MÜZİKLE YOLCULUĞA ÇIKMAK
Müzik; herkesin anladığı ve herkese hitap edebilen evrensel bir dildir. Çünkü müziğin dini, dili, ırkı yoktur. Müziğe rengini veren, onu canlandıran notaların esin kaynağı doğadır. En ilkelinden en gelişmişine kadar bütün toplumlarda müzik yaşamın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu yüzden insanoğlunun yaşamında müzik her zaman önemli bir yer tutmuştur.
Müzik bizlerin de günlük yaşantımızda vaz geçemeyeceğimiz bir alışkanlığımızdır. Müzik fırtınalı günlerimizde sığındığımız adeta bir liman gibidir.
İnsanın ruhunu dinginleştirir. Dinleyeni bulunduğu sıkıntılı ortamından kopararak; kişiyi kendi ortamına götürür. ‘’Müzik ve ritim, yollarını ruhun gizli köşelerinde bulurlar’’ Eflatun
Müzik insanın ruhunu okşayan, sinirlerini, duygularını yatıştıran en iyi terapi yöntemidir. Müziğin cazibesine kapılan insan ruhundaki acıları iyileştirmekle kalmaz; aynı zamanda yalnızlıktan da uzaklaşır.
Ağır gündemlerin yaşandığı, trajik öykülerin birbirini kovaladığı bu günlerde türkülere sarılmak, insanın sığınabileceği iyi bir ara durak olabilir. Tıpkı; Konfüçyüs’ün‘’ Hayat, ıstırap ve keder verirse sükûneti müzikte arayınız.’’ Nitzsche’nin ’’ Müziksiz bir hayat hata olurdu…’’ dedikleri gibi.
İnsanoğlu sesleri notalara dökmemiş olsaydı, insan için bu dünyada yaşamın kahrı nasıl çekilirdi? Yaşam nasıl olurdu?
Müzik olmasaydı insanlar ve kültürler aralarındaki iletişim bu kadar kolay kurulamazdı. Müziğin içerik ve biçimleri toplumların yaşam ve yaratım koşullarına göre öz ve biçim kazanmışlardır. Yaşanılan tarihi, ekonomik ve kültürel koşullar müziğe rengini de yansıtmıştır. Bu yüzden benzer koşullarda yaşayan toplumların müzikleri farklı dillerde söylense bile dinlenildiğinde insanlar; o parçalarda kendilerinden bir şeyler bulabilmektedirler. Müziğin diliyle birbirlerini daha iyi anlayabilmektedirler. Başkalarının acılarını, sevinçlerini notaların diliyle hiçbir söze gerek kalmadan, ruhlarının derinliklerinde hissedebilmektedirler. Böylesine güçlü etkileşimde notaların gizemli dili inanılmaz bir rol oynamaktadır. Bu dil hiçbir sınır ve engel tanımamaktadır. Tarihin derinliklerinden süzülerek gelen bu sesler evrensel bir karakter kazanmaktadır. Müziğin diline, rengine cinsine, milliyetine bakmadan; hoşumuza giden bir melodiye kulak kabarttığımızda; dinlediğimiz bu müzik parçasının içeriğine göre; duygulandığımızı, coştuğumuzu hissedeceğiz. Bu duyguları yaşamak için müziğin sözlerini anlamamanın bir öneminin kalmadığını da göreceğiz.
Bizi kendimizden geçirerek kendi büyülü dünyasına çeken bu güç nereden gelmektedir. Burada benzer hayatlar yaşamış olan halkların ortak yaratımını görmek gerekir. Müziğin evrensel tınısı bizi bizden almaktadır. Karşı konulmaz gücü söz konusudur. Algılama ve kavrama gücünü kaybetmemiş insanın hatta diğer canlıların da ilgisiz kalamayacağı büyülü bir iletişim aracıdır.
Müzik bir sanat dalı olarak da; insanların, kültürlerin birbirleriyle sorunsuz iletişim kurabildiği en etkili iletişim aracıdır. Eğer böyle olmasaydı konserlerde meydanları bu kadar kalabalıklar nasıl doldururdu? Aralarında sınıf, kültür, dil, cins farklılıklarına rağmen kitleler; aynı müzik parçalarından ortak heyecanı, coşkuyu, öfkeyi, sevinci nasıl duyabilirlerdi? Şehirler, ülkeler ve kıtalar arasında bu kadar güçlü duygusal bağ nasıl kurulabilirdi?
Diller ve kültürler tıpkı farklı renkleri ve kokuları olan bir çiçek tarlası gibidir. Herkese açıktır. İsteyen bundan faydalanabilir. Yeter ki insan istesin.
Çünkü müzik insanı önce kendisiyle sora da diğer insan ve kültürlerle bütünleştiren etkili bir araçtır.
İnsanoğlu bağlamanın telinde, nefesinde Ney’i, parmakların ucunda arbaneyi, piyanonun tuşlarında çıkan sesleri; kendi gırtlağından çıkan sesiyle uyumlu birlikteliğini yakalayabilmiştir. Böylece doğadan öğrendiği sesleri, ürettiği nefesli, telli ve vurmalı müzik aletlerinin de yardımıyla; uyumlu bir armoni yaratabilmiştir.
Konfüçyüs halkların bu yaratımına dikkat çekmek için; ‘’Bir milletin karakterini anlamak için, onların müziğine bakınız’’ ‘’Bir toplumun müziği bozuldu mu, o toplumda pek çok şey bozulmuştur’’ diyerek; hem toplumun yapısına hem de düzeni arasındaki ilişkiye dikkati çekmektedir.
Müzik duygusu olmayan insan yaşam içinde de donuktur. Doğanın renkliliğini ve yaşamın farklılıklarını anlamayan, hayatta çok şey kaybetmiş demektir. Çünkü müziği seven insanın hassasiyetleri daha doğacıdır, daha insancıldır. Son söz olarak Cervantes ‘’Müziğin olduğu yerde, kötülük barınmaz.’’ Demektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.