Aydın Alp

Aydın Alp

Geçmişten bugüne güzelliklere evrilememek!

Geçmişten bugüne güzelliklere evrilememek!

Çocukluğun ölümsüz bir masumiyeti var. Çocukluk ortamımız da çokça öyleydi. Her toplumsal kesit arasında, her yaşta insanlar arasında şakalaşmalar yaygındı. Yoksulduk, belki ufkumuz dardı; ama öğrenme isteğimiz ve yarınlardan umudumuz vardı:

“Pijahmo, yüzünde uğursuz bir gülüşle çıkageldi. Elinde kocaman bir karton vardı. O karton da nedir, dedim. Bana akrabalarının çalıştığı Prakla Şirketi’nden edindiği çikolatayı uzattı. Gözlerime inanamadım. Pijahmo, ağzımızın sulandığı bu çikolatayı bize koklatmazdı bile! Çok seyrek, bize çikolatadan bir iki kırıntı verdiği olmuştu! Muhteşemdi! O beş para etmez, delikli şekerlerin bile elimize zor geçtiği günlerdi. Horoz şekeri bile bu çikolataların yanında tatsız kalırdı! Pis herif, ondan almamamız için çikolataya tükürdüğünü bile söylerdi! Şimdi çikolatayı bana tereddütsüz uzatıyordu! Gel de şaşırma!

– Ulan, bunu mutlaka rüşvet olarak veriyorsun! Söyle, derdin nedir?

– Aydın, n’olur bana yardım et! Bu Hut Musto’ya dersini verelim!

– Oğlum; dün bir bugün iki! Hut Musto’dan ne istiyorsun?

– Aydın; bu çocuk cinlerle, perilerle kafayı bozmuş. Köyden yeni geldi; ancak hepimizin de psikolojisini bozdu. Durmadan başımıza okuyor; kabir hayatı, cehennem, zebaniler, ateş kuyuları, insanları şişe geçirmeler, çivili topuzlarla işkenceler… Onun yüzünden dün gece kâbus gördüm! Ona gerçek zebaniyi göstereceğim ki bir daha böyle zırvalamasın!

Hut Musto; mahallemize yakın zamanda taşınmıştı. Yaşça bizden büyüktü. Babası vefat etmişti. Yaşlı annesiyle yaşıyordu. Annesi sevecen, dünyalar iyisi bir kadındı. Ve bahçelerindeki dut ağaçlarının iri, siyah, muhteşem ekşi dutları vardı. Gelelim Hut Musto’ya! Onu, benim de gözüm tutmamıştı. Psikolojisi bozuk bir tipti. Her rastlaştığımızda o iri ve hantal gövdesiyle çöker, insanın kanını donduran vahşetleri sıralardı.

– Oğlum, ne yapacağız?

Hut Musto’yu özellikle almışız yanımıza. Evdekiler köyde olduğundan akşam Metolarda toplanmışız. Masanın üzerine Pijahmo’nun hazırladığı karton serilmiş. Kartonda kocaman bir daire ve çevresine x,q,w de dâhil, bütün harfler dizilmiş. Önümüzdeki fincanın üstüne, sıra kimdeyse, benle birlikte parmağını bırakıyor. Ve ben ruh çağırıyorum! Çağırdığım ruhlara sorular yönetiyorum. Ben o kaygan zeminde, çaktırmadan çok hafif bir itmeyle istediğim yanıtları yazdırıyorum. Kimin ne sorusu varsa onu soruyorum. Sırası gelen her arkadaşla öyle bir eğleniyorum ki… Kahkaha atamadığım için kıvranıyorum! Birine yanıt olarak qeşmer(ciddiyetsiz) yazıyorum, diğerine xıyar(hıyar), öbürüne wırrek(yalancı) ya da tırşıkçi(uşak ruhlu, yağcı)! Ama ortamda yine de ürkütücü bir hava var! Ben de elimden geldikçe bu ağır havayı dağıtacak sözlerden kaçınıyorum. Sıra Hut Musto’ya geldi. Ona ‘ölüm’ yazdım. Beti benzi attı. Ve sürdürdüm. İçinden dualarla masaya üç kez vur, iyi cin gelsin seni kurtarsın, yazdım. Renkten renge giriyordu. Bana korkarak baktı. Kafamla onayladım. Masaya üçüncü vuruşunda daha ‘ Ey cin…’ lafı ağzındayken masanın, çığlıklarla yükselmesi bir oldu. Kaçan kaçana... Masanın altındaki zebaniler zebanisi Pijahmo ayaklanmıştı! Organizatörler; benle Pijahmo’yduk. Ev, kahkahalarımızla sarsılıyordu! Sonra sevincimiz kursağımızda kaldı. Arkadaşlar haber verdiler. Hut Musto, bahçede baygın yatıyormuş!” (Bağlar Güneşi Çocukları – Pijahmo/ Roman) (J&J yayınları)

Toplum bugünkü gibi çaresizliğe sıkışmamış ve böylesine boğucu bir umutsuzluğa kapılmamıştı. Şakalaşmalar yok, kahkahalar duyulmuyor, gülümsemeyi bile unuttuk! Çocuksu masumiyetin geride kaldığı, acının koyulaştığı günlerimizin şiirini de eklemiş olayım:

YAŞAM ÖRGÜNLEŞİRKEN…

Karanlık, bölgeye dikiyor gözlerini
Tabular diriliyor

Sürülüyor köyler, kentlere
Martılar, çöplüklerde…

Masumiyet yitiriyor kutsiyetini
Yırtıcılık, örgünleşiyor

Çıkar, bir ölümcül hastalık
Domuzuna büyüyor

Etik, estetik hak getire
Varsa yoksa para

İdeolojiler can çekişiyor
Din, bayrak dikiyor burçlara

Uzaya yükselirken teknoloji
Sınıfların siluetleri silikleşiyor

İnsanlar çoğaldıkça küçülüyor

Tekeller ölümcül büyüyor

Kanı çekiliyor özgürlüklerin
“Demokrasi” denilen dilber genelevinde…

Sanatsa kendisi olamayanların ellerinde
Bir maskara ve göz boyama oyununda…

Benim ise şiirlerimde gözyaşı ve kahkaha
Ve tora…tora…tora…

Tufanlardan Artakalan – Şiirler (2015 J&J Yayınları)

Çocuksu masumiyetimizin güzelliğinde eşit ve özgür günler diliyorum. Baskının, dar kafalılığın olmadığı; üretimin, adaletli bölüşmenin; kısaca demokrasinin olduğu bir toplumsal yapı diliyorum. Güzelliklerimizin suistimal edilmediği; güven duygusunun tazelendiği, yarınlara umutla bakıldığı günlere diyorum. Sevginin egemen olduğu ve bütün güzelliklerimizin, ağız tadıyla yaşanacağı bir hayat dileklerimle sevgiler, saygılar, sağlıcakla…

Aydın ALP Kasım 2019

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aydın Alp Arşivi
SON YAZILAR