Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Benim Diyarbakır’ım biraz Seyrantepe’dir, biraz da kara trendir…

Benim Diyarbakır’ım biraz Seyrantepe’dir, biraz da kara trendir…

Diyarbakır’ı ilk defa beş, bilemedin altı yaşlarında görmüştüm, o zamanlar epeyce şehirden uzak olan ta Seyrantepe’den, minibüsle gittiğimiz yolun tren raylarıyla kesiştiği yerden. Nereye, kime, niçin gittiğimizi hala bilmediğim babamla yaptığım bu yolculuk, hayatımın en uzun, evden en uzağa gittiğim ilk yolculuğum olmalı. Babam, görüntüsü bana flu gelmiş, belki de uzaktan yeterince seçemediğim için bana öyle görünmüş şehri eliyle göstermiş, Kürtçe, “Binere, Diyarbekir, bajarekî çi xweş e…” (Bak, Diyarbakır, ne güzel bir şehir…) demişti. Odur budur kendimi Diyarbakır’a, babamın iç çekerek hayranlıkla bana göstermeye çalıştığı, ilk gördüğümde bana dünyanın öbür ucundaymış gibi gelen şehre ait hissederim, ona ulaşmaya, onunla yaşamaya çalışırım. Diyarbakır, o gün benim şehrim oldu…

*

O gün Seyrantepe’de, yol kenarında epey beklemiştik. Babamın dediğine göre uzun yol gelen minibüs yorulmuş, dinleniyordu. Bizi ta Karacadağ’dan Seyrantepe’ye kadar motoru ısınmadan sorunsuz getiren eski püskü minibüs, babamın deyimiyle yol kenarında dinlenirken, ben sabırsızlıkla bir an önce yola çıkmayı bekliyordum. Yol kenarında beklemekten sıkılmıştım ki bize doğru hızla yaklaşan kara treni gördüm. Daha doğrusu gelen gürültünün kaynağını anlamaya çalışırken babam trenin geldiği tarafı eliyle işaret ederek bana göstermişti. İlk defa gördüğüm kara tren bize yaklaştıkça gürültüsü giderek daha da yükseliyordu. Tam yanımızdan geçerken çıkardığı ıslığa benzer sesi beni dehşete düşürmüştü. Bize sıkılmış bir kurşunun sesi gibi algılamıştım, korunabilmek için can havlıyla babamın arkasına sığınmıştım. Islık çala çala var gücüyle yanımızdan geçip gidene, sesi bizden uzaklaşana kadar korku içinde babamın arkasında kala kalmıştım…

*

Uzaktan gördüğüm, o andan sonra sevdiğim Diyarbakır’la ilgili yüreğimde yer eden ilk anımın kahramanı kara tren olmuştu. Tuhaf ama, odur budur her Diyarbakır denince, her Diyarbakır’ı düşününce muhteşem Surlardan, birbirinden güzel burçlardan, İçkale’den, mimari yapısına hayranı olduğum Ulu Cami’den, Hasan Paşa Hanı’ndan, Sülüklü Han’dan, Kervansaray’dan, Çarşiya Şewitî’den, Demirciler Çarşısı’ndan, Dört Ayaklı Minare’den, Cemil Paşa Konağı’ndan, Meryem Ana Kilisesi’nden, Deve Hamamı’ndan önce yüreğimi ağzıma getiren o kara tren aklıma gelir, Seyrantepe’yi hatırlarım. Aradan geçen onca yıla, dahası yıllar içinde her sokağıyla, her tarihi köşesiyle, yeni, eski hemen hemen her meydanıyla hemhal olmama, ses alıp vermeme rağmen bu hiç değişmedi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR