Uzansam dokunacağım gülcemaline…
Bugün titredi yine yüreğim
elim ayağım tutuldu, ta Siliç’ten bakarken Halbori’ye, sana
kar
tipi ne ki
duyar gibi oldum sesini
az ötemde, tam önümde durdun
uzansam dokunacağım sanki Munzur’umu ağlatan gülcemaline
bir de Dersim’e çıra olmuş Hak aşkına senin
Xidê Memkê’m
bilge baba
sen ki ateşe çoban
toprağa
suya
ve rüzgara yol, erkansın
ocağına sığınmış bu çocuk kalbime cansın
sen ki dağlar kadar kokim, güneş kadar yücesin pirim
can pirim
güzel pirim
hakikat kapısında sır olmuş pirim
…
*
Yine geldim sana, yine verdim kulağımı can olduğun toprağa, Milis Mehmed’in ihanetine payende olmuş Pilveng’ten öte, yüreğimin ateşe verildiği Demenan’dan önce, yaşlı bir meşe ağacının dibinde, duyar gibi oldum sesini, Munzur’umun yoldaşı Xidê Memkê’m, pirim. Sen ki güneşe yoldaş, toprağa cansın, sırtımı verdiğim dağa aşksın, aşk, pirim. Bir asır ne ki, bin asır geçse bile, dünyanın ahir zamanı gelse bile yüreğim seninle atacak, aklım seninle yol alacak, erkan bilecek, pirim. Nasıl unutabilirim ateşe verilen Dersimî gülcemalini, su kadar sevdiğim siyahi gözlerini, kalu beladan bu yana vurulduğum Hak aşkını, dağ taş demeden peşinde sürüklendiğim güneşini, pirim, Xidê Memkê’m…
*
Zalimle kavga etmeyi öğrendiğim ilk andan itibaren, seni ateşe verdiklerini bellediğim ilk günden bu yana acını hep hissettim, hep yaşadım yüreğimde. Kulağımı verdiğim toprakla, suyla bir olmuş sesini duydukça, bilinen en hilebaz zorbanın sana verdiği acıyı gün be gün yaşadıkça kıvranıp durdum, pirim. Nasıl da kıydılar gözlerindeki can çekişen ışığa, bir nefes kadar ancak kalmış yaşına, takatten düşmüş yorgun bedenine, akıl sır erdiremiyorum pirim. Tarih boyunca kurda, kuşa, insana hayat veren vadilerde, dipsiz mağaralarda, ıssız dere boylarında süngülenmiş binlerce bebek yaştaki çocukların feryadını, biçare kadınların dünyayı sarsan yakarışını, kan ağlayan Munzur suyunun arş-I aleme kadar yükselen çığlığını geçsem de seni geçemiyorum pirim, can pirim, Xidê Memkê’m…
*
Seninle tanış, seninle yaşar oldum pirim, Dersim’e, ila ki sana aklımı kaptırdığım, yüreğimi verdiğim ilk günden bu yana. Ne vakit düşlesem cayır cayır yanan gülcemalini, çıldırırım. Ne vakit dile getirsem zalimin bitmek bilmeyen zulmünü, düşerim senin yoluna, veririm yüzümü senin güneşine. O günden, bilge bir Dersimlinin dediği gibi, “Dağların kilidi kırıldı”ğı günden bu yana su utanır oldu, toprak sıkılır oldu dönüp bakmaya Hak’ın yüzüne, pirim. Öyle ya, Dersim'e düşman, sana düşman mankurtun keskin kılıcından çok, düşkünün, kırımı bitmek bilmeyen kadim kavmime ettiği ihanete, yüreğimi yaralayan kör hançerine yanarım pirim, can pirim, Xidê Memkê’m. Hasım aleme ayandır, elin iti açıktadır, düşkünü saklamaya ne gerek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.