Mümin Ağcakaya

Mümin Ağcakaya

‘ELSA’NIN GÖZLERİ’NE TUTULAN ARAGONDAN ‘MUTLU AŞK YOKTUR’A UZANAN BİR AŞK ÖYKÜSÜ- 4

‘ELSA’NIN GÖZLERİ’NE TUTULAN ARAGONDAN ‘MUTLU AŞK YOKTUR’A UZANAN BİR AŞK ÖYKÜSÜ- 4

16 Haziran 1970 günü Elsa, Aragon'un dediği gibi, o yağmur renkli gözlerini bir daha açmamak üzere kapatır ve vasiyet ettiği gibi değirmenin bahçesine gömülür. Yüreği bu büyük ayrılık acısıyla yanan Aragon, eşi ve yoldaşı Elsa'sına şu dizelerle seslenir:

"Nerdesin gecemin zevki

Yok oluveren kaçağım

 Sultanım eğrelti saçlım

 Ey gözleri yağmur rengi..."

Elsa'nın 1970 yılında kalp krizi geçirerek aniden ölümü Aragon'u derinden sarsar. O değirmenin bahçesine gömüldü. Dostları Rostropovitch, Elsa'nın sevdiği Bach müziğini çalıyordu. Aragon için hayat durmuştu. Elsa'nın gözleri yoktu artık. Onu birlikte yürüdükleri yolda bırakıp gitmişti.

"Bıraktın gittin beni tüm kapılarda

Bıraktın beni yalnız çöllerde

Gündoğdu aradım seni, yitirdim öğlen vakti

Nereye gitsem yoktun, kim derdi

 Bir oda Sahra çölü olacak böyle"  

 

Elsa vasiyetinde evlerinin bahçesine gömülmesini ve Aragon da ölünce yanına gömülmesini ister. Aragon için Paris yakınlarındaki o güzel değirmenli bahçede özlem dolu, hüzünlü, zor günler başlar. Elsa'ya özlemi her geçen gün artan Aragon bir gün ona ait hatıralar bulabilmek için çekmeceleri karıştırırken bir mektup bulur. O mektupta Elsa'nın birlikte olduğu ve olmayı düşündüğü kalabalık bir sevgililer listesini görünce tüm dünyası yıkılır, hislenin sonunda ise: "Herkes beni sevsin... Bütün erkekler bana hayran olsun istiyorum..." cümlesi Aragon'da müthiş bir şüphe yaratır. Büyük şair, romancı, siyasi mücadele etmiş cesur adam, halkın kahraman olarak gördüğü büyük adam, Elsa için yazdığı şiirler nerdeyse bütün dünya tarafından bilinen Aragon; kendisini aldatılmış olarak görür ve yaşamının kalan kısmı da hayata ve aşka küskün olarak geçer. Kafasında oluşan soruları soramaz. Karısı değirmenin bahçesinde asırlık bir ağacın yanındaki mezarında yatıyordu... O da öldüğünde onun yanında yatmayı vasiyet etmişti... Elsa yaşamadığı için, ona listeyi soramıyordu... Ona "Nedir bunlar" diyemiyordu. Öfkenemiyordu, kızamıyordu. hayatta yaşadıklarını nereye koyacağını bilemiyordu... Louis Aragon ''Mutlu Aşk Yoktur" dizeleriyle, dillere destan kendi aşkının "kanayan yarasını" dizelere dökeceğini bilebilir miydi? Hiç kimse böyle bir ihtimal olacağını tahmin edemezdi. Çünkü aşkları dillerle destandı. Ve dünyanın en güzel aşk şiirlerini yazan birini aşkının sonunu böyle bir hayal kırıklığıyla sonlanacağını tahmin edemezdi. Böylesi bir son ancak tragedyalarda olabilirdi. Beklemediği son yüreğini kanatmıştı. Gözlerinde eridiği, ruhunda başka âlemlerde gezdiği mutlu aşkının efsanesi tuzla buz olmuş ve dünyada mutlu aşk yoktur sonucuna götürmüştür. Ayağına düşen gölgeye bile acıyan şair Aragon'dur. Onların aşkı mutluluk, mutsuzluk ve direniştir.

İlk gördüğünde gözlerinde kaybolduğu, onsuz nefes alamayacağını düşündüğü, büyük tutkuyla bağlandığı aşkı tarafından aldatıldığına inanması, onu yaşamdan koparır. Acıyı içine gömer. Üretebildiği bütün yetenekleriyle bağlandığı, hücrelerine kadar hissettiği, ilham aldığı kaynağı bunu kendisine nasıl yaptığını soramaması onun yaşama tutunduğu dalları teker teker kopartır. Aragon'un bundan sonra mutlu olması mümkün olmaz. Fakat o yine de "ölüler savunmasızdır, kitaplarımız bizi savunacak" diyerek yücelik gösterir ve bu acıya 24 Aralık 1982 tarihinde ölünceye kadar katlanacaktır. Ama son nefesini verene kadar aradan geçen günlerin ve anlar her halde tarifsiz bir; kırgınlık içinde olmuştur. Büyük bir aşkla bağlandığı, yaşam ilhamı aldığı, eserlerini ve yaşamını adadığı, adeta efsaneleşen ve herkesin mutlu aşk böyle olur dediği aşkının; aslında öyle olmadığını görmesi, tutunduğu bütün dallar koparmıştır. Güneşin aniden ortadan kaybolmasını yarattığı kaosa benzer bir etkiye maruz kalmıştır. Çünkü Aragon'unda yaşam güneşi ve ilham kaynağı aniden kararmış ve kurumuştur.

Burada şu soruda akla gelmektedir. Eğer şiirlerindeki gibi mutlu bir aşk yaşamış olsalardı, aşklarında emin olsalardı; Aragon o listeyi bulduğunda bu kadar yıkılmaması gerekirdi. Hatta gülüp geçmesi gerekmez miydi?Zamanın cumhurbaşkanı, intihar etmesin diye peşine iki güvenlik görevlisi takar. 1972'de Sovyetler Birliği Ekim Ödülü'nü alır. 1977'de yine Sovyetler Birliği tarafından Halkların Dostluğu Ödülü'ne layık görülür. 1982'de Legion d'Honneur Ödülü'nü Mitterrand'ın elinden alır. Şair, yazar, gazeteci, komünist, militan Aragon, 85 yaşına geldiğinde artık çok yorgundur. İki dünya savaşına da asker olarak katılmıştır. Dünyanın pek çok ülkesinde konferanslar verdi.   Daha önce çalışıp yönettiği Komünist Partisi yayın organı Humanite'nin yayın yıldönümü kutlamalarına çağrılır.

Müzik, duvarları süsleyen resimlerle gece, tam da Aragon'a göre hazırlanmıştır. Ama "Mutlu Aşk Yoktur"un şairi, yazar Aragon artık 85 yaşındadır ve çok yorgundur. Kutlamaya katılamaz, ölüm gelip kapıya dayanmıştır. O, Elsa'sına gidecektir artık: 16 Haziran 1970'da Elsa'nın ölümünden on iki yıl sonra; 1982'de, 85 yaşında Aragon da hayata gözlerini yumduğunda; iki âşık özel bir yasayla aynı yerde, sevdikleri bahçelerinde yatarlar. . Birbirinden ayırmaya kimsenin gönlü razı olmaz. Öldüğünde vasiyet ettiği gibi sevdiği kadın Elsa'nın yanına gömülür. Şimdi mutlu mu mutsuz mu olduklarını bilemediğimiz o iki insan, o bahçeli evde yan yana yatmaktadırlar. Mutsuz ve sonsuz aşk burada noktalandı.

 “Sana geldim denize giden ırmaklar gibi

   Yatağımı değiştirdim dağlarıma kıydım

         Her şeyi boşladım senin uğruna”

 

Kimi hayatlar vardır, doğuştan itibaren dramla başlar ve sonucunda da yine başka dramlar damgasını vurur. Sanki nasıl başlanırsa öyle biter. Aragon Else'yi daha ilk gördüğünde, gözlerine baktığında, göz bebeğinde kendisini bulunduğu dünyadan çekip alan yeni bir dünya görür. Else'nin gözleri Aragon"u bu dünyadan alır başka dünyalara götürür. Artık Aragon için Else bir ömür boyu etrafında döneceği ilham kaynağı ve çekim merkezi olur. Aşkı Else'yi büyütür. Elsenin büyümesi Aragon'u aşkına daha fazla bağlar. Âşık Veysel'in söylediği gibi; Aragon'un aşkı Else'yi Kerem'in Aslı'sı, Ferhat'ın Şirin'i, Mem'in Zin'i yapar. Aragon'un aşkı da; Anadolu'nun bu aşk öykülerinde geçtiği gibi sonunu mutlu bitiremez. Kalbi kırgın ve küskün olarak dünyaya veda eder. Bu aşka şahit olanlar ölenlerin mezarlarını birbirinden ayırmazlar, yan yana koyarlar. Onlarda diğer ölümlü insanlar gibi bedenleri toprağa kavuşur. Ama eserleri ve aşklarıyla ölümsüzleşirler.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mümin Ağcakaya Arşivi
SON YAZILAR