetmen Feyzi Baran’ın “Gizemli Tarih Zerzevan Belgeseli”ni izleyerek keşfedebilirsiniz. Yazar Abdullah Aren Çelik'in nefes kesen romanı “Kandan Adam"ı okuyup şehrimizin sokaklarında geçen bir polisiye hikayesine tanık olabilirsiniz. Daha birçok formatta ve türde önerebileceğim kaynaklardan farklı bilgiler, bakış açıları edinebiliriz Diyarbakır hakkında. Sadece bu konuda değil, birçok konuda ve türde okuyup, izleyip, dinleyip yeni bilgiler elde etmek bu süreçte yapabileceğimiz en yararlı şey olacaktır zannımca.
Velhasıl kelam, her an nüksedebilecek olaylar sonucunda bedenimiz ve zihnimizle baş başa kalabiliriz. Ebedî dostumuz olan zihnimizi bir an önce eğitmemiz gerek.
Virüsten en az zarar ile kurtulmak dileğiyle. İmlada ve anlamda kusur var ise affola.
Zeynel Hebun Güler