Aziz ERİM

Aziz ERİM

Gani Eza-Adnan Satıcı -2

Gani Eza-Adnan Satıcı -2

Acemi birliğimi Mamak Muhabere okulunda yaptım…

Mamak Muhabere okulunda mahallemizin eniştesi İbrahim Kebur Başçavuş görev yapıyormuş… Akranım ve amcaoğlu İbrahim sayesinde başçavuşla tanıştık, Başçavuşun eşi Adnan Satıcı’nın teyzesi veya halası olmalı aklımda kaldığı kadarıyla…

İbrahim Kebur Başçavuş kendi elleriyle beni acemi birliğine götürdü birliğimi seçti ve teslim etti… Dağıtım dönemine yakın başçavuşuma uğradım:

—Abi, dağıtımlar başlayacak ben Ankara’da kalmak istiyorum…

—Tamam, ben hallederim…

Nerden baksan bu Adnan’dan kurtuluş yok, her yerde, yerden bitiveriyor yerelması! Üstat Ahmed Arif boşuna mı “Yerden bitme Adnan!” diyordu…

Dağıtım günü geldi çattı, başçavuşum beni çağırttı:

—Aziz, Edirne ya da Ankara Bahçelievler Merkez komutanlığı seçim senin?

Nelere kadirmiş o dönemde bir başçavuş…

—Bahçelievler iyidir abi…

*

Zaman; gerçekten netameli…

Zaman; timsahın gözyaşlarını sorgulayan zaman…

Zaman kahpe, herkes birbirinden, kuşkulanıyor, işkilleniyor…

İhbar ve ikrar dönemi…

Başımızda diktatör Evren, eşini kaybetmiş “ takımları elinde” Can Babanın deyimiyle… Bir yerde Can Yücel'e soruyorlar:

"Can bey hangi takımı tutarsınız?"

Can Yücel bu hazır cevap durur mu? Anında cevap verir hem de okkalı bir cevap:

—Ben bildim bileli kendi takımımı tutarım.

O esnada eşi Güler Hanım da ortamda…

Net cevap alamayan gazeteci bu sefer Can Yücel'in eşine sorar:

—Güler hanım peki siz hangi takımı tutuyorsunuz?

Güler hanım:

—Ben de bildim bileli Can'ın takımını tutarım…

*

Diktatör Evren, dediği dedik, çaldığı düdük, astığı astık, kestiği kestik!

Takmış güzel gözlü tiyatrocu sanatçıya, strese girince adam asıyor, sorgusuz sualsiz, sanırsın istiklal mahkemesinin celladı…

Rejimin cellâtları, gözlerini bir büstün retinasına gömmüş, ha Ali, ha Kara Ali, ha Kel Ali, ha Kılıç Ali, Aliler divanı, bunlar Alikıran başkesenler bir de pici var, tamtakım, kırk piniker…

Her yerde vurgunu var, sloganları da “Atam izindeyiz”

Dağ fare doğuruyor, korku dağları büyütüyor…

Ben kaçak dövüşüyorum kurnaz bir tilki rolündeyim…

Aklıma hep Remzi İnanç hocam geliyor:

“Senin askerliğin bitmez!”

Teslim olduk, Bahçelievler Merkez Komutanlığına…

Hayatın ettiğine bak dün sorgulandığım yerde askerlik yapacağım, ne tuhaf ne çok çelişkili hayat, aklıma o ünlü slogan geldi:

‘O şimdi asker!’

Sevgili Mahzun-i Şerif üstadın “Mahmudo”su değilem!

Onun Angara’da dayısı yok, ben Angara’da dayılanıyorum, kasıl-ı kelam askerliğe devam! Bir gece topladılar bizi, Ankara Merkez Cezaevine götürdüler, sabahladık, cezaevi civarında, nöbetlendik, Asala militanını asmışlar sabaha doğru, bizde TV den öğrendik… Çok fazla açıkgözüz ya, her rüzgârda savruluyoruz, göze batmışız bir kere…

Bu arada Emek Diyarbakır yurduna gidip geliyorum düzenli, mütemadiyen…

Adnan ve Gani ağabeyle muhabbetteyiz hep…

Bir gece operasyon var dediler kırk kişi hazırladılar bunların içinde bende varım, tam teçhizat elimizde tomson, sürdük şarjörü, verdik namluya mermiyi, ”Kim kaçarsa vurun!” dendi… Reo’ kamyonetlere doluştuk, bindik, çok acı; geldiğimiz yer Emek Diyarbakır Yurdu… Soktular bizi yurda, ara babam ara, ne aradığımız da belli değil, ara ki bulasın!

Güler misin, ağlar mısın? Oturup muhabbet ettiğim, şarap içtiğim, uyuduğum odaları aradım… Lamı cimi yok, cim karnında mim, dinamit fıçısının üstünde oturuyorum henüz fünyesi çekilmemiş… Herkesle gözgöze geldim, kendimi hain belledim, ne acıdır o anın telafisi olmaz ki…

Hani; bir dostunun yanında kan kusarsın ayalarına, ne yareni gösterebilirsin ne de kurutursun, yutarsın, yutarsın sanki kanını… Yutarsın… Sırf dostun üzülmesin…

Ben gözlerimi çaktım betona mıh gibi…

Kazasız belasız atlattık vartayı suç unsuru çıkmadı ama sabaha kadar kimlikmiş, soruymuş, bin türlü eziyet, sorgu sabaha kadar sürdü…

Herkesler sorgulandı, sonradan öğrendim maksat yurttakileri pusturmak pasifleştirmekmiş, üç kez tekrarlandı olay ve ben her seferinde kahroldum…

Aklıma Mahsuni şerif dizesi geldi:

“Ankara’da dayın yoktur

Mahmudo kurban niye doğdun!”

Ankara’da dayım yok ama amcam var, bende amcama başvurdum kan bağımız var üstelik adaşız, Aziz Anık dostlarını devreye soktu… Tetikteyim… Amadeyim…

Geçiş yaptım dış görevle, “İstihbarat Dil Okulu”na…

Dünün liderleri burada tutuluyor, Ecevit, Türkeş, Namık Kemal Zeybek, Yaşar Okumuş daha niceleri, en çok Sadun Aren’i sevdim ara-ara nöbet dönemimde kaçak, göçek sohbet ederdik… 80 öncesi birbirlerini boğazlayanlar, masa tenisi oynadıklarını gördüm Ecevit’le Türkeş’i… Bir alt katta yurtsever askeri öğrenciler ve teğmenler, gözaltınadaydılar bu okulda, bodrum katişkencehaneydi, işkence tezgâhından geçiyorlardı bu gençleri, yan tarafımız ‘ Özel hareket dairesi’ yani kontrgerillanın üssü, diğer yanımız Kara Harp Okulu, arka kısım “Jusman Amerika Üssü” Bir daha Merkez Komutanlığına gitmedim, askerlik beynimi didikliyordu, Mevki Askeri Hastaneye geçiş yaptım…

Hastane kayıtlarında ismim vardı cismim yoktu, “Bankamatik Memuru” gibiydim…

Adnan, Gani abi ve ben Sıhhiye köprüsünün altında Adliye Binasının inşaatında (bu inşaatın müteahhidi ‘Hasan Akboğa ağabeyimizdi”) sabahladık şarap içtik. Muhabbetin koyulaştığı ve şaraplandığı anında asker olduğum için görevli olarak yurt baskınına dâhil olduğum olayı masaya yatırdık…

“Sorun yok aramızda, seni yıllardır tanırız neticede sende bir askersin, emir kulusun!” Yüce Divanda yargılanmış gibi değil, yüreklerde aklandık asl’olan da bu değil mi? Aslında çok şey var anlatacak, anlatılacak, olaylar olgunlaştı, ama yinede tahlil etmek lazım, son tahlilde! Gani Eza mahalle ağabeylerindendi, bilgili ve kültürlü bir şahsiyetti… Mersinde de yolumuz kesişmişti, hem de aylarca kadim dostlardandı…

Adnan Satıcı’yla kundağımız aynı mahallede sarıldı, o Karazlı Ali’nin öksüz çocuğuydu, çocukluğumuz ergenliğimiz gençliğimiz beraber geçti, ben Mersin’e o Ankara’ya sonra savruldu, ama dönem-dönem kesişti yollarımız, çok hayta, inat ve hırslıydı, liderlik vasıflarına sahipti… O yüzden benim kızmalarıma alışkın biriydi, her seferinde beni sakinleştirirdi…

Ankara Sakarya Caddesinde bir kızdım pir kızdım beni yine sakinleştirdi, yumuşak karın ağrımı bilirdi… Hele Ado’ya biri kızacak, kıyametin alametidir, bir ben kızardım, bir ben!

Birde kim kızardı bilir misiniz?

Ahmed Aydemir, benim deyimimle Amedinamedi…

“Gözlerinden, gözlerinden öperim

Bir umudum sende anlıyor musun?”

Üç kardaşıma da rahmetler diliyorum…

Belki de şu an bana kızıyorlar, “Biz öldük sen niye ölmedin düdük!” muhakkak beni bekliyorlar, benim de tutmuş Zaza inadım gelmem de gelmem!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz ERİM Arşivi
SON YAZILAR