Murat AKBAŞ

Murat AKBAŞ

Gençlik, Umutsuzluk ve Siyasetin Kaybolan Etkisi

Gençlik, Umutsuzluk ve Siyasetin Kaybolan Etkisi

Siyaset, tarih boyunca insanlara umut veren bir alan olmuştur. Ancak aynı zamanda, umutsuzluğun, edilgenliğin ve kayıtsızlığın yaygınlaşmasına da zemin hazırlamıştır. Antonio Gramsci’nin dediği gibi, “Umutsuzluk lüks değildir.” Çünkü siyasal umutsuzluk, bireyleri edilgen hale getirerek toplumsal değişimi imkânsızlaştırır. Bugün gençler arasında siyasete duyulan ilginin giderek azalması, yalnızca bireysel bir eğilim değil, sistematik bir sürecin sonucudur.

Hannah Arendt, Totalitarizmin Kaynakları adlı eserinde, otoriter rejimlerin umutsuzluğu bilinçli olarak yayarak bireyleri siyasetten uzaklaştırdığını söyler. Ona göre, insanların siyasete ilgisini kaybetmesi, iktidarın en büyük zaferidir. Günümüzde de gençler için en büyük sorun, siyasetin artık bir değişim aracı olarak görülmemesi ve hayatın gerçek sorunlarına çözüm üretemeyeceğine dair inancın yaygınlaşmasıdır.

Jean-Paul Sartre, umutsuzluğu bireyin kendi sorumluluğundan kaçışı olarak görür. Ona göre, siyasetten kaçış, özgürlükten kaçışla eşdeğerdir. Çünkü insanın özgürlüğü, onun eylemlerinde saklıdır. Bugün gençler açısından siyasal umutsuzluk, yalnızca seçimlerden ya da siyasi partilerden duyulan hayal kırıklığıyla açıklanamaz. Umutsuzluk, daha derin bir sürecin sonucudur. Günümüz siyasetinde bireyler, kendilerini karar alma süreçlerinden dışlanmış hissediyor. Siyasi partiler, gençleri sürece dâhil etmekte yetersiz kalırken, siyaset yalnızca belli elitlerin alanı olarak görülüyor. Bunun yanında, kapitalist sistem, giderek bireysel kurtuluş yollarını teşvik ederken, siyasetin kolektif bir mücadele alanı olmasını zorlaştırıyor. İşsizlik ve geçim sıkıntıları, gençlerin siyasetten uzaklaşmasına neden oluyor. Daha büyük sorun ise, siyasetin sonuç üretme kapasitesine olan inancın kaybolmuş olması. Pek çok genç için siyaset, değişimi sağlayan bir araç olmaktan çıkmış, sadece belirsizliklerin ve hayal kırıklıklarının üretildiği bir alan haline gelmiştir.

Slavoj Žižek, modern toplumlarda siyasetin “başka bir alternatif yok” mesajıyla etkisizleştirildiğini söyler. Ona göre, kapitalist sistem insanları edilgen kılmak için bilinçli olarak umutsuzluğu yayar. Bugün gençler de benzer bir süreçten geçiyor: Siyaset artık bir çıkış yolu olarak görülmüyor ve bireysel kurtuluş yolları ön plana çıkıyor.

Jürgen Habermas, modern dünyada siyasetin giderek teknikleştiğini ve bireylerin siyasete yabancılaştığını söyler. Dijitalleşme, bir yandan bilgiyi daha erişilebilir hale getirirken, diğer yandan siyasetle olan ilişkileri yüzeyselleştiriyor. Gençler için de bu durum oldukça belirgin. Sosyal medya, siyasetin ana platformu haline geldi. Ancak bu platformlarda yapılan siyasi tartışmalar, genellikle kısa vadeli ve yüzeysel kalıyor. Dijitalleşme, siyasetin bir katılım meselesi olmaktan çok, izlenen bir şey haline gelmesine neden oldu. Gençler, siyasetle aktif olarak ilgilenmek yerine, sadece takipçi ve yorumcu rolü üstleniyor. Dijital dünyada bilgi bolluğu, bireylerin siyasete yönelik net bir tutum geliştirmesini zorlaştırıyor. Habermas’a göre, kamusal alanın zayıflaması, bireylerin siyasete olan ilgisini azaltarak umutsuzluğu artırıyor. Eğer gençler dijital çağın sunduğu imkânları aktif bir katılım alanına dönüştüremezse, siyaset giderek daha fazla anlamını yitirecek.

Walter Benjamin, Tarih Kavramı Üzerine adlı eserinde, umutsuzluğun bazen devrimci bir güce dönüşebileceğini söyler. “Tarihi, yalnızca kazananların değil, kaybedenlerin de gözünden okumak gerekir.” Ancak bu, kendiliğinden olan bir dönüşüm değildir. Umutsuzluk, ancak kolektif bir bilince dönüştüğünde bir değişim yaratabilir. Bugün gençler açısından en büyük soru şu: Umutsuzluk, edilgenlik mi yaratacak yoksa bir değişim iradesine mi dönüşecek? Friedrich Nietzsche, umutsuzluğu aşmanın tek yolunun güç istemi olduğunu söyler. Ona göre, birey ancak güçlü ve özgüvenli olduğunda siyaseti bir araç olarak kullanabilir. Eğer gençler siyaseti tamamen terk ederse, yerini neyin alacağı belirsizdir.

Siyasal umutsuzluğun yaygınlaştığı bir dönemde, alternatifler üretmek zorunludur. Siyaseti yalnızca seçimlerden ibaret bir süreç olarak görmek, katılım alanlarını daraltarak gençlerin kendilerini dışlanmış hissetmelerine neden oluyor. Oysa siyaset, yalnızca sandıkta değil, yaşamın her alanında var olmalıdır. Ekonomik kaygılar siyasetin dışında değil, tam merkezinde bir konudur. Siyasetin, ekonomik eşitsizlikleri azaltıcı bir mekanizma olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Ayrıca, dijital dünyanın sunduğu imkânlar sadece tüketilen bir bilgi kaynağı olmamalı, gençlerin örgütlendiği, tartıştığı ve siyasal eylemler gerçekleştirdiği bir alana dönüşmelidir.

Antonio Gramsci’nin dediği gibi: “Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği.” Gerçekler ne kadar zor olursa olsun, umutsuzluğu bir yenilgi olarak kabul etmek, siyasetin tamamen kaybedilmesi anlamına gelir. Gençler siyasetten tamamen koparsa, yalnızca mevcut düzen devam etmekle kalmayacak, aynı zamanda gelecekte değişim için kullanılabilecek en önemli araç da yok olacaktır. Bugün en kritik soru şu: Gençler, siyasetin yeniden anlam kazanmasını sağlayabilecek mi? Yoksa siyaset, edilgenlik içinde kaybolarak geçmişin tekrarı mı olacak? Eğer siyasete yönelik bu umutsuzluk kırılmazsa, siyasetin toplum üzerindeki etkisi giderek azalacak ve siyasetsiz bir geleceğe doğru gidilecektir. Bugün siyasetten uzaklaşmak, belki bireysel bir tercih gibi görünebilir. Ancak bu, uzun vadede herkesin hayatını etkileyecek bir sonuç doğuracaktır. Siyaset, sadece bir grup insanın alanı değil, toplumu şekillendiren en önemli mekanizmadır. Gençler, siyasete yön vermek için şimdi harekete geçmezse, gelecekte kendilerini tamamen edilgen bir konumda bulabilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Murat AKBAŞ Arşivi
SON YAZILAR