AK Partinin çıkmazı; Şeyh Said ve Bahçeli!
Geçen hafta boyunca memleketin bütün gündemini, Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesinin yaptığı bir yola Seyh Said Bulvarı ismini vermesi belirledi. Kararın açıklanmasıyla beraber İyi parti, Vatan partisi, Zafer Partisi, TKP gibi partiler ve bazı yazarçizer takımından art arda tepkiler geldi.
Gerici, yobaz, hain, terörist, cumhuriyet düşmanı gibi o bildik klişelerle merhuma hakaretler edildi. Kurukafacı Ümit Özdağ, zamanı gelince o bulvarın adını değiştirip Diyarbakır’ın yiğit evladı Ziya Gökalp’ın adını vereceğiz demiş. Tabi bu cahil Profesör, Ziya Gökalp’ın Türkçülüğün Esaslarını yazmadan önce Kürtçülüğün Esasları ismiyle 12 sayfalık bir kitap yazdığını ve bu kitabın 12 Eylül darbesinden sonra Sinop Kütüphanesinden buharlaşıp kayıplara karıştığını nerden bilecek*! Kitap kayıp ama envanterde ismi o dönem kayıtlıymış. Bir başkası Şeyh Said’e, İngiliz altınları için ‘vatanımızı bölmek isteyen hain’ demiş.
Adnan Menderese de, 15 Temmuz akşamı Erdoğan a da atılan iftiralardan biri buydu. Adnan Menderesin bir uçak dolusu altınla kaçarken yakalandığını manşet yapmıştı darbeci medya! Yani her darbe döneminde, her kaos ortamında atılan klasik iftiralar papağan gibi tekrarlandı, durdu.
Hadi bu iftiracılar Şeyh Said bulvarını gündeme getirerek iktidara vurmayı düşündüler; peki sonradan meydana fırlayan ve en tahrik edici cümlelerle esip gürleyen Bahçeliye ne demeli; o dönemin bir tek mahkeme zabtını bile okumaya tenezzül etmeden, mahkemede tek bir kere bile Kürt sözcüğünü kullanmayan, tek derdi Allah ve Din olan Şeyhin bu kıyama adeta sürüklendiğini görmeden O’na bölücü, terörist, hain yaftasını vuran Bahçeliye ne demeli?!
Bahçelinin ne kadar yanıldığını ve yanıltmaya çalıştığını göstermek için burada Şeyh Said kıyamını uzun uzadıya anlatacak, herkesin bildiğini tekrarlayacak değilim. Yalnız bu kıyamın pek bilinmeyen bir yönüne değinmeden de geçemeyeceğim.
Şeyh Said’in bacanağı Binbaşı Kasım. Bu şahıs 1924 Eylülünde meydana gelen Erzurum depremi dolayısıyla bu ilimize gelen devlet ricaliyle görüşmeye gidiyor ve bu görüşmeden yaklaşık 6 ay sonra Şeyh Said kıyamı patlak veriyor! Kıyamı sevk ve idare eden ama sonunda Şeyh Said devlete teslim eden de işte bu Binbaşı Kasım. İşin içinde derin bir operasyon olduğunun önemli bir göstergesi de, Şeyh Said darağacına giderken bu Binbaşı Kasım’ın ömrünün kalan günlerini Aydın da kendisine hediye edilen çiftlikte mutlu mesut geçirmesidir.
Şeyh Said’e karşı köpürenler, kıyamı organize eden ve yüzlerce insanın ölümüne sebep olan Binbaşı Kasırga yaptığı hizmetler(!) için çiftlik hediye edenlere de işbirlikçi hain diyor mu acaba*! Ayrıca, Şeyh Said kıyamı bahane edilerek Kazım Karabekir, Refet Bele, Rauf Orbay gibi İstikIaI harbi komutanlarının kurmuş olduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmış ve Takrir-i sükûn yasasıyla basın susturulmuş ve o günden sonra memleket gül gibi idare edilmiştir!
Bahçeli, Ümit Özdağ, bazı iyi partililer, fitneci Altaylı ve bir kısım yazarçizer takımının bu noktada Abdullah Öcalan la aynı çizgide sıralandıklarını da es geçmeyelim. Bunlar hain, terörist deyip aşağılarken, Öcalan ise gerici, yobaz, hilafet heveslisi deyip ötekileştirmeye çalışmıştır. Şeyh Said olayına bakış açısı bu tayfayı ve Öcalan ı ilginç bir şekilde aynı safta buluşturuyor!
Her iki taraf da, Seyh Said’in affedilmez bir iş yaptığında mutabık kalmışlardır. Bahçeli bu hezeyan dolu açıklamaları, iktidarın Müslüman Türk, Zaza ve Kürt tabanına karşı adeta bir provokasyon yapar gibi yapmıştır.
İktidarın birçok tasarrufuna saygısı olmayan bu kafa, işine gelmeyen her meselede iktidarı incitmek pahasına en ağır en çirkin ifadelerle tepki gösterebilmektedir. Her seçim öncesi Ak partiyle hesapsız bir şekilde mutabıkız, hiç bir talebimiz yok diyen bu zihniyetin iktidarı her yerinden kuşattığını ve kendi ayrıştırıcı tezlerini dayattığını görmemek için kör olmak bile yetmez!
Devlet Bahçeli bu çıkışıyla iktidarı öyle bir çıkmaza sokmuştur ki, konuşsalar da sussalar da kan kaybedecekleri bir manzarayla karşı karşıya kalmışlardır. Ak parti, ortağının bu şımarık ve saygısızca çıkışlarına daha ne kadar tahammül eder bilmiyorum ama sabır taşının çatlamak üzere olduğuna eminim. Son olarak, bu vatanı sevdiğini ve ülkenin bütünlüğünü savunduğunu iddia edenler, iddialarında samimiyseler, bu ülkede milyonların sevdiği, saydığı ve rahmetle andığı Şeyh Said, Said-i Nursî, Seyid Rıza ve Ali Şükrü Bey gibi şahsiyetlere sevmeseler bile saygı duymayı öğrenecekler!
”Benim bu değersiz dallarda asılmaya pervam yoktur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.