Mümin Ağcakaya

Mümin Ağcakaya

Dereleri Kızdırmayın

Dereleri Kızdırmayın

Son zamanlarda doğa olaylarının yarattığı felaketler birkaç günde bir gündemin başköşesine oturup, bize korku senaryoları çizdiriyor. Doların önlenemeyen yükselişinin, kur farklarının vb. anlamadığımız birçok ekonomik kavram ortasında; daha cebimize nasıl yansıyacağının muhasebesini yapamadan, yaratacağı şokları atlatamadan, her gün bir felaket haberi kendini gündeme başmisafir ediyor.

Genellikle de; böylesi felaketlerin kurbanları; garibanlar, yoksullar oluyor, yaşamlarını bir lokma ekmek, bir hırka mütevaziliği içinde sürdürmeye çalışan en alttakiler oluyor. Çünkü sıradan ve kötü koşullarda yaşamaya çalışan bu insanların sadece beslenme değil; barınma koşulları da her zaman çözüm bekleyen sorunların başındadır. Dolayısıyla plansız, dayanıksız ve korunaksız derme çatma yapılan evler etkilenmeye her zaman açık kapı bırakmaktadır. Kaçak göçek, dere kenarlarına, yamaçlara yapılan evler; normali zorlayan bir durum karşısında hemen etkilenmektedirler. Bu yaşam koşulları düzelmeden, insanların herhangi bir felaketten korunmaları pek olası değildir. Çünkü, koşulları felakete açık kapı bırakmaktadır. Arabaların, ağaçların sürüklendiği sel görüntüleri artık sıradanlaşmaya başladı. En son; Ordu’daki sel felaketi karşısında insanların çaresizlik içinde; bir taraftan canını, bir taraftan malını kurtarmaya çalışırken, çırpınışlarını izlemek insanın içini eritti. Yıllarca çalışıp çabalayıp elde ettikleri birikimlerin ellerinden kayıp giderken, canlarını çok mevsimlik işçileri vurdu. Naylon çadırlarda kalan işçilerin yiyeceklerini ve giyeceklerini sel aldı götürdü. Çocuklarının geçimini sağlamak, yaşamlarını devam ettirmek için evinden köyünden kilometrelerce ötelere gidip, hiç beklemediği bir anda; doğa olayının mağduru olarak, canlarını kurtarmanın derdine düşmek de yaşadıkları ayrı bir travmadır.

Bir tarafı sel götürürken, bir tarafı da sıcaktan adeta pişiyor. Artık yağan doluların çapları da büyümeye başladı. Neredeyse iki arada bir derede kaldık.

Beton yığınına dönüşen kentler, akmak için yer bulamayan dereler, içilebilir derelerin artık zehir akmaya başlaması, diz boyu kar yağan köylerimize artık damla yağmurun düşmemesi, egzozların, bacaların çıkardığı karbon salınımları, yeşil alanların daralması, ormanların yok olması vb. sıralanabilecek birçok olayın geri dönüşümü olacaktır. Doğayla oynama eninde sonunda öfkesini, gazabını gösterecektir. Her gazabın nasıl atlatılacağını önceden kestirmek de mümkün olmayabilir. 

Doğanın bu kadar gazaba gelmesinden, insanlar bir sonuç çıkarmayacak mı? Küresel ısınmanın yaratacağı olası sonuçları yıllardır bilim adamları, çevreciler durmadan yırtınırcasına uyarılarda bulunuyor ama gereği yapılmayınca, bunun sonuçlarını yaşamaya başlıyoruz. Her akşam televizyonda dünyanın her hangi bir yerinde selin, fırtınanın yarattığı felaketleri ağzımız açık izliyoruz. Bir taraftan kavruluyor, bir taraftan sele gidiyoruz. İnsanoğlu tufanını kendisi yaratır olmaya başladı. Şimdi çok verimli gözüken tarımsal alanların böyle gitmesi durumunda fazla uzun zaman geçmeden çorak, çölleşmiş alanlara dönecektir. Ünlü bilim adamı Hawking bu gidişle bin sene sonra dünyanın artık insanın yaşaması için elverişli alan olma özelliğini kaybedeceği belirlemesi gerçekleşmeye doğru gidiyor. Geri dönülemez noktaya doru gidildiği başka bilim adamları tarafından da açıklanıyor. Yaklaşık beş milyar yılda yaşanabilir hale gelen dünyayı insanoğlu yüz yılda ölüme doğru hızla sürüklüyor. Çok da uzun olmayan bir gelecekte dünyadaki yaşam alanlarının yaratacağı sorunları insan tasavvur bile etmek istemiyor. İçecek suyun, yenecek ekmeğin bulunamadığı bir dünyada insanların bir lokma ekmek, bir yudum su için birbirinin boğazına sarılmaması mümkün mü? Bu tablo çok da fantezi sayılmaz. Zaten yıllardır suyun geleceğin en stratejik maddesi olacağı söylenmiyor muydu?

Dünyanın büyük güçleri etkinlik alanlarını yeniden gözden geçirdiklerinde bu durumu dikkate almıyorlar mı? Dünyada yaşanan çevre felaketleri ülke ve sınır ayrımı gözetmeden herkesi etkiliyor. Dünyanın ekolojik dengesini bozmaya dönük her çabanın geri dönüşümü felaket olarak geliyor. Doğa uyarıyor ama insanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen hırsı karşısında bir anlamı olmuyor. Tüm dünyayı ilgilendiren çevre sorunu aynı zaman da bir yaşam sorunu olmuştur. Globalleşme sadece ekonomik ya da siyasal anlamda ele alınmayı çoktan aşmıştır. Doğa ve çevre sorunlarında da globalleşmiştir. Yaşanacak büyük çaplı bir çevre ya da doğa olayı; sadece o bölge ya da ülkeyle sınırlı kalmamaktadır. Felaketler de globalleşmiştir. Çünkü doğa ülke ve sınır tanımamaktadır. Kutuplarda buzulların erimesi sadece Kuzey ülkelerini değil; bütün dünyayı yakından ilgilendirmektedir. Doğanın vereceği tepkiyi dikkate almadan çevreye yapılan her müdahale, bir birikim ve sonuç yaratmaktadır. Sonuçları dikkate almadan, bir şey olmaz mantığıyla, sadece dönemsel ve rantsal hesaplar uğruna doğayı talan etmek insansız dünyaya doğru bir adım daha yaklaşmaktır. Tercih insanoğluna kalmış durumdadır. Geleceksiz bir dünyaya yol alıp almamak özelde bizim genelde de tüm insanlığın sorunudur. Dengesini bozduğumuz doğa tüm insanlığı tehdit ediyor dememiz; abartılı sayılan bir belirleme olmaktan çoktan çıkmış bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mümin Ağcakaya Arşivi
SON YAZILAR