Aziz ERİM

Aziz ERİM

Kahveci Haşim

Kahveci Haşim

Kahveci Haşim nev-i şahsına münhasır bir zat, asabi, telaşeli ve huysuz biriydi! İzzetpaşa Caddesinde tek çayhane sahibiydi, çayhanede genelde siyaset konuşulurdu, adliyeye gelen vatandaşların rutin konuşmalarını saymazsak...

Kahveci Haşim'e takılıp kafa bulan bir grup mahalle sakini ve esnaf vardı ve onlar kahveci Haşim'e her takılışlarında o da kaplan gibi kükrerdi...

Kahveci Haşim, Süleyman Demirel'in Adalet Partisindendi (AP) partisine, bir de liderine söz söyletmezdi...

Hararetli tartışmalar olunca ve cevap veremediği anlarda hasırlı radyonun sesini açmak için o kısacık boyuyla kürsünün veya masanın üstüne çıkıp sesi sonuna kadar açardı. Kulakları sağır edercesine bangır-bangır bir ses, sükûnet sağlanınca da ses normale dönerdi...

Bazen de Kahveci Haşim'e inat, kalabalık ses kabalığının tavanında olurdu, sanırsın çocuk kalabalığı veya kadınlar hamamı....

Bu bilinçli ses kirliliği aslında protestoydu, dayanılmaz uğultular sonunda Kahveci Haşim'i çileden çıkarırdı cinnetin transına geçiyordu ve o hışımla çayhanenin kepenklerini indirirdi, aslında çayhane müdavimlerinde istediği ve de görmek istedikleri sahne tam da buydu!

Babam anlatırdı: Kahveci Haşim'i en çok kızdıran da Karazlı Aliymiş, oğlu Adnan Satıcı şair yazar çocukluk arkadaşımdı… Karazlı Ali kısa boylu, tıknaz, bodur ama tril-tril giyinirdi, Kahveci Haşim'de pinti tek ceketle koca kışı geçiren peşmurde giyinirdi...

Karazlı Ali bu üstünlüğünü her cümle içinde kullanmasını iyi bilen her tartışmaya 1-0 önde başlardı...

Ajans saati geldiğince herkes pür dikkat, sinek vızıldasa sesi duyulurdu o derece yani sonra da yorumlar yapılırdı bir hengame işte!

Biri konuşur, biri yerer, biri savunur, biri beddua ederdi... Sevmediği müşterilere karbonatlı çay verirdi, çok cimri biriydi işçi çalıştırmazdı, hayatını o çayhanede tüketti...

Yoksulluk ve yokluk yılları belki de ondandır bu kadar pinti olması... Bildim-bileli hep aynı elbiseleri giyerdi. bir ceketle kışı geçirirdi...

Kahveci Haşim'in yeğeni Aziz, Sinoplu Aydın'ın tayfasındandı ve bu çayhanenin müdavimlerindendi, kafalar dumanlı olunca cilalanmak için çay içmeye gelirlerdi...

Dık denilen odun kömürü ateşinde demlenirdi çay, üst-üstte iki çay içince de dudaklar uyuşurdu...

Biz çocuklar çayhanenin karşısında 'Anadolu Otelinin önünde gar oynuyorduk birden çayhanenin boşaldığını, koşuşturmaları ve gürültüleri duyduk kavga olduğunu sanıp seyretmeye koyulduk...

Sinoplu Aydın bir çocuğun elindeki benzin şişesini kaptığı gibi kapağını açtı, çayhaneden dışarıya koşmaya başlayan fareyi takip etti ve benzini farenin üstüne boca etti kibri çaktı, fare ciyaklayarak alev topuna döndü ve kontrolsüz kaçışıyordu birden hareketsiz kaldı...

Sinoplu Aydın çayhane önündeki biriken kalabalığa dönüp:

'Ulan soğan erkekleri fareden korkarsınız ama mangalda da kül bırakmazsınız!'

Biz çoçuklar Sinoplu'yu alkışladık ve dönüp bizlere gülümsedi, sağ elini kaldırıp dudaklarına sonra da yüreğinin üstüne koydu:

'Eyvallah gençler, varolun!' dedi

Mırıldanmalar oldu ve farenin yanma kriterleri yapılmaya başlandı...

Sinoplu'nun elinden benzin şişesini aldığı çocuk ağlamaya başladı...

Çocuk çakmaklara benzin doldurarak aile bütçesine katkıda bulunuyordu çünkü...

'Abe, abe bahan ne ben benzin paramı istiyem' ve ağlamaya başladı...

Sinoplu'da para ne gezer gariban takımındandı o!

Ama Sinoplu da çare tükenmez, her zaman kafası tilkiliğe çalışırdı. Çocuğu yanına oturttu ocağa doğru yöneldi, tütün kurutmak için kullanılan küçük tepsiyi aldı ve içerdekilere dönerek konuştu, Sinoplu Aydın sözünü esirgemezdi namı diğer Deli Aydın'dı o!

"Behey soğan erkekleri!

Çoçuğun benzinini harcadık, sırf sizlerin şerefinizi kurtarmak için, kadınlar gibi kaçmaya kalkışmasaydınız benzini de israf etmezdik, şimdi herkes bir şeyler atsın tepsiye de çoçuğun mağduriyetini giderelim..."

Sinoplu masaları gezip bozuklukları aldı, çocuğa sordu:

"Kaç paradır bu şişedeki benzin..."

Çocuk kaç para olduğunu söyledi...

"Bu sermayen bu da fazladan, yeter mi..." dedi

Çocuk gülümsedi, memnun olmuştu demek ki... "He abe yeter sağolasan..." Sinoplu geri kalan bozuklukları yeleğinin cebine sıkıştırdı...

Kahveci Haşim, Sinopluyu kesiyordu gözaltından, demek dayanamadı ki söze koyuldu:

"İspirto paran çıkti zıkkımın kökünü iç, çay parası vermisen zaten hayatın beleş..." dedi

Sinoplu lafın altında kalır mı?

"Keçel, cücebacak, çoluk yok, çocuk yok, sen de goran götüracağsın paraları he... Üstün başın döküli, açlıktan karnın içine girmiş, öldüğün zaman gelip o gorun başında votka içip bir çifli cığara sarıp dumanını toprağan üfleyecağam, şarapla da sulayacağam mezarıni!"

Haşim çıldırmaya başladı küfürler savurmaya başladı...

Sinoplu durumun kötü olacağını bildiğinden ceketini koluna sarıp saraykapıya doğru yönelip gitti

Haşim hala söylenip duruyordu...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz ERİM Arşivi
SON YAZILAR