ŞERİDA
Çıldır Köyü’nden Şerida, üç sarı tosununu, kara kuru tavuklarını, düz damlı saçak sız topraklı evini satıp parasını yamalı cebine koydu. Gelin olduğu günden beri başı beladan hiç kurtulmadı. Şirret oluşundan da hiç geri kalmadı. İnatla, direnmeyle zorbalığa adanmış en az çeyrek asırlık bir ömür geçirdi. Köylüyle arası kötü olunca taşınmak zorunda kaldı, gittiği gün onu kimse uğurlamadı, eşya yüklü kamyonun etrafında uyuz köpek gibi yalnız başına dolandı. Kamyonet hareket edince öfkesine hâkim olmayan kaynanası, görümceleri ve komşuları aracı taşa tuttular. Şerida altı çocuğunu taşlardan korudu. Kocası Sarı Süleyman, taş atanlara karşı son derece sakindi. Hatta içten içe taş atanları destekliyordu. Eşini bir taş darbesiyle kaybetse dünyanın en mutlu insanı olacaktı. Şoför belanın içine düştüğünü anlayınca aileden kurtulmak istedi. Şerida’nın oturduğu tarafa tiksinerek bakan Sarı Süleyman, şoföre dönüp köylünün taş atmakla ne kadar haklı olduğunu anlattı. Bu sözler Şerida’nın yüreğinde derin yaralar açıyordu. Sarı Süleyman’a göre kendi öz çocukları birer baş belasıymış. Bunu tek sebebi de eğitimsiz, görücü usulü evlendiği eşi Şerida’ydı. Çocukları köy tavukların kafasını jiletle kesiyor, komşu çocukların kulak memesini de dişliyorlarmış. Sarı Süleyman konuştukça, Şerida hıncını büyük oğlu Siraç’tan alıyordu. Siraç annesinden dayak yediğinde koşar adımda annesini karakola şikâyet ederdi. Bir ayağı komşu kavgasında bir ayağı karakolda olan Şerida çevrede ağa kadar tanınıyordu. Karakolda komutana dil döker tüm suçu kocasına veya kaynanasına atardı. Tüm bu olayların birer tezgâh olduğuna inanır karakoldan çıktığında haline uzunca şükrederdi.
Bu aileye bulaştığına bin pişman şoför anlatılanların karşısında hayret kalıyordu. Şehre varınca eşyayı indirecek bir evleri olmadığını öğrenince iyice deliye döndü. Ev bulmayı bakkalda sakız almakla bir tutan karı koca ev aramaya çıktı. Şoförda taşıma ücretini almadan eşyaları çocuklarla birlikte yol kenarına bıraktı. Aile üç beş eşyayla mülteci hızında bir apartmana yerleşti. Eve girer girmez çocukları asansör tuşlarını, balkon korkulularını, duvar kâğıtlarını, balkon camını bir solukta tuz buz ettiler. En küçükleri pencereden pencereye tırmanırken ikinci kattan düştü, yara almadan kendi kendine kalktı. Komşular askeri darbe ilan edilmiş ülke insanı gibi olağanüstü toplandılar. Apartman hayatının tadını çıkaran köyden kurtulduğuna sevinen Şerida çocuklarını dilenmeye yolladı. Dilencilik olunca annenin sözünden çıkmayan çocukları kapıları tek tek çaldılar. Hangi evde kimler oturur, kaç kişi kalır, evde ne var ne yok, maddi durumları nasıl, hangi kapıdan eli boş dönülmez hepsini öğrendiler.
Şerida çocuklarını boy sırasına dizip onları komşuya yolladı. Küçük oğlan başını eğerek evde yumurta kalmadığını söyledi. Komşu, çocukları başından savmak için iki yumurta uzattı. Sonra başka kapıyı çaldılar. Bu sefer salçaya ihtiyaçları olduğunu, babalarının sabah eve para bırakmadan işe gittiğini söylediler. Sonraki kapılarda zeytin, peynir, ekmek istediler. Tüm daireler elden geçirildi. Şerida yakışıksız gülüşüyle, çocukların başını okşadı, onları sevgiyle içeriye buyur etti. Bu aileden dolayı yaşlı maaşıyla geçinen birkaç yoksul dışında herkes bir yerlere taşındı. Komşusu açken tok yatan bizden değildir hadisini dilinden düşürmeyen Şerida komşuluğun kötü hale geldiğini, bittiğini, tat tuz kalmadığını, başka yerlere taşınmanın gerektiğini söyledi. Sarı Süleyman’ı zor bela ikna edip kalabalık bir apartmana taşındılar. Şerida ve çocukları kısa sürede yeni komşularını tanımaya başladılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.