Hasankeyf'in hüznü
Mümin Ağcakaya
Eski tarihlerde yaratılan eserler ölümsüz olsun diye eski zaman insanları ona ne kadar emek harcamışlar ve değer vermişlerdir. Bu eserlerin bir bölümü doğal, bir kısmı da insan eliyle yok edilmiştir. Günümüze ulaşanlar geçmişte yapılanların çok cuzi bir kısmıdır. Bir kısmı da bütün gizemiyle toprak altında keşfedilmeyi beklemektedir. Arkeolojik çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan geçmişe ait kalıntıları bir anda bilinen insanlık ve uygarlık tarihini binlerce yıl geriye doğru çekmektedir.
Böylesi tarihsel geçmişe sahip olan alanlardan biri de Hasankeyf kısa vadeli beklentiler için sular altında bırakılmak istenmektedir. Her ne kadar şimdilik barajın su tutma işlemi kısa süreliğine de olsa ertelendi. Ancak onu bekleyen son çok uzak değildir. Barajdan elde edilecek yarar başka kaynaklardan da karşılanabilir ama bir daha Hasankeyf gibi bir tarihsel anıtı, bir daha geri getirmek mümkün olmayacaktır.
İnsanlığın en eski yerleşim yerlerinden biri olan ve binlerce mağaradan oluşan bu müze kentin, M.Ö. 8.yüzyılda kurulduğundan bahsedilse de; gerçekte ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmemektedir. Bilinen ilk isminin Süryanice kaynaklarında Hesna Kepha olarak anılıyor. İsmi daha sonraları değişiyor ve en son Osmanlı döneminde adı Hasankeyf oluyor.
Tarihi kaynaklara bir göz attığımızda Hasankefden kimler geçmiyor ki; Sümerlerden başlayarak, Akadlar, Asurlar,Babiller, Medler, Persler,Bizanslar, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Artuklular, Mervaniler, Selçuklular, Osmanlılardan günümüze kadar Ortadoğu’da egemen olan bütün devletlerin ilgi alanı oluyor.
Hasankeyf sadece ticari açıdan değil eğitim ve kültür merkezi olmakla kalmıyor, birçok bilim adamı da çıkarıyor.
Gezenlerin görenlerin hayran kaldığı kentte Ortaçağdan kalma üniversite kalıntıları, kaya mezarları, geçitleri, su kanallarıyla, dini yapılarıyla, kilise ve camileriyle dünyada benzeri olmayan, geçmiş tarihe ışık tutacak birçok arkeolojik alanların sular altında kalarak karanlığa gömülecektir.
Doğal yapısı ve yapılan eserlerle insanlığın mirası haline gelen, Unesco’nun antik tarihi kent kriterlerine dünyada en fazla uyan kentlerden biri olmasına rağmen sular altında bırakılması çok üzücü. Ömrü elli yüz yıl arasında olan barajlar, insanlığın on binlerce yıllık geçmişini tamamen karanlığa gömecektir. Çünkü sulara gömülecek olan sadece görünür olan eserlerin yanında, toprağın altında keşfedilmeyi bekleyen geçmiş de olacaktır. Bütün insanlığı ilgilendiren bu güzellikten mahrum bırakılmamalıdır. Projeler değişmez değildir. Üzerinde tekrardan düşünülmesinde geçmiş tarih adına, gelecek adına yarar vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.