Aziz ERİM

Aziz ERİM

MASALCI

MASALCI

Bütün acılarımı toplayıp, çarpsam, bölsem, öykülerden taşır zulüm, acı, ve gözyaşına tanık olursun! Bu öyküyü sana uyarlasam; ne çok ağlarsın, ne çok canın acır biliyor musun?

Picasso'nun fırça darbeleri uçuşuyorken gözbebeklerimde, bir diktatörün tuvaline tükürüyorum, o an Wan Gogh'un kulaklarına takılıyorum, bu kez de kulak zarımı patlatıyorum! Donkişot'u oynuyorum, yel değirmeni gibi dönen tüm nesnelere ve varlıklara savaş açıyorum, ihbarlara düşüyorum; Edison'un elektriğiyle çarmıha geriliyorum, kavruluyorum, Edison buluşundan utanıyor! Pinokyo oluyorum; burnumda bir sürü yaşam kuruyorum, yaşamım aykırı, muhalif, çapulcu olarak adlandırılıp mapus oluyorum, gözyaşlarımı. Acılarıma karıp Polyannacılık oynuyorum!

Sana anılarımdan bir demet yapıp sunsam, anılarımı öper misin, acılarım biraz hafifler mi? Misal; dünya Filistin askısından utandı, karakol manyetodan utanmadı! Hazerfan; Galata Kulesinden Haliç’e uçtu, Allah’a şirk koştu diye zindan duvarıyla tanıştı… Galile’ye ne demeli; dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyince, giyotine verdi başını, yoksa onlarda mı tüm yuvarlakların LGBT olduğunu sandılar? Gülünç,

Kindar,

Traji-komik!

Körler kahvesinde ayna satanlar, hindiler ülkesinde de güvercinleri de uğursuz sayıp, barış güvercinlerini kurşunlara dizdiler; böylesi bir zulüm karşısında, hindiler toplu halde kara-kara düşünmeye başladılar... Filozoflar-düşünürler-bilim adamları, düşüncelerini bilim adına kullanırlar.

Düşünce; netameli kategori kapsamında olduğundan, edipler, yazarlar, düşün emekçileri zindan duvarlarıyla tanıştılar ve böylece düşünce suçu diye bir kavram oluştu… Düşün emekçilerden kurtulunca da meydanlarda, alanlarda papağan kesildiler, mangalda kül bırakmayıp ahkâm kestiler, birden hindilerin de düşündüklerini fark edince, hindilerin ömürleri uzar filozof olurlar diye yılbaşında kesilmesine karar verdiler... Yılbaşında hindileri kesip afiyetle yediler, bir sonraki yıla tehlike arzetmesin diye Fakirlik ve acı çekmenin ulvi bir olgu olduğunu, nakarat şeklinde söyleyip durdular; hutbelerde, Tv’lerde, sözüm onlara panellerde!

Şükür ve hamdolsun edebiyatıyla, insanları terbiye eden zenginler, huzurlarının-düzenlerinin bozulmaması için din, ölüm, cehennem ve cennet hurilerinden söz edip bu kez de cinsellikle terbiye edip, düzenlerini sürdürdüler, Nurilerin kulakla ağız arasındaki mesafe kısaldı! Cenneti de kendi vesayetleri altına alanlar, erkekler için cennetlerinde Huri varken, kadınlar için de Nuri yok mu acep diye düşüne durdum, kafamı kurcaladı bu iş?

Tecavüze uğramış biçare kadınlar, devlet kontrolünde doğum yapıp, bebeleri yurtlara alındı, katiller ve tecavüzcüler kovuşturmaya yer olmadığından salıverilince, arkalarında piçler ordusu bıraktılar, devlet baba oldu, ana/yasa, yasaları yapan kurtlar, babasız çocukları devletin arka bahçesinde büyüttüler…

Babalarını arayan çocuklar, bilmiyorlardı ki cenin olduklarını, bir anlık şehvet uğruna kırmızıyı, kız çocukların papuç rengi ve mürekkep sanıyorlardı, oysa kırmızı; muhaliftir, aykırıdır, netamelidir, şerh sayılır! Küçük bir çocuğun elinde satmaya çalıştığı gazetenin manşetinde:

Babaları bilinmeyen kadınlar neon ışıkların olduğu bulvarlarda, erkekler ise devletin derinliğinde bulundular!

-Yazmıyorrrr… Yazmıyor!

3

Gökten üç dilek düştü

Serçe kanadı yaladı yüzümüzü

Pırpır etti yüreğimiz

Hiçliğe düştü zaman piçliğe!

Hile yapıyorsun hayat, zar tutuyorsun bu kaçıncı terk ediliş, bu kaçıncı yürek kanaması, kaçıncı kahroluş!

İşte yeditepeli şehir, Galata, Kızkulesi, O Ağacın Altı; biz aşka yoğunlaşırken, başımıza dikenli atkestaneleri düşüyordu, Galata Hazerfan'ın kanatları altındaydı

Koskoca imparator kızını Kızkulesinde bile koruyamadı

Yılanlar, çıyanlar raksetti, yılki atları da bozkırlara geri döndü...

4

Çocuk…

Çocuk; Bizler çocuklara ceviziçi derdik; kabuğu da bizdik, o yüzden çocukları ayak tırnaklarından sevdik!

Cevizin kabuğunu kırdılar, çocukların hayallerini yıktılar ve oyuncaklarını kırdılar! Çocukların dini olmaz, dinleri sevgi, kıbleleri de oyun parklarıdır; çocuk parkları, luna parkları fitne-fesat yuvası olarak kabul edilmesine dair verilen yasa teklifi oy azınlığıyla kabul edildi!

5

Sistemi sorgulayan ve karşı çıkmayı kafasına koymuş her insan, her roman biraz İnce Memed’e öykünür!

Darağacında üç karanfili asanların dudakları cami kalpleri murdardı, ipi çeken eller röveşatayla rövanşı aldılar, masum bir özgürlüğü siyasete alet edecek kadar laik politik dil oluşturdular, cunta artıkları yüzlerini doğunun ücra köşesinde doğan çocuklara çevirdiler, urganları yağlayıp dara çekecek boyun aradılar, sömürgeci saçları, kahreden zulümleri vardı. Güneşin doğacağı yönü değiştiremedikleri için derin devletin müdahalesi faili belli cinayetleri şifrelediler, senaryosu önceden yazılmış, başrolde çete artığı burunları kokainli kontr katiller toplu mezarların deşifre edildiklerini için, asit kuyularında bu yok oluşu turancıların-tirancıların cinayet şebekeleri ile illegal sistemin legal uzantısına sığınıp makam sabihi oldular...

Babası belirsiz piç-yavşak sistemin sistematik işkence dozu yükseldikçe uykuları kaçmaya başladı ve mazlumlar Robin Hood’a, Che’ye, Ape Ho’ya öykündüler, ölü seyirciler yüzlerimize baka-baka haykırdılar:

Berxwedan jiyane!

Ve ölü seviciler çıldırdılar, kudurdular, kubur yürekli farelere dönüştüler, bedenlerini bir lağım çukuruna gizlediler, Fareli Köyün Kavalcısı eşliğinde başka lağımlara üşüştüler…

Bir günahı başka bir günahla örtbas etmeye kalkışan hükümran ve taifesi, yalan söyledikçe güzelleşen pinokyo’ya öykündüler, içi boş, kof bir ideolojiyi şiar edindiler, söylevleri din eksenli, eylemleri Hitler’in papucunu dama attılar, yalanlarla Allah’a, peygambere şirk koştular:

“Peygamberler hata yaptı biz hata yapmadık!”

Yeni bir din yaratısında olanlar kendilerine yeni bir tanrı yarattılar:

“Allah’taki tüm vasıflar tanrımızda mevcuttur!”

Masaldaki kızıl başlıklı kız, gökten düşen üç elmayı da koynunda saklayıp firar etti! Üç elmadan biri al; cennet kovar!

Üç elmadan biri sarı; tarih sayfalarını sarartır!

Üç elmadan biri yeşil; kimyasal, Dersim’e Halepçe’ye düşer!

Bunu gören Pamuk Prenses, beyaz rengi toprağa gömer, beyazın kutsiyetinin yok olduğunu gören akçe düşkünü, “muharremiye” artığı kekeme tarihçiler, katilden kahraman, mazlumdan da hain yarattılar, beyazın içine ettiler ve o günden sonra beyaz teslimiyet olarak dikte edildi… Elmalar tükenince;

Bir tarihi yok etmeye çalışan yiyebilmek içindir hainliği

Pamuk prensesin uykusuzluğunu sonsuz bir uykuya aldılar ve cadılar uykuyu Pamuk Prensese armağan ettiler! Kozmetik kokularla ayna karşısına geçip gerdan kırıp, sihirli aynalarla sorular yönettiler: -Ayna ayna söyle bana, kim daha güzel bu masalda!

Ayna cevapladı:

-Kaf dağının ardında ki Pamuk Prenses…

Ve ayna tuzla-buz oldu!

12

Ali Baba, Kırk Haramilerin mağarasını keşfedince tekmili kırk olan haramiler, başka zamana yolculuk yaptılar, Kaf Dağını aşıp hindilerin ülkesine geldiler, sadece düşünüp ve konuşmayan halkı görünce pür neşelendiler, ayakkabı kutusu-para kasalarıyla tanıştılar, bol miktarda kasa ve ayakkabı kutuları alıp ülkelerine döndüler, altınlarını ganimetlerini kutulara-kasalara koyup büyükçe bir gemi alıp, deniz ve okyanus aşırı ülkelere yelken açtılar…

Kargaların-martıların haramiliklerine kızan haramiler okçuluk timi kurup kargaları-martıları avlamaya başladılar, kallavi naralar atıp haykırdılar:

-Terkedin lan denizleri artık denizleri biz yöneteceğiz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz ERİM Arşivi
SON YAZILAR