Bizim dünyamız-2 (siyaset üzerine bir değerlendirme-1)
‘Bizim Dünyamız’ adlı metinden hatırlarsınız.Yani ben Empati Kemal.Haa bu da nerden çıktı diye sormayın.Çünkü o metinden sonra ‘empati’ kelimesini çok kullandığım için adım ‘Empati Kemal’e çıktı. O gündür bugündür bu isim ile çağırır herkes beni. Bende yeni adımdan memnun değilim dersem yalan olur. Çünkü bu isim daha bilinçli, entelektüel bir hava kattı bana. Bu ismi sürdürmek adına bir hayli çaba harcadım,yoğunlaştım. Sizler empati kurmaya devam edin ben o günden bu yana yaşadığım kimi değişimlerden size biraz söz edeyim. O zavallı, dünyadan hiç bir şey anlamayan Kemal’in yerinde şimdi yeller esiyor. Karşınızda eski Kemal’i bulamazsınız bundan sonra. Demedi demeyin. Sonra benimle ilgili hayal kırıklığı da yaşamayın.Hep dersiniz ya ‘kendisini aşmış.’ Bende kendimi aştım. Yaşça da büyüdüm. Hayata bakışta, yaşamı yorumlamada farklıyım artık. Bunu da bilesiniz. Geçmişte annemin elime bir lokma ekmek tutuşturup beni sokağa salmasına pek sesim çıkmıyordu. İster istemez kabullenip boynumu bükerek sokağa çıkıyordum. Hatırlıyor musunuz bilmiyorum ama ben hatırlatayım her ihtimale karşın. Yine sokakta oyun oynarken abilerden birinden dayak yemiştim. Babam son anda imdadıma yetişmişti o gün. Beni dayak yemekten kurtarırken bir yandan da yaşadıklarına isyan edip gözyaşı döküyordu. Ama bu gözyaşlarını benim görmemi istemediğinden benden saklamaya çalışıyordu bu durumunu. Artık dayak yemiyorum eskisi gibi. Ben mi değiştim yoksa çevremdekiler mi bilinçlendi diye merak mı ediyorsunuz. Merak ettiğinizden eminim. Çok merak içinde bırakmadan sizi, söyleyeyim.Ben değiştim. Değişime inananlardanım yani. ‘Diyalektik yasaları’ çerçevesinde yaklaşıyorum artık sorunlara. Değişimi kendimden başlattım.Bendeki değişim ailemin ve çevremin hal hareketlerine de yansıdı.Eskisi gibi dışarı çıkmıyorum mesela.Ekmek elimde sokağa gidip oyun oynamaktansa evde bütün ihtiyaçlarımı karşılıyor,daha sonra siteye iniyorum.Bakın siteden söz ediyorum.Daha önce beni düşünmektense parayı düşünen ailemde değişti bu konuda.Yeni bir siteye taşındık.Bu benim için yeni bir oyun alanı ve daha rahat arkadaş edinme ortamı da sağladı. Değişim karşılıklı olunca hayat benim içinde farklılaştı tabii ki… Bende okuma yazma öğrenerek kendimden başlattım değişimi. Çok iyi olmasam da okumayı öğrendim. Sizlerin tabiriyle okumayı söktüm anlayacağınız. Kendi başıma hikaye okuyabiliyor, dört işlem yapabiliyorum. Parayı da tanıyorum. Annem bakkala veya fırına gidince kandırılacağım korkusunu da yaşamıyor artık. Bakkal amcalarda bunu bildiklerinden ben daha istemeden paramın üstünü veriyorlar! ‘Bilinçlenmek güzel bir duygu! Neden mi? Adam yerine konuluyorsun her şeyden önce. Bu duyguyu yaşamak, değer görmek beni o kadar mutlu ediyor ki; anlatamam. Varın siz düşünün o duyguyu.Tümden olmasa da kendime yetebilecek seviyeye gelmiş olmak beni o kadar mutlu ediyor ki! Kendime yetebilecek seviyeye geldim dediysem sizde anlayın işte! Kendi temel ihtiyaçlarımı karşılayabilecek bir seviyedeyim.Şunu söylemeden de yapamayacağım.Hiç kimseye ihtiyacımın olmadığı anlamına da gelmez bu dediklerim.
Ben sosyal bir varlığım. Sosyalliğimin farkına varmışken bunun tadını çıkarmakta istiyorum. Benimkisi sadece bir farkındalık. Hani siz hep farkındalıktan söz edersiniz ya.Sahi nedir bu sizin sürekli dile getirdiğiniz farkındalık konusu.Kimden ne bekliyorsunuz bu konuda. Bu farkındalığı sözde dile getiriyorsunuz ama bunun bilince dönüşmesi, toplumun bu konuda bizi anlayacak bir seviyeye gelmesi için ne yaptınız? Mesela farklı alanlarda farkındalık yaratmak için ablalar,abiler sürekli bir araya gelir; gösteriler yaparlar.Hatta adını tam bilmiyorum aşif mi afiş mi ne bilboardlara yapıştırırlar.Her ne kadar bu gösterilerden korksamda hoşuma gider bu türden etkinlikler.Bazen düşünürüm kendi kendime.Hatta hayıflanırım da yer yer. Ah bende onlar gibi olsaydım da benim durumumda olan çocuklar için birkaç gösteri bende yapabilseydim.Belki engelli çocuklara karşı da bir duyarlılık gelişirdi. Çocuklar bizi yollarda, sokaklarda gördüğünde;’’Ha ha şu deliye bak.’’ diyerek burun kıvırma yerine bizi anlamaya çalışır,ellerimizden tutup bizim gibilerin de oyun oynayabileceği bilinciyle oyuna katarlardı. Bunun hasretiyle yanıyorum. Bilinçlendim,kendi kendime yetebiliyorum desemde hala mahalle ve sitedeki çocukların gözünde aynı Kemal’im. Yanlarına gittiğimde günlük yaşamda bazı ablaların ve abilerin kullandığı kimi sözcükleri kullanarak onları etkilemeye çalışsamda, pek etkilenmiyorlar.Hatta bilgiçlik taslayan bu halimi gördüklerinde kullandığım o süslü kimi kavramlar bana farklı şekilde geri dönüyor.Yine boynumu büküp onları uzaktan izlemekle yetiniyorum.Ancak yer yerde beni oyunlarına alıyorlar haa. Bazen oyun oynamak için aşağı indiğimde bakkal amcadan aldığım abur cubur şeyler işe yarıyor.Onları paylaştığımda bir süreliğine de olsa beni de aralarına alıyorlar.Bana faydacı yaklaştıklarının farkındayım ama olsun ben oyun oynamak istiyorum.Onlarında benim elimdekilere ihtiyacı var anlaşılan. Ortak bir noktada buluşuyoruz. Derler ya ‘çıkar’ meselesi!
Bu aralar derin konulara merak sardım. Bakıyorum babamlar hep devlet, örgüt, demokrasi, çözüm,ekonomi vb vb. konulardan söz ediyorlar. Son zamanlarda bizim çevrede en çok konuşulan konular bunlar. Bazen o kadar hararetli tartışmalar olurki; babam ile amcam birbirlerini boğazlarlar. Ben bu işe pek anlam veremesemde pürdikkat kesilirim onlar böyle tartışırlarken. Bazen de annem şöyle ortaya; ‘‘Bırakın şu siyaseti. Siyaset kime ekmek verdi ki,siz ekmek yiyebilesiniz. İşinize gücünüze bakın. Bizim partimiz A partisi B partisi değil.Bizim partimiz ekmek partisidir.’’ der. Bunları babam ile amcama söyler ama asıl mesaj başkalarınadır. Üniversite okuma çağına gelmiş ablama ve abimedir aslında mesaj. Benim anlamayacağımı düşündüklerinden benim yanımda rahat konuşurlar ama oda da ablam ve abim olunca pek siyaset konuşulmaz. Annem onları;’’ Ders çalışıp ekmeğinizi kazanın,ele güne muhtaç olmayın.’’ diye tembihler sürekli. Hatta bazen hızını alamaz.’’Bakın karşı bloktaki amcanın oğlu doktorluk okurken ‘teröristlere’ katılmış. Devlet bu af eder mi? Af etmez. Doktorda olsan cumhurbaşkanı da olsan kendisine karşı geleni yaşatmaz.’’ diyerek kendince nasihat eder ev halkına. Dinleyen oluyor mu pek bilmiyorum. Çünkü bu konular derin konular. Abim dinliyormuş gibi yapar ama kendi bildiğini okur.Birkaç kez mahallenin gençlerine; ‘‘Bu böyle gitmez. Bu kölelik nereye kadar devam edecek.Biz insanız. İnsan toplumsal bir varlıktır.Toplumsallık bizim varoluş sebebimizdir. Kendi varlığımızı inkar edemeyiz. Kimliğimiz, dilimiz, kültürümüz bizim yaşam gerekçemizdir. İnsan olarak yaşamak istiyorsak bunlara sahip çıkmalıyız.’’ dediğini duydum. Bende kulak kabartıyorum ama anlayamıyorum konuştuğu kimi konuları. Bazen içimden; ‘‘Abi hele gel! Bu mahallenin gençlerine anlattığın konuları bana da anlat.’’ demek geçiyor ama cesaret edemiyorum. Korkutuyor beni. Biraz sert bir duruşu var.Her şeyi ben yarattım havasında. Oysa biraz daha yapıcı olmus olsaydı ne kadar iyi olurdu. Belki de bende aklımdan geçen birkaç soruyu ona sorup bilgilenirdim.Ama ona ortam bırakmıyor ki! Aslında iyi biri. Mayası sağlam. Yeterli mi bu? Hayır değil. Ben bile korkudan ona birşey soramıyorken başkaları nasıl sorsun? Değişmesi lazım. Herkes değişimden söz eder ama değişim çok yavaş olur bizim toplumumuzda. Bunun nedenini de anlayabilmiş değilim.Şayet birgün abim ile ya da onun kullandığı kelimeleri kullanan bir başka arkadaşı ile konuşma fırsatı yakalarsam bunu da soracağım. Neden bu kadar değişimden söz eder ama değişmezler? Bana bu konuda ikna edecek bir cevabı vardır kanımca. Olmalı da. Bu kadar güzel sözü bir araya getiren, konuştuğunda mahallenin gençlerinin dikkat kesildiği abim benim sorumun mu cevabını bilemeyecek. Sanmam. Bu konuda kendisi de bir özeleştiri yapmalı. O da pek değişmiyor gibi. Nerden biliyorsun bunu der gibi bir haliniz var. Yüzlerinizden okuyorum bunu. Bırakın cevabı bende kalsın bununda. Bende az değilim haa. Dedim ya; ‘‘ kendimi aştım.’’ diye. Siz bana inanmadınız tabii. Ama görüyorsunuz. O herkesin sille tokat dövdüğü Kemal’in yerinde şimdi, siyasetle haşir neşir olan bir Kemal var. ‘‘Empati Kemal’’ ünvanı artık bana yetmiyor. Biraz da; ‘Siyasetçi Kemal’ olmak istiyorum.Hem siyaset önemli bir kavram diyorlar. Siyasetçilerin de bu toplumda özel bir yerinin olduğunu görüyorum.Kim üç beş kelime bir araya getirebiliyorsa parası da varsa rahat siyaset yapabiliyor. Gerçekten siyasetin doğası öyle midir acaba? Bilmek, öğrenmek istediğim konulardan biri de bu aslında. Bu siyaset denen kavram nereden çıktı, anlamı nedir? Bize bir faydası var mı? Bu konu ile ilgili kafamdaki çelişkileri gidermekte istiyorum. Haa söyleyeyim de. Eğer siyaset bugün olduğu gibi ayak kaydırma, adam kayırma ve kısa yoldan köşeyi dönmek ise vay bizim halimize. O zaman bizden uzak olsun babam bu siyaset denen şey. Böyle olmadığını duymuştum aslında da ondan bu tereddütlerim. Bir amca siyaset ile politikanın aynı şeyler olduğunu söylemişti geçenlerde. Öyle midir ondan da tam emin değilim ya.Politika Yunanca bir kelimeymiş anladığım kadar. Siyaset ise bunun Arapça karşılığı. Biz daha kendi dilimizi bilmiyorken sen bizi nerelere götürdün be Empati Kemal! Biraz empati kur.Bizi empati kurmuyorsunuz diye eleştirirken şimdi özeleştiri verecek pozisyona geldin diyenlerinizde çıkabilir şimdi. Haklılar da. Bende anlamıyorum çok fazla. Dedim ya ben daha kendi anadilimi kullanamazken ne işim olur Yunanca, Latince, İngilizce, Arapça ile. Ama gelin görünki dönemin dili bu. Bu kavramları bilmeden, bunları günlük yaşamda kullanmadan hiç kimse seni adam yerine koymuyor. Ne yaptığına bakılmıyor ne dediğine bakılıyor. Üç beş tane yabancı kelime kullandın mı birde bakmışsın; ‘‘Bu siyaseti iyi biliyor.’’ diye seni bir yerlerin başına getirdiler.Etiketin yoksa nasıl geleceksin oraya? Kimsenin bilmediği bazı kavramları öğrenip bir siyaset dili edinerek. Valla peşinden koşarlar gel şu görevi al diye. Kime lazım senin ne olduğun, nasıl yaşadığın. Geçtik bunları. Siyaset artık öyle bir hale getirildi ki ya etiketine bakarlar ya da diline. Geçmişine bakan, yaşamına bakan olmuyor ki.Ben yine çok konuştum, konu dağıldı sanki. Homurtularınızdan bunu anlamak çok zor değil benim için. Siyaseti size tanımlıyordum değil mi? Yani diğer bir tabirle politikayı. Politika yunanca’’ kent yönetim sanatı’’ olarak tanımlanır.Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi politikayı ‘devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı olarak’ tanımlarlar. Arapça seyis yani at bakıcısı kelimesinden türediği söylenir. Bunu ilk okuduğumda çok gülmüştüm haberiniz olsun.Seyis ile siyaset, politika.Seyis at bakıcısı ise siyaset ile bağı ne? At terbiye eden biri ne anlar politikadan, siyasetten diye de sormuştum. Sonra bir an aklıma şu geldi. Haa seyisler atı terbiye eder siyasetçiler de insanları terbiye ediyor. Böyle bir özdeşlik mi kurulmuş. Çok düşündüm dedim ya. İçinden de çıkamadım bu bağı kurduğumda. Adeta bir labirentin içine girmiş yolunu bulamayan biri gibiydim. Hatta evde bazen kendi kendime halla halla seyis ile siyaset; at bakıcılığı,terbiyesi ile insan terbiyesi. Yani siyasetin günümüzde oynadığı rol bu mu gerçekten? Beni asıl düşündüren buydu. İçinden çıkamayınca da sıkıldım, yoruldum. Anlamaktan da vazgeçtim bu konuyu. Sonra bir abiyi tv de izlerken baktım ki; ‘‘önce bir politikayı tanımlayalım.’’ dedi. Ve sıraladı. Bende tam o esnada öyle bir sevinç narası attım ki herkes şaşırdı. Annem;’’ Ne bağırıyorsun. Değiştir şu kanalı!’’ dedi beni o halde görünce. Daha sonra da ekledi.’’Ben size demedim mi çocukların evde olduğu saatlerde bu kanalları açıp çocukları zehirlemeyin.’’ diye. Siyaset eve gelen ekmektir. Ekmeğiniz varsa karnınız duyuyorsa siyasetiniz vardır.Ekmeğiniz yoksa siyasetiniz de olmaz,biter herşey sizin için. Ben bu yaşıma kadar babamdan bunu öğrenmişim. Sizde bunları kulağınıza küpe edin. Gerisi fasa fiso.’’ Benim o taraklarda bezimin olmadığını bildiğinden,tv yi benim açtığımı aklının köşesinden bile geçirmemişti. Hışımla tv ye yöneldiği anda ben bağırdım. ‘‘Ana tv yi kapatma ben kendime izliyem.’’ dedim. Durdu. Şöyle bir yüzüme baktı.Sonra da ‘‘Kemo sen ne anlarsın bu kanallardan.Kendine çizgi film aç.’’ der demez de komandayı alıp diğer kanalları taramaya başladı. Kendince bana izleyebileceğim bir kanal açacaktı.Haa burada kalsın dedim anneme. Bir Kemal Sunal filmi vardı sözünü ettiğim kanalda. ‘‘Tamam oğlum.’’ dedi anam. ‘‘O diğer kanal pistir.Bir daha açma olur mu benim akıl oğlum.’’diyerek komandayı da bana verip çıktı. Annem nerden bilsin asıl siyaseti yapanın Kemal Sunal filmleri olduğunu. Bak ne diyor ana bu diye bağırdım.Ne diyor ana kurban dedi bana.’’Yaa Kemal Sunal’dır işte.Milleti güldürmek için her telden çali.’’ dedi anam. Yok dedim ana. Bak orada ne yazıyor dedim.Bir bak hele. ‘‘Bu düzen değişecek.’’ diye yazıyor. Ben bunu söyler söylemez annem şöyle bir ürktü.’’ Bu ne böyle ana kurban. Anlamadım ben bunu. Ben sana Kemal Sunal’ın filmini mi açmışım yoksa siyaset meydanı mı bu programın adı. Anlayamadım gitti.’’ diyerek kanalı değiştirmeye kalktı tekrardan. O nüktedan ama bir o kadar eleştirel diliyle asıl devletin siyasetini eleştiren bu filmlerdi.Annem bunu nerden bilsin zavallı.’’Bunu anlamak için ‘siyasette derinlik’ lazım.’’Annemde de bu derinlik ne gezer.O ancak ev işlerinden anlar!’’