Aziz ERİM

Aziz ERİM

GENÇ İLÇESİNİN TARİHÇESİ

GENÇ İLÇESİNİN TARİHÇESİ

Genç Lice’den ayrılan dört Bucak’tan biridir, bu Bucak’lar Genç, Kocaköy (Karaz) Kulp, ve Hani Lice’nin bucaklarıydı…

Genç…

Sarp, dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahip, eski ismi “Dare Heni’dir”

Türkçe karşılığı “Ağaçlı Pınar” anlamına gelir.

11 Ağustos 1473 tarihinde Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan ile Osmanlı Padişahı 2. Mehmet arasında Erzincan Otlukbeli havalesinde yapılan Otlukbeli Savaşında Uzun Hasan’ın mağlubiyeti ile sonuçlanır. “Dare Heni” Osmanlı idaresine girer, Sancak ve Eyaletlere bağlı kalır, 1848-1867 yılında Diyarbakır’a bağlı bir kaza hüviyetini alır.

1870 yılında Lice’ye bağlı bir Nahiye-Bucak olur.

Tanzimat’tan sonra yapılan yeni idari düzenleme ile 1872 yılında Genç sancak olur ve Bitlis vilayetine bağlanır…

Osmanlı idari sisteminde vilayetler bu vilayetlere bağlı sancaklar ve bu sancaklara bağlı kazalar vardır. 1920 yılına kadar Bitlis’e bağlı kalır, 17 Kasım 1920 yılında TBMM kararı ile “Evliye-i Mustakıle” bağımsız vilayet olur ama kısa sürer.

1921 de Muş’a bağlanır.

1926 da Elazığ’a bağlanır.

1929-1935 arası tekrar Muş’a bağlanır.

Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber Dare Heni Genç ismini alır, 1924-1927 tarihleri arasında il merkezi olur, 1927-1936 tarihleri arasında Elazığ iline bağlı ilçe haline getirilir.

Bingöl 1936 yılında il olunca Genç Bingöl’e bağlanır…

Genç’e dair söylence…

Çocukken anlatılan duyduğum bir olaydı aklımda kaldığı kadar anlatayım:

İlçede çarşıda dolaşan Memed Abi ilçedeki okulun öğretmenin alışveriş sonrası iki elinin de paket ve fileyle dolu olduğunu görünce, öğretmene yardım eder, elindeki paketleri alır ve eve kadar taşır. Öğretmen çok memnun kalır ki Memed Abiye dönerek: “Teşekkürler şekerim!” deyip minnettarlığını gösterir.

Memed Abi bundan başka bir mana çıkartıp sevinçle kahveye arkadaşının yanına gider ve olayı anlatır, sonuna da şunu ekler; “Kenek mırava şekerım?”

Bingöl…

Bingöl “Çolig-Çevlik” adıyla Palu ilçesine bağlı bir Bucaktı…

1872 yılında “Çapakçur” adıyla ilçe olur.

04.01.1936 tarihli 3197 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2885 sayılı kanunla il olur. İl merkezi Çapakçur adı altında 1945 e kadar bu isimle anıldı, 1945 yılında Bingöl ismini alır… Çevlik, Çolığ, Çapakçur 1936 yılında il olunca Genç Bingöl’e bağlanır.

Kocaköy…

1890 yılında Kâraz, Lice’ye Bucak olarak bağlanır.

22 Temmuz 1975 de Belediye statüsü alarak Kocaköy adını alıp Beldeye dönüşür. Kocaköy 20. 05. 1990 tarih ve 20523 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan kanun ile İlçe statüsüne kavuşur, Kocaköy Diyarbakır’ın 12. İlçesinden biri olur.

Trené Kâraz..

Kâraz’da tren istasyonu da yok çevresinden geçen tren rayı da, Kâraz’lı genç askerlik dönüşü trenle Diyarbakır’a gelir oradan da Kâraz’a gelir. Arkadaşlarıyla askerlik anılarına dalarlar, treni çok uzun ve oda-oda olduğunu anlatır dilinin döndüğünce, arkadaşları bu anlatımdan bir şey anlamazlar. Bizim Kâraz’lı bunu uygulamalı olarak göstermeye karar verir:.

“Şimdi trencilik oynayacağız, sen gel benim arkama geç gömleğimi tut, sizlerde sıra ile birbirlerinizin gömleklerinizi tutun!”

Kâraz’lı şimendifer olur diğerleri de lokomotif…

Kâraz’lı, “Cuf-cuf” diye yol alır, epey yol aldıktan sonra trenin istasyona yaklaştığı anda siren sesi çıkartır, ardından da trenin perona yaklaşırken çıkardığı “tıs-tıs” sesle durur, haliyle lokomotif görevini yapanlar da dururlar…

İçlerinden biri sorar:

“Noldu neden durduk?” Bizim Kâraz’lı: “Kâraz İstasyonuna geldik!”

Ve böylece “Trené Kâraz” ismi literatüre geçer…

Hani…

1875 de Palu’ya bağlı bir bucak olan Hani, sonraları Lice’ye bağlanmıştır.

1958 yılında Diyarbakır iline bağlanan Hani, bu tarihten itibaren ilçe statüsü kazanmış ve bu statünün getirisi ile birçok kamu kurum ve kuruluşunu bünyesine katarak bugün yepyeni bir kimlik kazanmıştır…

Haniye Dair bir söylence…

Hani Lice’nin bucağı iken sık-sık Lice’ye yürüyerek giden iki kafadar, erkenden yola çıkarlar ve güneş doğduğunda yüzlerine doğar Lice’ye varana dek güneş yüzlü olurlar, güneşten rahatsız olurlar, ilçede işleri bitince dönüş yoluna koyulunca bu kez de güneşin battığı ana denk gelirler, yine güneş yüzlerinde batar.

İki kafadar Hani’ye varınca Belediye Başkanı’na gidip maruzatlarını bildirirler.

-Başkanım biz Lice’ye sabah erkenden yola çıkıyoruz, güneş yüzümüzde doğuyor. Başkan iki kafadara dönerek:

-Ee ben size nasıl yardımcı olabilirim?

-Başkanım hani diyoruz ki sen başkansın, güneşe desen yüzümüzde doğup-batmasın? Belediye Başkanı bu iki saf kafadarın yüzüne bakıp gülümser:

-Tamam, söylerim ama bir şartım var!

İki kafadar bir ağızdan:

-Emrin olur başkanım!

-Sen bir teneke bal getireceksin, sen de bir teneke tereyağı getireceksin?

İki kafadar bir ağızdan birden:

-Emrin olur başkanım Allah seni başımızdan eksik etmesin!

İki kafadar işlerinin halledildiklerinin sevinciyle huzurdan çıkarlar. Birkaç gün içinde bal ve tereyağını temin edip tekrar Başkanın huzuruna çıkarlar:

-Başkanım biz geldik bal ve tereyağını da getirdik, sen güneşle konuştun mu?

Başkan gülümseyerek:

-Evet, evet konuştum, güneş dedi ki; akşam gitsinler, sabah dönsünler, sırtlarında doğar-batarım… İki kafadar mutlu, Başkan mutlu, güneş de mütemadiyen gülümser!

Kulp…

M.Ö 606 yılında Asur egemenliği son bulunca Kulp ve yöresi önce Med’lerin daha sonra da Pers’lerin eline geçer.

Bir süre Ermeni hâkimiyeti bölgede hüküm sürer. Kulp, M.S. 226 da Roma egemenliğine girer…

639 yılında Diyarbakır’la birlikte Arapların hakimiyeti altına girer….

Kulp çok eski bir ilçe merkezidir, 1540 tarihli “Tahrir Defterinde” Kulp’u Diyarbekir Eyaletine bağlı 11 Bucak’tan biri olarak görmekteyiz. Daha eskilerde Muş Eyaletine bağlı kalmış, 1297 yılına dek Lice Sancağına bağlı bir Bucak iken, aynı yıl İlçe olur.

Kulp’a Dair Söylence…

Kulp’ta insanlar kaldırımdan yürümezler, caddenin ortasından yürürler, yayalar caddede araçlara yol vermezler, araç sahibinin son çaresi korna çalmak olur, bu kez de arada haliyle nahoş tartışmalar olur. Yine günlerden bir gün dayının biri caddenin ortasında yürürken tabakasını tütün çıkartıp sigara sarmaya başlar, arkadan gelen araç yol ister, cevap alamayınca kornaya asılır. Bizim dayı irkilir ama hiç istifini bozmadan şöyle der:

-Noldu yav görmisen cıgara sariyığ, körsen, gözün de gör mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz ERİM Arşivi
SON YAZILAR