Abdurrahim Kılıç

Abdurrahim Kılıç

Edebiyatta yeni soluklar

Edebiyatta yeni soluklar

Salih Aydemir ve Sevgilim Sevgili:

                Son zamanlarda edebiyat ortamlarında derin arayışlar göze çarpıyor. Birçok kalem erbabı, yoğun üretim süreçleri yaşıyor. Edebi türlerde de bir geçişgenlik göze çarpıyor. Deneysel türler öne çıkıyor. Köklü bir edebiyat ve şiir birikimine sahip ve aynı zamanda Tigris Haber gazetesinin de köşe yazarı olan Salih Aydemir, son kitabı Sevgilim Sevgili ile şimdiye değin yayımladığı çizginin dışına çıkarak bu tür arayışlarına katılıyor. Yazma ve yaratma poetikası üzerine bir deneme üst başlığıyla eseri tanımlıyorsa da Sevgilim Sevgili bazı yerlerde sohbet, bazı yerlerde deneme, bazı anlar şiir, bazen de öyküye yaklaşıyor.

salih-aydemir.jpeg

                Duru bir Türkçeyle ve akıcı cümlelerle okuruna seslenen Salih Aydemir; on bir bölümden oluşan ve İmleç Kitap yayınları arasında çıkan bu kitabında yazma serüvenini, o an’ı anlatarak okuyucuya yol gösteriyor. Aslında bir iç dökme, sohbet, tartışma havası içerisinde “nasıl yazılır?” sorusuna kendi süzgecinden değerlendirme ve önerilerde bulunuyor. Yazma serüvenine katılmak isteyen bireylere bir pusula olan bu eserde Aydemir, sadece yönü gösteriyor ve herkesin aslında kendisini anlatması gerektiğini vurguluyor.

                Çok yönlü bir yazar olan Salih Aydemir, anlatım diline şiirsel bir duyarlılık katarken metinlerin tamamında felsefi bir karşı koyuş, bilgece bir hoyratlık ve mağrur bir hırçınlık göstermekten kaçınmıyor. “ ve sonra şiire dön, dağılma aklında; kendine bir cümle bir sözcük sakla. Kaos sensin.” Cümlesi mi dizesi mi ne diyeceğimi bilemediğim bir saldırıyla başbaşa bırakıyor okurunu. Özellikle genç okurların bu kitabı okuduklarında hem eğlenecekleri hem de kendilerini yazıya, şiire kışkırtılacaklarını düşünmekteyim.

                Okuma, yazma, paylaşma diye üç ayrı başlıkla eserine giriş yapan Salih Aydemir, sonraki bölümlerde dile ve düşünceye yüklenerek düşler, unutma, sensin gibi bölümlerle devam ederek on birinci bölümde metafizik diyerek tamamlıyor. “metafizik, düş kuran dilin yapışkan otu” dizesiyle şair veya  “her şeyi okuduğunu söylersen kendine dönemezsin” saptamasıyla bilgece bir felsefik gelgit arasında Sevgilim Sevgili bir çırpıda okunuyor.

                Bu hafta merakla ve ilgiyle okuduğum diğer bir kitap da Bülent Özdemir’in Şule Yayınları arasında çıkan “Hiç ve Her Şey” şiir kitabıydı. Yirmi altı şiirden oluşan ve üçüncü baskısı yapılan kitabında Bülent Özdemir, şiirin dil ve imge olanaklarına dini ve felsefi bir yaklaşımla bakıyor. Hem şiirin kendi mecrasında akmasına izin veriyor hem de imgelerin ve dizelerin gemini elinde tutarak düşüncenin sularına çekiyor.  Genellikle politik şiirin sorunsalı olan bu yaklaşım Bülent Özdemir’in şiirlerinde kendini duyumsatsa da aslında yoğun bir duyarlılığın imbiğinden emekle süzüldüğü kolayca anlaşılıyor.

bulent-ozdemir.jpeg

Bülent Özdemir: Hiç ve Her Şey

                Hiç ve Her Şey adı bile varlık ve yokluk arasındaki çok uzun ve aynı zamanda her an bitecekmiş gibi çok kısa an’a göndermede bulunuyor. Bülent Özdemir’in şiirlerindeki dini kavramların çokluğu birçok şiirin adına da yansımış. Fakat şiirinde bir Bektaşi havası var ve “Çocuk Adem” şiirindeki “ Halbuki günah işlemek sadece Adem’in hakkı olmalıydı / Çünkü hiç çocuk olmamıştı o” dizelerinde olduğu gibi şathiye türünü anımsatmıyor değil. Özdemir’in şiirinde yunus Emre tadıyla Kaygusuz Abdal’ın ironilerini aynı şiirde görmek mümkün, bu durum bilinçli bir tercihten mi kaynaklanıyor yoksa şiirin kendi mecrasında şairin bilincinden süzülmesiyle oluşmuş doğal bir yaratım mı bilemem!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdurrahim Kılıç Arşivi
SON YAZILAR