DOĞAYA DOST OLMAK
Doğa kendi içinde ne kadar uyumlu. Renkleri, sesleri, kokuları, tatlarıyla birbirleriyle müthiş bir bütünlük oluşturmaktadırlar. Birbirlerini hem etkiler hem de etkilenirler. Bu alışveriş karşılıksızdır. Bu ilişkilenmelerde alınması gereken alınır; verilmesi gereken de karşılıksız olarak verilir. Zamanımız insanlarında görülen minnet duyma, bedel ödetme gibi duygu ve talepleri bilmez. Doğa tıpkı bir ana gibi cömert ve karşılıksızdır.
Başlangıçta insan da doğayla çok uyumluydu, ona zarar vermezdi, ona bağlıydı. Zamanla doğaya ve kendi soyuna yabancılaşmaya başladı. İnsanoğlu üretim aşamasına geçmesiyle birlikte; ihtiyacının fazlasını elde etti. Bu fazlalık insanın kendi içinde farklılaşmasının temellerini oluşturdu. Bu fazlalık bazı doğal yöneticilerin iştahını kabarttı. Dolayısıyla başkalarının emeğinden geçinerek, farklılaşan bu kesim; önce kendi soydaşına ihanet etti, daha sonrada doğayı katletmeye başladı. İnsan doğada; bir yandan düşünen ve üreten en gelişmiş canlı olurken; doğaya ve kendi cinslerine karşı da; o denli yok edici oldu. Bencilleşen, bireycileşen ve her şeye hâkim olmak isteyen doyumsuz bir canlıya dönüştü.
Doğa; bütün canlılara olanaklarını sunmada ayrım yapmaz. Ancak, kendi doğal kuralları vardır. En büyük kural koyucudur. Kendi kurallarıyla oynanmasını kabul etmez. İnsanoğlu bu kuralları çok ihlal etmiştir. İnsan çoğu zaman bu ihlalin bedelini çok ağır ödemiştir. Ama buna rağmen ders çıkarmayan insanoğlu daha ağır bedeller ödemeye adaydır. Eninde sonunda doğanın kuralları belirleyicidir. Buna uyum sağlamayan yok olmuştur.
Yaşadığımız yer küre üzerinde tüm canlıların hakkı vardır. Canlılar âlemi içerisinde en çok üreten, tüketen ve düşünen varlık olan insan doğaya çok zarar vermektedir. Rant uğruna başta insan olmak üzere doğadaki tüm canlıların yaşam hakları ihlal edilmektedir.
Dünyayı kirletmekle ve yok etmekle yetinmeyen insan artık uzaya da el attı. Halkın söylemiyle ifade edecek olursak: Oraların ne hale geleceği, buralardan bellidir. Gelecek kuşaklara yaşayamayacakları bir dünya bırakmanın hesabını kimler verecek.
Doğa, hayat vermek için sunduğu zenginlikleri, insanoğlu hovardaca tepti. Kıymetini bilemedi, gidişat tümden kaybetmeye doğru. Kirlenme ve tahribat sadece doğayla sınırlı değil. En az doğa kadar insanda kirlenmektedir. Her gün basında bu kadar da olmaz dedirten; çıldırmış insanın vahşet haberlerini ve ahlaki çöküntünün küçük çocuklara kadar nasıl uzandığına ilişkin skandalları duymaktan, okumaktan artık gına geldi. Doğamız, sokaklarımız hem kirli, hem de güvensiz. Doğaya dost olmak, başta kendine dost olmaktır. Çocuklarına yaşayabilecekleri bir dünya bırakmaktır. Gelecek kuşaklarımız için bırakılacak en değerli miras budur. Temiz bir havanın teneffüs edilemediği ortamda, yeşilin olmadığı, güvenin ve güvencenin olmadığı bir dünya da; çocuklarına miras olarak bırakacağın paranın, evin bir kıymeti olur mu?
Kaybedileni kaybedilen yerde aramak sözü doğrudur, ancak her kaybedileni bir daha bulmak kaybetmek kadar kolay değildir. Kaybedilen dünyada yaşam olunca bir daha bulunmaz. İnsanoğlunun yaşanabilir bir dünyası vardı. Kirlenmeden dolayı yaşanamaz hale geliyor. Her şey için artık çok geç olacağı bir aşamaya varmamak için; her kişi önce sokağını temiz tutmalı. İnsanlığını kaybetmemelidir.
Doğa ananın uzun tarihi maratonun da biriktirdiğini, yok etmenin, doğa ve insan canavarına dönüşmemenin yolu külahı önüne koyup aklı selim düşünmekten geçmektedir. Dünyamızı ve doğamızı belki de, bir daha geri dönüşünün olamayacağı bir sonsuzluğa mahkûm etmek, hiçliği getirecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.