Her keşke de çok acı vardır
Kapıdan içeri girince kız kardeşimin ilk sorusu “Abla çok kalacak mısın?” oldu. “Bir hafta kadar” cevabıma “çokmuş” deyince, valizimi alıp hiçbir şey söylemeden gerisin geriye evden çıktım.
Çocukken her şeyini paylaşan kardeşler, çoluk çocuğa karışınca yabancılaşıp yaşamlarına sığdıramıyorlar sizi.
Keşke evlenip çocuk yapsaydım!
Belki o zaman canımdan birilerinin dünyalarında kabul görür, huzurevlerinin köşelerinde yalnızlığı yaşamazdım demişti kadın!
“Daha ne yapayım abe, evde danalar gibi oturuyorlar; çalışmak yok, iki rekât namaz yok, bana bir galerici dükkânı aç da orada kendime araba satayım diyor çocuk.”
Bir yandan işini yaparken, bir yandan da kulaklığından oğlu ile konuştuktan sonra sitemkâr bir ifade ile içini dökmek istemişti.
Kaç çocuğunuz var sorusuna” okula devam eden bir kızım, biri yirmi iki, diğeri yirmi yedi yaşında ve evde danalar gibi yatan iki oğlum var. Görüyorsun çalışıyorum. Vallahi dün sabah altıda işe başlamış ve çift vardiya çalışmak zorunda kalmışım. Ağa oğlum da(!) oturduğu yerden bana diyor ki ”bana bir galerici aç araba satayım.”
Ayrılmalarına az kaldığından lafı uzatmak istemedi, ”İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırmak gerekmez mi, çocukların bu tarz davranışında senin de payın yok mudur?” deyince “Abe okula gönderip okuttum, daha ne yapayım!” demişti.
Kendisine “ Bey fazla çocuk yapmayalım besleyemeyiz”, diyen karısına “sen yap ben beslerim” diyen adamın, “hanım çok çocuk yaptı ve ben besleyemiyorum, üstüne üstlük çalışmadıkları halde evlendirdim ve onlar evde otururken ev masraflarını da ben karşılıyorum” diyen adamın hikâyesini anlattı. Devam edip “sakın ola ki çalışmaya başlamadan evdeki danaları evlendirme” önerisinde bulunduktan sonra, dertli babadan ayrılmak zorunda kaldı.
Ayrıldıktan sonra ”Yirmi beş yaşında bir oğlum var, askerliğini de yaptı ama benim oğlumda; hırsızlık, gaspçılık, uyuşturucu kullanma velhasıl her türlü pislik var. İşim gereği iki veya üç günde bir eve uğrayabiliyorum. Hanım çocuklarla baş edemiyor. Mahallede bir hırsızlık olsa önce benim kapıma geliyorlar. Ne yapacağımı da bilemiyorum” diyen adamın hikâyesi geldi aklına.
Evlenip çocuk yapmadığı için keşke çocuklarım olsaydı diyen kadının mı, çalışmayan yetişkin çocuklarından dolayı evde dana besliyorum diyen dertli babanın mı, hanım çok çocuk yaptı ve ben çalışmadıkları halde onları evlendirdim diyen adamın mı, benim çocuğumda her türlü pislik var deyip içi yanan adamın mı keşkesi daha acı?
Her bir hikâyenin, yüreklerine başkaca dokunduğu okuyucularımızın, farklı etkilenmeleri gayet doğaldır.
Ama yaşamın gerçeği şu ki, doğada her varlık bir eşi ile yaratılmıştır. Atomun yapısındaki protonun elektronsuz, çiçeğin, ağacın, meyvenin, kuşların, balıkların olduğu gibi insanların da dişisi ve erkeği var ki, eşsiz hiçbiri kendi başına bir değer taşımadığı gibi, bütünlük dişinin ve erkeğin birlikteliği yani evlenmeleri ile mümkün olur.
Evlilikle; eş, aile, çocuk ve hatta torun sevgilerini tatmalı ki insan, yalnızlık yaşanmamış olsun.
Çocuklu ailelerin hikâyelerine gelince!
Çocuklar anne ve babalarının meyveleridir ve her çocuk anne ve babasından bazı özellikler alsa da yetişme tarzları gereği, her insan kendisine benzer.
Teşbihte hata olmaz deyip, insan evladı ömür yolunda yollanırken, karayolunda seyreden araba misali dört teker üzerinde yol alır.
Bu tekerlerden ilki duygusal öğrenmedir ki, bu öğrenme daha anne karnındayken başlar. Doğduktan sonra da anne sevgisine ek olarak, baba, kardeş, aile, sevgili, çocuk ve yaşamda yer alan tüm varlıklar ve değerlere ilişkin sevgiler yaşam boyu tadılır. Bu sevgiler ne kadar doğal ve güçlü olursa, birey o oranda güçlü ve insani bir yürek taşır.
Tekerlerden ikincisi uygulamalı yani yaparak, yaşayarak öğrenmedir ki yine anne karnında, doğduktan sonra bebek kesintisiz beslenebilsin diye, ilk uygulamalı öğrenme parmak emmeyi öğrenmedir. Uygulamalı öğrenmenin, çocukluktan itibaren her yaşa uygun devam etmesi, bireyi tabiri caizse pişirerek olgunlaştırır.
Çocukluk, ergenlik ve gençlik dönemlerinde yaşama dair uygulamalı becerileri gelişmemiş, ekonomik sorumluluklarını almamış bireylerin, yirmili yaşlardan sonra kendisi ve hatta kuracağı yuvanın sorumluluğunu yüklenmesi ve becerilerini geliştirmesi de mümkün değildir.
Akademik öğrenme, arabanın üçüncü tekerleği olup, okul yaşamının başlaması ile başlar ve bu öğrenmenin güçlü olması için, bireyin ilkokulda öğrenmeyi öğrenmesi gerekir. İlkokulda öğrenmeyi öğrenemeyen bir bireyin, parlak bir akademik yaşamının olması mümkün değildir.
Bu öğrenmeyi zamanında edinenler, yaşam boyu kitap okur, yaşam boyu öğrenir ve güzel insan olurlar.
Dördüncü ve son tekerlek akran eğitimidir. Çocukluktan itibaren ölünceye kadar yaşamı paylaştığımız her akranımızdan, her arkadaşımızdan bir şeyler öğrenir ve akranlarımıza bir şeyler öğretiriz. Günümüzde çocuklarımızın en güçlü akranı ve arkadaşı sosyal medya olmuştur. Onları bu arkadaştan teknik olarak ayırmak mümkün olmasa da, buna ilişkin doğrular ve yanlışlar konusunda eğitmek mümkündür.
Çocuklarımızın yaşama dair uzun yolunda; asfalt, şose, taşlık, kumluk vb her türlü yolda sağlıklı yollanmaları için, tekerleklerinin havasının uygun olması ve patlamamaları çok önemlidir.
Hanelerimizde, evlatlarımız yavaşça büyürken, çocuk yetiştirmeyi sadece okul karnelerinin iyi olması sanıp, dört lastikten birinin veya bir kaçının havasının az veya fazla olmasıyla, onların yol kazası yaşamaları durumunda, bundan kendimizi sorumsuz tutmamız haksızlık olmaz mı?
Ayrıca, aile ortamında temelleri atılan ve sekiz yaşına kadar pekiştirilmiş olan uygulamalı ve duygusal öğrenme yani aile eğitimi, arabanın ön tekerleri misali olup bu öğrenmelerle ilgili onları nasıl yetiştirirseniz, yaşama dair istikametleri de o yönde olur.
Gelecekte keşke dememek için, hala zamanı olanların, lastiklerin havasını uygun tutmaları ve lastiklerin patlamalarını önlemeleri önemlidir.
Çocuklarınıza; yaş dönemlerine uygun olarak, dört öğrenme türünde, yaşama dair her alanda kazanmayı öğretmek, onları yaşama ve medeniyete ortak etmektir. Onlara emeksiz mal, para veya benzeri kazanımlar sağlamak, onları kendinize muhtaç, kendinize mecbur bırakmaktır.
İşte o zaman keşkeleriniz çok olur ki, her keşkede çok ama çok acı vardır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.