Peygamberimiz inceliklerin Efendisiydi
Ölçü, canlar ve cananlar için muhteşem bir nimettir. Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin. Benim kabrimi de bayram yeri hâline getirmeyin. Bana salavât getirin. Çünkü nerede olursanız olun, salavâtınız bana ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Menâsik, 96, 97) Ne şeref ki Peygamber Efendimiz s.a.v. ümmeti, milleti için ölçünün de merkezidir, örneğidir. Ebû Musa (el-Eş’arî) anlatıyor: Bir yolculuk esnasında Hz. Peygamber (sav) ile beraberdik. Her bir tepeye çıktığımızda (yüksek sesle) tekbir getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Kendinize gelin! Siz sağır olan ve burada bulunmayan birisine seslenmiyorsunuz. (Bilakis) Her şeyi işiten, gören ve çok yakın olan Allah’a sesleniyorsunuz.” (Buhârî, Tevhîd, 9) O ki nice sırlar kendisine aşikâr, kendisinden bizlere yadigâr... Ebû Musa el-Eş’arî’nin bize naklettiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah, Âdem’i yeryüzünün her tarafından aldığı bir miktar topraktan yarattı. Bu sebeple Âdemoğulları (renk ve tabiat yönünden) yeryüzü kadar (değişik şekillerde vücuda) geldiler. Onlardan kimi kızıl, kimi beyaz, kimi siyah, kimi de bunların karışımı (melez); kimi yumuşak, kimi sert, kimi kötü, kimi de iyi (huylu olarak dünyaya) geldi.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 16) Bize bilmediklerimizden haber verir Hakk izniyle, Hakk aşkıyla kendisine alemlerin dost olduğu insan, O'nunla tanır melek kardeşlerini... Ebû Zer’den nakledildiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Ben sizin görmediklerinizi görür, işitmediklerinizi duyarım. Gök sarsıldı. Nasıl sarsılmasın ki! Semada, bir meleğin Allah için secdeye kapanmadığı dört parmaklık bir yer dahi yoktur.” (İbn Mâce, Zühd, 19) Bizde düşmanlarımızı dahi tanıtan rehberimiz, sırlar sultanımız O idi. Enes’ten nakledildiğine göre ... Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Şeytan, kanın dolaştığı gibi insanın içinde dolaşır.”(Müslim, Selâm, 23, Buhârî, Bed’ü’lhalk, 11) Yine Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Mümin, tıpkı sizden birinin yolculukta devesini yorduğu gibi, şeytanlarını yorar (zayıf düşürür).” (İbn Hanbel, II, 380) Kalbimizin aklına ve aklımızın kalbine nice hikmetler fıısıldar şerif hadisleri... Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah, câhiliye gururunu ve atalarla övünme âdetini ortadan kaldırmıştır. ‘Takva sahibi mümin’ ve ‘bedbaht günahkâr’ (ayrımı vardır). İnsanlar Âdem’in çocuklarıdır, Âdem ise topraktan yaratılmıştır.” (Tirmizî, Menâkıb, 74) Ebû Hüreyre anlatıyor: “Müminin ruhu çıktığı zaman, onu iki melek karşılar ve yükseklere çıkarırlar... Gök ehli, ‘Yer tarafından güzel bir ruh geldi. Allah sana ve yaşattığın cesede salât (dua) etsin.’ derler. Peşinden onu Yüce Rabbine götürürler. Sonra, ‘Bunu sınırın ötesine (sidretü’l-müntehâ’ya) kadar götürün.’ diye buyurulur. Kâfirin ruhu çıktığı zaman... gök ehli, ‘Yer tarafından kötü bir ruh geldi.’ derler ve ‘Bunu sınırın sonuna (cehenneme) kadar götürün.’ diye söylenir.” (Müslim, Cennet, 75) Müminin ruhu, kendisinin dirileceği (kıyamet) günü cesedine geri dönünceye kadar cennet ağaçlarından beslenen kuş gibidir. Dünyadaki vaktimiz de büyük bir ihsan ve nimettir. Ebû Hüreyre’nin (ra) anlattığına göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah buyurdu ki, âdemoğlu zamana söver. Hâlbuki zamanı var eden benim! Gece de gündüz de benim elimdedir.’” (Buhârî, Edeb, 101) Takva sahasında dahi bir nizam vardır, haddi aşmakla beklenenler bekleyenlere umulmadık dönebilir. Ebû Zerr’in naklettiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Zâhid olmak (dünyaya rağbet etmemek), kişinin helâl olan şeyleri kendisine haram kılması veya malını dağıtıp tüketmesi demek değildir. Bilakis zâhid olmak, elinde olan şeylere, Allah katında olanlardan daha fazla güvenmemek demektir...” Câbir b. Abdullah’ın naklettiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah karşısında takva sahibi (sorumluluğunuzun bilincinde) olun ve dünyevî isteklerinizde mutedil davranın. Çünkü hiç kimse kendisi için takdir edilen rızkını yiyinceye kadar ölmeyecektir, rızkı gecikse bile! Öyleyse Allah karşısında takva sahibi olun ve dünyevî isteklerinizde mutedil davranın. Helâl olanı alın, haram olanı terk edin.” Bugününün müslümanlarından İslam'a bakmamalı, İslam'dan müslümanlara bakmalı... Ebû Hüreyre’den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Din kolaylıktır. Bir kişi takatinin üstünde ibadete kalkışırsa din karşısında âciz kalır. Bunun için aşırıya kaçmayın, dosdoğru yolu tutun ve (salih amellerden alacağınız mükâfattan ötürü) sevinin. Sabah, akşam ve gecenin bir kısmında (dinç olduğunuz vakitlerden) yararlanın (ki taat ve ibadetinize devam edin).” (Buhârî, Îmân, 29) İlim ve bilim dahi O'nun alimlerinin vesile oluşuyla ilerledi. Batı bugünkü dünyevi teknolojik ve teknik seviyeye bile yağmaladığı İslam bilginlerinin eserleri ile geldi. NASA astronomiyle ilgilenen bilginlerimizin bugüne uzanan meyvesidir. Dünya filozofları müslüman filozofların etkisinde. Kays b. Kesîr anlatıyor: Medine’den bir adam Dımaşk’ta bulunan Ebu’d-Derdâ’nın yanına geldi. Ebu’d-Derdâ ona, “Kardeşim, seni buraya getiren nedir?” diye sordu. Adam, “Senin Resûlullah’tan (sav) naklettiğini öğrendiğim bir hadis.” cevabını verdi... Bunun üzerine Ebu’dDerdâ dedi ki, “Resûlullah’ı (sav) şöyle derken işittim: ‘Kim ilim için yola çıkarsa Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim talebesine kanatlarını serer. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yakarır. Âlimin, âbide (ibadet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolayısıyla kim onu alırsa büyük bir pay almış olur.’” (Tirmizî, İlim, 19) İslam ve biricik meyvesi Efendimiz; Hakk'ın izniyle öyle bir dokunu ki dünyaya, 15 asırdır İslam ve müslüman etkisinde alem, çağlar, gelişmeler, elhamd... O iyiliklerin de Efendisiydi. Rasulullah aleyhisselam, yazılara ve kitaplara sığmayacak kadar aziz idi. Sadeliğindeydi en azim görkem, muazzam bir basireti vardı. Abdullah b. Amr b. el-Âs, Allah Resûlü’nü (sav) şöyle derken işittiğini nakleder: “Kuşkusuz Allah, ilmi kullarının arasından çekip almaz. Bilakis âlimlerin vefatıyla ilmi alır. Sonunda hiç âlim kalmayınca, insanlar cahil kimseleri önder edinirler. Onlara birtakım sorular sorulur, onlar da bilgisizce fetva verirler. Böylelikle hem kendileri sapar hem de (insanları) saptırırlar.” (Buhârî, İlim, 34) Haksızlığa karşı susmanın, dilsiz şeytanlığın, hatta bir bilgiyi bilip de susmanın ne kadar kötü bir eylem olduğunu O'nun şerefli sözlerinden öğrendik... İlim ve cesaret ve adalet paylaştıkça güzeldi, güzelleştirirdi. Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Her kim, bildiği bir konuda kendisine danışılır da onu gizlerse kıyamet günü ağzına ateşten bir gem vurulur.” (Tirmizî, İlim, Ebû Dâvûd, İlim, 9) Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın rızası için öğrenil(mesi gerek)en bir ilmi, sırf dünya menfaati elde etmek için öğrenen bir kimse kıyamet günü cennetin kokusunu (dahi) alamayacaktır.” (Ebû Dâvûd, İlim, İbn Hanbel, II, 338) . İbn Mes’ûd’un (ra) işitip naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ancak iki kişiye haset (gıpta) edilir. Bunlar, Allah’ın kendisine mal verdiği ve onu hak yolunda harcayan kimse ile Allah’ın kendisine (ilim ve) hikmet verdiği ve ona göre karar verip, onu başkalarına da öğreten kimsedir.” (Buhârî, Zekât, 5) O Allah'ın kulu ve elçisi idi. İnsan olduğunu asla unutmadı, unutmadık. Secdemizin yönü Kabe'yedir, zira Kabe Allah'ın emridir, boyun eğmemiz Allah'a ve emrinedir, meleklerin Adem'e secdesi, Hakk'ın emrine boyun eğmesi, itaat etmesidir. İslam'ın doğruluğu nasıl da aşikar, her renkten kardeşlik, sıfır putlaştırma, sıfır ortak koşma, daimi bir tevhid... Nasıl da gerçek, ne sarsılmaz hakikat... İnancımıza göre Adem babamızdan bu yana tek din, imanımız bütün elçilere ve kitaplara... İşte gerçek, haricindekiler hep batıl... Râfi’ b. Hadîc anlatıyor: Hz. Peygamber (sav) Medine’ye geldiğinde Medineliler hurma ağaçlarını aşılıyorlardı. Allah Resûlü, “Ne yapıyorsunuz?” diye sorunca onlar da, “Bunu öteden beri yaparız.” dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü, “Sanırım bunu yapmasanız daha hayırlı olur.” buyurdu. Onlar da aşılamayı bıraktılar. Akabinde hurmalar az ürün verdi. Bu durumu Hz. Peygamber’e bildirdiklerinde o şöyle buyurdu: “Ben ancak bir insanım, size dininizle ilgili bir şey emredersem onu alın, kendi görüşüme göre bir şey emredersem (unutmayın ki) ben ancak bir insanım.” (Müslim, Fedâil, 140) Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Ben dünyada ve âhirette Meryem oğlu İsa’ya insanların en yakın olanıyım. Peygamberler, ataları bir, anneleri ayrı kardeştirler. Dinleri ise tektir.” (Buhârî, Enbiyâ, 48) O ki özlenen mutlak adaletin de en özel müjdecisiydi. Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde tüm haklar sahiplerine kesinlikle verilecektir. Hatta boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkı alınır.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 2) Ve şu hadisleri görünce aklıma hemen son çağın o dinci maskeli faşizan ırkçı münafıklar geldi. Nasıl da doğru, nasıl da zamanları aşan iki hadis... İbn Ömer’in rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Münafık, iki sürü arasında gidip gelen şaşkın koyun gibidir. Bir o sürüye gider, bir bu sürüye!” (Müslim, Sıfâtü’l-münâfıkîn, 17) Ebû Hüreyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü Allah katında insanların en kötülerinin şunlara bir yüzle, bunlara diğer bir yüzle gelen ikiyüzlüler olduğunu görürsün!” (Buhârî, Edeb, 52) Şu hadisi ise Yezid'in babasının rivayet etmesi nasıl da hazin, manidar... Ebû İdrîs diyor ki, “Muâviye’yi hutbe verirken dinledim. O, Allah Resûlü’nden (sav) az hadis naklederdi. Hutbesinde Resûlullah’ın şu sözlerini işittiğini naklediyordu: Bir mümini kasten öldüren kimse veya Allah’ı inkâr etmiş olarak ölen kimse hariç, Allah’ın her günahı bağışlayacağı umulur." (Nesâî, Muhârebe, 1) Bir gün göçeceğiz ve mutlak adalet gününe sevk edileceğiz... Ne mutlu iyilere, Hüseyin'lere... Ve ne yazık yezitlere, münafıklara, terörist faşistlere... Gönlü güzel canlara gönülden bin selam...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.