ŞAİRLERİN ÖLÜMÜ HEP VAKİTSİZDİR
İki güvercin ey ömrüm
Yılların omzuna tünemiş
Biri hayat, öteki ölüm
Yaşadığım olsa da
Biri Refik, öteki Durbaş aslında
Ölüm her zaman erkendir. Bir şair için daha da erkendir. Dizelerini yüreklere nakşeden Refik Durbaş’da erken gitti. Şair, gazeteci, yazar Refik Durbaş 74 yaşında hayatını kaybetti. Şairler dünyasını üzüntüye boğdu. Sevenlerini hüzünleriyle baş başa bıraktı. O da erken gidenler gibi miras bıraktığı mısralarında yaşayacak.
Bu bahar erken geldi
Ölümün vakti çiçeği açmamıştı henüz günlerin
Ecel erken geldi, acı da, hüzün de
Ama hiç sönmedi umudun alevi
Oktay Akbal ‘Şairlere Ölüm Yok’ sözüyle; şairlerin ölümsüzlüğü bundan daha iyi ifade edilmezdi.
Erzurum’un Horasan ilçesinde doğan Refik Durbaş, yaşam koşullarının acımasızlığından önce; memleketinin karı ve soğuğuna karşı direnir. Daha çocukken ona yol görülür. Kaç gün kaç gece yapılan bir tren yolculuğundan sonra İzmir’e gelirler. Yaşadığı bu yolculuk onda derin izler bırakır.
Atilla İlhanın bir şiir kitabı eline geçmesi onun hayatında önemli bir dönüm noktası olur. Şiir dünyasına ilk adımını atmış olur. Sonra edebiyat hocasının verdiği Nazım Hikmet’in şiir kitaplarıyla, şiire ilgisi gelişmeye başlar. Dergilerden, kitaplardan okuduğu şiirler onu bu yolda yürüme kararlılığını artırır. Lisede çıkarılan Genç Kalemler Dergisinde yazı ve şiirler yayımlar. Şiir artık onunda ruhuna girmiştir. Onu esir almıştır ve ölene kadar bir daha da bırakmaz.
60’lı yılların başlarında yazmaya başladığı ilk şiirlerini, 12 Şubat 1962’de İzmir’de, Ege Ekspres Gazetesinin sanat sayfasında yayımlanır.
TİP’in İzmir’deki kongresine katılması da; hayatındaki ikinci önemli dönüm noktası olur.
Liseyi İzmir'de bitirdikten sonra,1965’te İstanbul’a gelir. “İstanbul’un çeşitli semtlerinde, çeşitli evlerde kaldım. Evsiz kaldığım, parklarda, köprü altında yattığım, sabahçı kahvelerinde gecelediğim günler yaşadım.” Diyerek hangi koşullarda yaşadığını anlatır.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ndeki öğrenimini bitirmeden ayrıldı. 1965-1968 arasında çeşitli işlerde çalışır. Yeni İstanbul ve Cumhuriyet gazetelerinde düzeltmenlik yaptı.
Şiirlerinde çocukların yaşam ve çalışma zorluklarını ve koşulların acımasızlığını dile getirdiği ustam dizelerinde; eli sanata düşenlere, ölümü reva görmez ve bestelenen bu şiiri, unutulmaz türküler arasına girer.
Kavga adamlarını sürekli şiirlerinde resmetmekten geri durmazdı. Şiirleriyle yaşamın ve kavganın yanından ayrılmaz. Sevgiyi, ağıtları ve sevincini, duygularını mısralarına döken şair; bunu adeta insanların ruhuna nakşeder.
Şiirde toplumculuğa yönelen şair; çırakları, işçi kızları, pazarcıları, çayevlerinin yaşamlarını, onların dünyalarını dile getirir. Kendisi de bir emekçi ve emekçi çocuğu olarak Zaten bir emekçi çocuğu olarak ben de bir emekçiydim. Hem işlerde çalışıyor, işportacılık, dergi, gazete satarak yaşamını sürdürmeye çalışır. Ama daha sonra ki elli yıllık bir edebiyat ve gazetecilik yaşamından geriye; birçok yazı ve şiir kitabı bırakır.
Elim sanata düşer usta
Dilim küfre, yüreğim acıya
Ölüm hep bana
Bana mı düşer usta?
Şiirleriyle yaşayacak olan Refik Durbaş savaşlara karşıdır, ama mücadelecidir. Özgürlük ve barış kavgacısıdır. 68 Gençlik eylemlerinden etkilenir. Özgürlük, barış, umut ve hüzünlü dizeleriyle birçok kişinin duygu dünyasında derin izler bırakır.
Şiirin Gizli Tarihi üzerine yazdığı kitap üzerine kendisisiyle yapılan röportajda; “küresel kapitalist sistem, her şeyi tükettiği gibi şiiri de tüketti. Bu nedenle şiir halleri şairin hallerine kaldı.” Değerlendirmesini yapar. Ayrıca; “ şairin şiirini, üretimini de günün toplumsal, siyasal, ekonomik ve elbette sanatsal koşullar etkilemektedir.” Belirlemesiyle; “ Şair ya da yazar, çağının tanığı olmalıdır.” Diyerek bir şair, edebiyatçı ve sanatçı duyarlılığının nasıl olması gerektiğinin altını çizer.
Bir başka açıdan şiirin de, şairin de dünü bugünü değil, zamanı vardır. Bu da her zamandır. Yunus Emre her zamanların şairidir; Nâzım Hikmet de…
Zaten büyük şiirlerde zamanı bünyelerinde eriten şiirlerdir.
Dicle’nin kalbine düştü güneş
Suyun şavkı güneşe düştü
Ay üşüdü, bir bulut yaktı
Serçelere yuva bir bulut daha
Kanadı kırık bir serçe Dicle’ye düştü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.