Mücella abla Diyarbakır’da bir ara sokakta öldürüldü, sesi duyulmadı!
Önceki gün yaşadığım sokakta bir kadın öldürüldü, evli olduğu kişi tarafından…
Adı Mücella Demir..
Mücella ablanın belki ‘güzel güldüğü’ bir fotoğrafı yoktu, belki de romandı diye, belki de yalnızca üçüncü sayfa haberlerine layık görüldüğü için, belki de Bağlar’da bir ara sokakta öldürüldüğü için sesi duyulmadı. Öldürülen diğer kadınlardan hiçbir farkı yoktu. O da şiddet gördü, o da hırpalandı, o da üçüncü sayfa haberlerinde gördüğünüz şekilde ‘vahşice’ öldürüldü. İçten bir toplum olmadığımız için belki de yeteri değeri görmedi Mücella Demir. Çünkü, adalet arayışları kişiselleştiriliyor sürekli ülkede. Tek bir kişi veya kişiler üzerinden adalet aranıyor. Genel bir çerçeve üzerinde oturtamadığımız ‘adalet’ birçok kadın cinayetini doğuruyor artık ülkede.
Yetkili veya hukukçu biri çıkıp demedi mesela Mücella Demir’in davasını yakından takip edeceğiz diye. Çünkü kadın cinayetlerini kolektif bir zemine oturtamama sorunsalı var toplumda.
OLAYIN MEDYAYA DAR BİR ŞEKİLDE YANSIMASI
Olayın ulusal ve yerel medyaya yansıması, ‘kısa süren tartışmadan sonra silah sesleri duyuldu’ oldu. Olay bu şekilde şirinleştirilerek sunuldu kamuoyuna. Her kadın cinayeti olayında kadınlar simgesel olarak yok edilerek yansıyor basına. Aldatılan, tecavüze uğrayan, öldürülen kadınlar medyanın en çok kullandığı konulardandır. Tam da bu noktada kadınların temsil biçimleri bilgilendirme amacı bir kenarda dursun, konu olabildiğince ajitasyon odaklıdır. Kısacası haber metinlerinde işlenilen konu veya temsil edilen kadın profili, kadının başına gelen her şeyi hak ettiği veya kadının çaresizliği ekseninde gelişiyor.
Yapılan bir araştırmadan bahsetmek istiyorum GMMP'nin 76 ülkede yaptığı bir araştırma. Haber konularının sadece yüzde 10'unun kadınlara ilişkin olduğunu gösteriyor araştırmada. Magazin, spor ve sosyal konuları ele alan haberlerde kadınlar yüzde 17 oranında esas kişi olarak ele alınırken, ekonomi yüzde 3 ve politika yüzde 8 başlıklarında bu oran çok daha gerilere düşüyor. Araştırma ayrıca kadın habercilerin, erkek meslektaşlarına oranla kadın konulu haberlere daha çok ağırlık verdiklerini ortaya koyuyor. Erkek habercilerin yaptığı haberlerde kadınlar yüzde 20 oranında haber konusu olabilirken, kadın muhabirlerin haberlerinde bu oran yüzde 25'e yükseliyor.
Toparlarsak, kadınlar çoğunlukla şiddetin, ölümün nesnesi, savaş, çatışma ve doğal olaylarda ve ailevi dramlarda acının simgesi ya da şaşırtıcı başarıların örneği olduklarında haber öznesine dönüşüyorlar. Bunların dışında haberleştirildiklerinde ise, kendilerine biçilen geleneksel roller yeniden üretiliyor; bağımsız bireyler değil, erkeklerin (karısı, kızı, sevgilisi vb.) yakını konumuyla atfedilen dolaylı kimliklerle sunuluyorlar. (Alankuş Sevda, (2007) Kadın Odaklı Habercilik, IPS İletişim Vakfı Yayınları, İstanbul)
Dolayısıyla medya, gündelik hayata egemen olan ayrımcı, eşitsizlikçi özetle kadını ikincil statüde ve erkeğe tâbi olarak kuran söylemi yeniden üreten bir tavır gösteriyor.
Mücella abla olayına dönersek,
Mücella abla kısa süreli bir tartışma yaşamadı kocasıyla, uzun süreli şiddet görmüştür. Tartışma kısmı ‘zavallı kadın’ olarak servis edildi yine. Şiddet kısmı görünür kılınsaydı haber metinlerinde muhtemelen ‘çaresiz, bahtsız kadın’ olarak lanse edilecekti. Haber metinlerinde üzerinde titizlikle durulan konular: Erkeğin cinayet işlemesine bir ‘kılıf’ üretmek, kadının kaç yerinden ne ile (silah, bıçak, vs.) öldürüldüğü, çocuk varsa bunun kesinlikle bir çiftin çocukları olmadığı annenin çocukları olduğu şeklinde türetilebilir. Velhasıl basının hali böyleyken Mücella abla, zavallı kadın olarak bile gündeme gelmedi.
Son olarak Mücella ablayı ‘da’ unutmayın…