KISACIK YAŞAMDAN KISACIK KESİTLER
Yaşamlar gördüm; salgın hastalıklardan ve koleradan ölen, trahomlu gözlerinin iris tabakaları, retinaları kayan çocuklar…
Çukurova’da, Karacadağ’da pirinç tarlalarında kızgın güneş altında yalınayak- yarı çıplak, çeltik toplayan ırgatlar gördüm…
Kiminin belinde bebesi, kimi yüklü, kimi sabi, kızgın güneş altında dudakları çatlayan, ter kokan insanlar gördüm!
Çeltik; pirinçleşene dek genç kızların yanağından süzülen bir damla gözyaşıdır, göztaşı derler, emek ister, aşk gibi sevda gibi…
Ve sonra sıtmadan ölen, traktörlerin römorklarında, kamyonet kasalarında tıka basa balık istifi edilmiş ve trafik canavarına yenik düşen, telef olan ırgatlar gördüm!
Yangınlar gördüm; bir gecede evleri boşaltılan, cehennem topuyla köyleri, ormanları, hayvanları kıbleleri yıkılan, yakılan, aç-bilaç, yarı çıplak göçe zorlanan ve öldürülen anneler, babalar, çocuklar, insanlar gördüm kendime özgü!
Kirli savaşların rantlarını yiyen siyah gözlüklü, siyah arabalı, takım elbiseli, yüzleri resmi hizmetlerden defedilmiş, sirke suratlı insanlar gördüm… İnsan kanı satıp, uyuşturucu ticareti yapan, kimyasal tüccarlar, medyada saygınlığı olan etiketli reziller gördüm!
Bunların üstüne, sevgiden nasip almamış psikopatlar çete kurup haraç, entrika, banka hortumlayan, hayali ihracat, silah tüccarlığı, faili meçhul cinayetler işleyen ellerindeki bombalarla toplumsal katliamlar yapan, ajanlık yapan her kesimi de vatan haini diye lanse eden üniforma eskisi insanlar gördüm kendime özgü!
Töreler gördüm; babalarının talip olduğu kıza karşılık ‘berdel’ edilen, ilk gecede ar-ı namus, onur ve kişiliğini yüceltmek, onore etmek için boyunlarına urgan ya da fare zehriyle hayatlarını sonlandıran ve sonlandıran bu hayatın nihayetinde taziyesine bile gerek görülmeyip ihanetle suçlanan gelin çocuklar gördüm!
Hayatları gözledim; baba evinden kaçıp şan-şöhret ve ün peşinde umut arayan, umutlarını bir tavşanın apış arasından kulaklara varan, playboy kızlar gördüm… Şöhret peşindeyken umutlarını alçak ve köhne bir bar köşesinin zemin katında ya da leş, küf, asit kokan loş ışıklı bir pavyonun masalarında konsomatrislik yapan, köle tüccarlarının maiyetinde cinsel objeli kadınlar gördüm!
Kâh bir pezevengin kâh paralı şiş-göbek, ense kalın bir zatın kapatması, metresi, sermayesi, hayatları çalınan kadınlar gördüm kendime özgü!
Cinayetler gördüm; faili, senaryosu, perdesi aşikâr, uluorta…
Can alıp ırk kutsayanları, gözlerin retinalarının iris tabakasından renk çalan, burunları kokainli katiller, kelle, kulak, burun koleksiyoncusu, ‘testere’ lakaplı toplumsal katillere tanık oldum!
Çocuklar gördüm; babalarının boyunlarında kırk yıllık vebal, trafiğin en cavcavlı ve en şaşaalı yerinde trafik lambalarında mendil satıp, cam temizleyen yürekleri avuçlarında an çocuklarından enstantaneler gördüm!
Sokak çocukları gördüm; çöpleri tarayan, tiner koklayan, bali çeken, potansiyel suçlu ilan edilen ve her olayda da suçlanıp ıslah -iflah olmayan yaşamın pençesinde debelenen her an suç makinesine dönüşen an çocuklarının arasından geçtim…
Bir tike peynir üç-beş zeytini katık yapıp yaşamlarını sürdüren çocuklar gördüm!
Bunların üstüne sevgiden yoksun; binaların pencerelerindeki ışıkları dikizleyip o perdenin gerisindeki sıcak aile ortamını düşleyen, o yaşamın bir parçası olabilmek için sevgiyi hiç tadamayan, anne kokusuna hasret olan çocuklar gördüm!
Çocuk parklarında salıncak ve kaykaylara gündüz binemedikleri için gece yarısından sonra içlerindeki çocukluklarını öne çıkartan an-çocuklarını gördüm!
Hepsi de küfrediyorlardı ve ağlıyorlardı yanakları gözyaşlarından demleniyordu…
Zindanlar gördüm işkenceler; küfrün bini bir para, çığlıklar duvarlarda yankılanıyordu…
Çocuk daha bıyığı terlememiş, sükûtlarda, suçsuz, biçare, tanrılara kan gerek ve aranan kan bulunmuştur!
Çocuk sükûtlarda; annesini işkence tezgâhında, çığlığından tanıyan çocuklar gördüm kendime özgü!
Sükûttan ikrara geçen:
“Her yeri ben yaktım, ben öldürdüm”
Sonrası… Sonrası yok… Sonrası ERGENEKON!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.