8 MART ÜZERİNE
8 MART ÜZERİNE...
MÜMİN AĞCAKAYA
Doğal toplumun kadın erkek eşitliği üzerine kurulu olan eşitlikçi düzeni, erkek tarafından önce aşındırılıp; sonra yıkılarak sadece erkeğin egemen olduğu on binlerce yıl sürecek olan yeni; bir düzenin temellerini attı. Ortaya çıkan bu yeni düzen bir sınıfsal farklılaşma yarattı. Erkek; egemen sınıf olarak ortaya çıktı. Yeni düzende her şey egemen erkek anlayışına göre şekillenmeye başladı. V e ortaya çıkan yeni sınıf kendi yeni düzenini yarattı. Sınıflı toplum anlayışı; öncelikle aile içinde yaşam buldu. Toplum ve aile içerisinde eski konumunu kaybeden kadın; yeni düzen kurumlaştıkça, yaşam ve ilişkilerde ötekileştirilmeye, dışlanmaya başlandı. Daha sonraki dönemlerde alt ve üst yapılarıyla birlikte kurumlaşan düzen; mülkiyet, kültür, ahlak ve değer yargılarıyla kendisini her dönem modernleştirerek; aile içinde sürekli yeniden üretmeye devam etti.
Yüzyılların feodal, geri-ahlaki değerlerin hüküm sürdüğü ve erkek egemen toplumsal bakış açısının hâkim olduğu sistemlerde kadına yönelik bakış açısını ve kadının toplumsal sistem içerisindeki konumunu değiştirmenin zemini oluşmadı. Erkek egemenlikli ve sınıflı toplumda kadının yaşam tarzını ve sınırlarını bu gelenekselleşen bu yaklaşımlar belirledi. Sınıflı ve sömürülü düzen içinde rol ve işlevi belirlenen kadın bu kısır döngü içinde geleneklerin devam ettirilmesinin hem esiri hem de devam ettiricisi haline getirildi. Kadın erkek egemen anlayışıyla şekillenen sistem ve onun en temel yapı taşı olan aile içinde; hem insan olarak hem de cins olarak çifte sömürüye uğradı.
Yaşamın her alanında yüzyıllardır ezilen kadınlar kaybettiklerini yeniden kazanmak; erkeklerle eşit ve özgür yaşam birlikteliğini kazanmak için mücadele etti.
Kadının, kendi cins ve insani kimliğini bulması, kendini ifade edebilmesi; eve, mutfağa, yatağa olan hapisliğinden yani ikinci sınıf insan konumundan kurtulması; geleceğini belirlemede söz, karar ve örgütlenme hakkını alabilmesi için zor ve bedelleri ağır olan bir mücadele yürüttü. Bu mücadele geçmişi sonucunda önemli bir siyasal bilinç düzeyi kazandı.
1800’ler sonrası Avrupa’da kapitalizmin gelişmesi sonucu atölyelerdeki ağır çalışma koşullarına karşı kadınların yaşam koşullarının iyileştirilmesi için mücadele ettiler. Kadın mücadelesinin yoğunlaştığı ülkelerden biri de ABD olmuştur. 8 Mart 1857’de New York’lu dokuma işçisi kadınların ağır çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerinin arttırılması için greve giderler. İşveren, işçiler arası dayanışmayı engellemek için fabrikanın kapılarını kilitletir. Çıkan kuşkulu yangın sonrası 129 kadın yanarak ölür. Kadınların mücadelesi devam eder. Bu mücadeleler sonrasında; 1908 yılı Şubat ayının son Pazar günü Newyork’ta kadınların oy hakkı, politik ve ekonomik hakları için yürüyüş günü olarak kabul edilir.
ABD’de kadınların bu mücadelesi ve özellikle sendikal çalışmaları Avrupalı kadınları da etkiler. 1910 yılında Kopenhag'da toplanan II. Uluslararası Kadınlar Konferansında, Clara Zetkin'in dünya kadınlarının ortaklaşa kutlayacakları gün önerisi kabul edilir.
19 Mart 1911'de Almanya, Avusturya ve Danimarka'da ilk Dünya Kadınlar Günü kutlanır.
8 Mart 1972 yılında Sydney’de kutlanır.
Birleşmiş Milletlerin 1975-1985 yılları arasını; “Kadınlar On Yılı”; ilan etmesinin ardından 16 Aralık 1977'de 8 Mart'ın 'Dünya Kadınlar Günü' olarak kutlanmasına karar verilir.
Daha sonraki yıllarda da Birleşmiş Milletlere üye ülkeler 8 Mart'ı Dünya Kadınlar Günü olarak kutlamaya devam ederler.
Kadınlar verdikleri mücadele sonucu; tüm dünya kadınlarının renk ve ırk farklılığı gözetmeden sahiplenecekleri 8 Mart’ı bir onur ve mücadele günü olarak kabul ettirdiler.
Kadınların 8 Mart’ı şimdiden kutlu olsun
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.