İntiharlar ve kadın cinayetleri
İntiharlar ve kadın cinayetleri peş peşe ülke gündemine, bütün trajedi ve yakıcılığı ile oturmuştur. Olayın sebep ve nedenleri tartışılacağına bireysel, münferit bir olaymış gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Gerçek sosyolojik ve ekonomik nedenler suların derinliklerine gömülerek sistem tekrardan kendi varlığını sürdürmeye çalışıyor.
Aşırı şiddetin, ölümün, ırkçılığın her gün gün geçtikçe Türkiye'de çoğalmasının tek sorumlusu elbette bireyler değildir. Olay birkaç insanın kızgın öfkeli duruşu da değildir. Sistem sistematik olarak şiddetin, ırkçılığın sarmalını örünce ortaya bu tür trajedik sonuçlar çıkıyor.
Toplumsal çalkantıların, buhranların yaşandığı dönemlerde toplumsal istikrarsızlıklar, krizler ve bunalımlar, insanların yaşam biçimini psikolojisini ve davranış biçimini çok derinden etkiler.
Özellikle kentlerde ve büyük şehirlerde yaşanan bu psikolojik travmalar, intiharlar ve ölümler tesadüf olmasa gerek; çünkü ekonomik ve sosyolojik olarak sistemin kendi akıcılığını en iyi bir şekilde yansıttığı mekânlardır.
Kentin ağır ekonomik şartları sürdürülebilir bir yaşamın zorunluluğu, ağır bir psikolojik çöküntü yaratır. Bu süreç iki biçimde meydana gelir ya kendine zarar verme ya da başkasına zarar verme…
Geride kaybedecek bir şeyin olmadığını düşündüğü anda derin psikolojik travmalar baş gösterir. Ölüm ve intiharlar şiddet ve kadın cinayetleri bu merkezden ortaya çıkıyor.
İnsanlar bu toplumsal sistem içinde kendine bir yaşam alanı yaratarak varlığını sürdürmeye çalışır. Eğer sürdürebildiği bu yaşam ağır ekonomik ve psikolojik bir alan yaratırsa huzursuzluklar, davranış bozuklukları baş göstermeye başlar.
Erkek egemen zihniyetin kendi şiddetini en iyi bir şekilde gösterdiği alan ne yazık ki kadın üzerinedir.
Gelinen aşamada toplum ağır ekonomik buhranlar içindedir. Çözümsüzlük ve belirsizlik insan psikolojisini çok derinden etkiliyor, en ufak sorunlarını dahi şiddet yöntemine başvurarak çözmeye çalışıyor. Türkiye'de son dönemde adli vakaların fazlalaşması bu sonucun ortaya çıkarttığı acı ve vahim sonuçlardır.
İnsan yaşadığı yere benzer onun kültürünü onun davranış biçimini ve onun algı biçimini kazanır ve kendi eylemine bu edindiği sosyal ve kültürel davranış biçimini yansıtmaya çalışır.
Türkiye'de son yıllarda nefret suçları intiharlar ve kadın cinayetlerin bu kadar fazla ulaşmasının nedeni sistemin sistematik olarak geliştirmiş olduğu politikaların sonucudur. Bu politikalarda ciddi bir değişiklik gerçekleşmediği oranda ve toplum kültürel ve sosyal olarak demokratikleşmediği sürece şiddet sarmalı daha da fazlalaşacaktır. Ötekinin varlığını yaşam hakkını güvence altına almayan bir devlet, sosyal bir devlet olma yeteneğini bilincini de kaybeder toplumlar farklı sınıflardan farklı kültürlerden farklı cinslerden meydana gelir. Bu farklılıklar toplumun kültürel, sosyal çeşitliliğidir ve herkes birbirinin yaşamına saygı duyarak yaşamaya başlar. Oysa bugünkü yönetim sistemi sosyal ve kültürel olarak ötekinin haklarına saygı duymuyor ve korumuyor en alta doğru gelindiğinde bu kendini şiddet ve ölüm üzerine kuruyor.
Dünya evrensel insan hakları değerlerinde, insanın yaşama hakkı en temel bir yaşam biçimidir ve devlet güvencesindedir. Kültürel ve sosyal farklar bu yelpazede korunur, gelişir ve büyürler. Hiçbir farklılık diğer bir farka karşı nefret şiddet yoluna başvurmaz ne yazık ki devletin yönetim biçimi ve uygulaması insanlık değerlerinin, demokratik normların ötesine çıktığında bu sistem içinde kendine yaşam alanı yaratan kültürel sosyal farklılıkların dokusu bozulur ve dağılmaya başlar.
Dünyanın diğer ülkelerinde yaşanan ekonomik sorun ve sıkıntılar baş göstermeye başladığında, insanlar bunu demokratik bir biçimde protesto edip sokaklara çıktı. Şili’de, Lübnan’da, İran’da vb. yerlerde görünen protesto biçimleriydi.
Oysa Türkiye'de yaşanan ekonomik buhranlara karşı intiharlar ve şiddet biçiminde kendini dışa vurdu. Elbette bunun sosyolojik kültürel nedenleri vardır; neden başka bir ülkede toplumlar insanlar yaşadığı ağır ekonomik buhranları demokratik yollarla protesto ederken, Türkiye'de bu toplu intiharlar biçiminde kendini dışa vuruyor.
Önümüzdeki süreç daha sıkıntılı ve daha zorlu olacaktır. Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyaset krizi daha da derinleşerek topluma ağır bir biçimde yansıtılacaktır. Sorunlar her gün daha fazlalaşarak çoğalmaya başlıyor ve hiçbir sorun çözülmeden ortada duruyor.