Müslüm Üzülmez

Müslüm Üzülmez

Kapitalizmin Mutasyonu, Yenilgimiz ve Yeniden Düşünmek

Kapitalizmin Mutasyonu, Yenilgimiz ve Yeniden Düşünmek

“İnsanoğlunun saygın ve haysiyetli bir yaşam mücadelesi yok edilemez; insanoğlunun özgürlük ve eşitlik düşü ruhlardan atılamaz.” -Mehmet Uzun

Eskiden Marksizm-Leninizm’e inanan biriydim. Marx’ın düşüncelerinin Lenin pratiğinde Sovyetlerde hayat bulmuş hâlini savunuyordum. İnanmak ve savunmakla da kalmayıp, bu düşüncenin gerçekleşmesi için karınca kararınca mücadele ettim. İnandığımız bu düşünceyi maddi güce dönüştüremedik ne yazık ki; teori, pratikte karşılığını bulmadı. Hayal ettiğimiz “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” özgürce yaşayacağı “sınıfsız bir toplum” kurma vaadini gerçekleştirmeyi ne benim mensubu olduğum siyasi hareket ne de başka siyasi hareketler gerçekleştirebildi. Sadece Türkiye’de değil, Dünya’daki mevcut sosyalist/komünist hareketlerin hiçbiri bunu gerçek anlamıyla gerçekleştiremedi.

Başarısız oluşumuzun elbette ki birçok nedeni var. “Tek düşünce”, “tek parti”, “tek lider” başat sebep gibi gözükse de, sorunun esas kaynağının inandığımız kuramın, yani Marksizm-Leninizm’in zaman içinde aşınması, günümüzün ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte olmayışıdır. Kuram yetersiz olunca pratik çuvalladı.

Bilimsel” Marksist kurama göre toplumlar, kategorik olarak birbirinden öyle çok ayrılmasalar, iç içe geçmiş olsalar da genel olarak İlkel, Köleci, Feodal ve Kapitalist toplum aşamalarından geçecektir. Sonrasında kapitalist toplumda üretici güçlerin gelişmesi sonucu üretim ilişkileri de değişecek ve Komünist topluma geçilecektir. Bu geçiş gerçekleşmedi. Neden?

Kapitalist toplumdan komünist topluma geçilmeyişinin nedenleri ile ilgili dünyanın her yerinde çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Bunların içinde benim ilgimi çekenler bazı düşünürlerin kapitalizmin her çıkmaza girdiğinde (komünizme geçmeden) mutasyon geçirerek kendini yeni koşullara göre yeniden uyarladığını, örgütlediğini ve iktidarını sürdürdüğünü belirten düşünceleri olmuştur.

Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından komünizmin ilk bildirgesi Komünist Manifesto 21 Şubat 1848 yılında yayınlandı. Aradan 170 yıldan fazla bir zaman geçti ve bu süre içinde dünya çok değişti. Artık eski sol kavram ve düşüncelerin maddi temeli kalmadığı gibi, bir yere (sosyalizme/komünizme) gidilmediği de çok net görüldü. Geleceğe dair küresel ölçekte bir hikâyemizin, bir ütopyamızın olabilmesi için yeni kavramlarla yeni şeyler söylemek gerekir. Bu, tarihin getirip önümüze koyduğu teorik ve pratik sorunları ayıklayarak yıkıntılar arasından Marksizm-Leninizm’in temiz gerçek özünü ortaya çıkarmakla değil, günümüz dünyasını anlayıp ona uygun düşebilecek farklı şeyler söylemekle olmalıdır. Günümüz puslu atmosferinde zor olsa da bu, yumurta küfesini sırtında taşıyan bizler yeniden düşünerek bugüne ve geleceğe dair yeni şeyler söylemekle yükümlüyüz. Yeni şeyler söylemek için de bu konularda yazılanları, çizilenleri imkânlarımız ölçüsünde takip edip söylenenleri analitik bir yaklaşımla akıl süzgecinden geçirmeliyiz.

Günlük kısır politikaların günümüzde sesli ve görüntülü olarak çok fazla gözümüze sokulması, aklımızı ve duygularımızı fazlasıyla meşgul etmesi nedeniyle maalesef yeni düşüncelerden çok azımızın haberi olmaktadır. Örneğin, bu yazıyı yazmama vesile olan Byung-Chul Han’ın ismini ne duymuş ne de kitaplarından haberim vardı. Tesadüfen öğrendim. Kitaplarını okuduktan sonra yeni düşünce üretenlerden biri olduğunu çok geç öğrenmiş oldum.

Byung-Chul Han Güney Koreli bir düşünür ve akademisyen. Almanya’da yaşıyor. “Günümüz toplumuna dair derinlikli çözümleme ve eleştirileriyle” tanınıyor. Yayınlanmış birçok kitabı var. Kitaplarında bugünümüzü anlamaya, yarın hakkında politikalar üretmemizde bizlere yardımcı olabilecek yeni şeyleri çalışmalarına temel almış. “Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri”ni anlattığı Psikopolitika (Metis Yayınları) kitabında yer alan “Özgürlüğün Krizi” başlıklı yazısından bazı tespitlerini konumuzla alakalı olması nedeniyle paylaşmak istiyorum:

Marx’ın düşündüğünün aksine üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişki komünist bir devrimle ortadan kalkmaz. Bu çelişki çözümsüzdür. Tam da bu içsel daimi çelişkiden ötürü kapitalizm geleceğe kaçar. Böylece de endüstriyel kapitalizm, bir kesintiyle komünizme geçecek yerde mutasyon geçirmiş ve postendüstriyel, gayri maddi üretim tarzına sahip neoliberalizm ve finans kapitalizmine dönüşmüştür.” (s.14)

Kapitalizmin mutasyon geçirmiş biçimi olan neoliberalizm işçiyi bir girişimci haline getirir. Başkası tarafından sömürülen işçi sınıfını komünizm değil neoliberalizm ortadan kaldırır. Bugün herkes kendi şirketinin kendini sömüren işçisidir. Herkes birey olarak hem efendi hem köledir. Sınıf mücadelesi de insanın kendisiyle iç savaşı haline dönüşür.” (s.15)

Proletarya-burjuvazi ayrımı günümüzde artık geçersizdir. Kelime anlamı olarak proletarya çocuklarından başka bir şeye sahip olmayan kişi demektir. Tek öz-üretimi biyolojik üremeyle sınırlıdır. Günümüzdeyse herkesin, kendini özgürce tasarlayan bir proje olarak, sınırsız bir öz-üretim imkânına sahip olduğu yanılsaması yaygınlaştırılmaktadır. Bugün ‘proletarya diktatörlüğü’ yapısal olarak imkânsızdır. Herkes sermayenin diktatörlüğü altındadır.” (s.15)

Neoliberal rejim, bütün ‘sınıflar’ı içine alan bir şekilde, yabancı bir gücün sömürüsünü kendini sömürmeye dönüştürür. Bu sınıfsız öz-sömürü Marx’a tamamen yabancıdır. Sömürenlerle sömürülenler arasındaki farka dayanan toplumsal devrimi imkânsız kılan da budur. Kendini sömüren performans öznesinin yalnızlaşmasının sonucu olarak, ortak eyleme girişebilecek siyasi bir Biz oluşmaz.” (s.16)

Bugün dijital psikopolitika çağına doğru gidiyoruz. Bu siyaset pasif gözetlemeden aktif yönlendirmeye doğru ilerliyor. Bu da bizi özgürlüğün yeni bir krizine itiyor. Artık bizzat özgür iradedir bundan etkilenen. Big Data (Büyük Veri) toplumsal iletişimin dinamiklerine ilişkin kapsamlı bilgi edinmeye olanak sağlayan çok etkili bir psikopolitik araçtır. Bu bilgi, insan ruhuna nüfus etme ve onu düşünce öncesi düzeyde etkilemeyi mümkün kılan bir iktidar bilgisidir.” (s.21)

Byung-Chul Han’ın düşüncelerine, tespitlerine katılmayabiliriz, ama en azından üzerinde düşünülecek ve tartışılacak önemli yeni şeyler söylediğine inanıyorum. Yarının dünyasını anlamaya ve çözüm üretmeye çalışanlara, kafa yoranlara bazı ipuçları verebilir yazdıkları.

Rüzgâr tersten esmeye başlayınca neoliberalizmin bazı konuşmacı ve kalemşörleri belirsiz bu süreçte bir bayram havasında “her şey bitti”, “tarihin sonu” geldi diye palavra atıp duruyor, ama inanmamızı gerektirecek kanıtları yok. Tamam, kapitalizmden komünizme geçilmedi, dahası mevzileri yitirdik ve yenildik. Ama bu tarihin sonu olamaz ki, mücadele kalınan yerden farklı bir boyutta devam ediyor. Bu nedenle, bizler, yolun yolcuları olarak menzili unutmadan sil baştan her şeyi yeniden düşünmek zorundayız. Mendebur Trumpzadelere eyvallah diyecek hâlimiz yok. Dünyada haksızlık, adaletsizlik, sevgisizlik, akıl ve vicdana aykırı savaş, Kürt halkının mağduriyeti, sömürü, baskı, işsizlik, göç, şiddet, çevre ve iklim değişikliği sorunu, kadın cinayetleri… yoğunlaşarak devam ediyor. Teknolojik gelişme farklı bir boyutta kanatlanmış uçuyor, teknolojinin kendisi çok güçlü bir şekilde her şeyi yeniden düzenliyor ya da değiştiriyor ve uyum gösteremeyen her şeyi bir tarafa itiyor: Köklü bir biçimde hayatı dönüştürüyor. Yetmedi, küçücük Covid-19 virüsü koca dünyayı sallamaya devam ediyor ve altta kalanın da canı çıkıyor. Böylesi can sıkıcı, öngörülmez bir dönemde insanların insanca yaşayacağı günler çok uzaklardaymış gibi görünüyor olsa da, yeniden düşünerek küresel çapta hayallerimizi gerçekleştirmenin ortaklaşa bir yolunu mutlaka bulmalıyız. Başka şansımız yok!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Müslüm Üzülmez Arşivi
SON YAZILAR