DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZÜN ÖLMESİ!
“1880’lerde, Alman filozof Friedrich Nietcshe ‘Tanrı öldü’ dediği kitabı, ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ ü yazıyordu. O, semadaki eski varlığın veya aslında dinin öldüğünü kastetmiyordu, topyekün kültür dizgemizin anlamsızlaştığını kastediyordu. Dünya görüşümüz ‘ölmüştü’.”
Bu sözler üzerinden, 145 yıl geçse de, sözün kendisi, güçlü anlamını korumaktadır. Bir veya birden fazla dünya görüşü vardı, Nietcshe bunu, ‘Tanrı öldü’ diyerek ifade ediyordu. Bu, bilmenin ve bilmeyle gelen düşüncenin ölümüydü. Aniden olmadığı açıktı. Bu ana kadar gelen kapsayıcı bir süreçten geçilmişti. Aslında bunun tarihsel izlerini biliyoruz. Beş bin yıldır yaşananlar, bunu bize gösteriyordu.
Kritik Nokta
Burada ki, kritik nokta nedir? Yaşam ve ilişkiler, ölen dünya görüşüyle anlaşılmaya çalışılıyor ve bu izden gidiliyor. Hayatın kendisi, ölü olan bir görüşle izah ediliyor. Bu görüşle yaşam ve insanı anlamak veya anlamlandırmak hiç ama hiç mümkün değil, olmadığını da yaşayarak görüyorduk.
İnsanı Anlamanın Bir Başka Yolu
İnsanı anlamanın, anlamsal kılmanın, bir başka yolu, vakum anlamsallığı ve incelemesiyle görünür kılınabilir. Kuantum vakumu olarak ifadelendirilen gerçeklik, insanı anlamanın, daha yaratıcı ipuçlarını verebilir. Canlı olmayı, insanla okumak, ölü olan dünya görüşünü ortadan kaldırabilir. Daha sağlıklı, yaratıcı ve daha iyi görebilen bir düzey ortaya çıkarabilir.
İnsan Varlığı
İnsan varlığı, her koşul altında yaşamı ve çevreyi etkileyen bir yönü ifade eder. Onun bulunduğu yerlerde, iletişimin havası bir başka olur. Çalışmalar ahenk kazanır. Canlılık hissi artar. Daha gür bir akış yaşanır. İnsan, etkiler. İnsanın etkileyici bu durumu önemlidir. Oluşturmuş olduğu enerjinin, ayrı bir anlamı vardır. İnsan olmak, böylesi bir derinliği içerir. İnsanın bu etkileyici derinliğini, fark ettiğimiz her an hissederiz. Bu etki, bu hava nedir ve nereden gelmektedir? Bu büyülü hava, yaşama nasıl siner?
Enerji Bedeni
Her canlının fiziki bedeni gibi bir de enerji bedeni vardır. Evrendeki her oluşum, bu enerji bedeni ile iletişimde olur. Etkiler ve etkilenir. İnsandaki bu enerji bedeninin etki gücü, diğer canlılar kadar önemlidir. Bunun, toplumsal yaşam ve oluşum üzerindeki etkisi, görülmeye değerdir. Kuantum vakumu, bu özelliği içerir. Yaşamın kendisi, buradan beslenir. Bu beslenme kaynağı, tarifi olmayan bir okyanus gibidir. Göremeyiz ama besleniriz, dokunur ve bunu hissederiz. Temelimizi oluşturan ve toplumsal yaşamımıza güç katan bu kaynağı ise anlamak isteriz.
Kuantum Vakumu
“Evrendeki enerjinin taban durumu, olası en düşük enerji seviyesi, kuantum vakumu olarak bilinir. Onun vakum diye adlandırılmasının nedeni, doğrudan algılanamaması veya ölçülememesidir; o ‘varlık’tan yoksundur. Vakumu doğrudan algılamaya kalkıştığımız da, bir ‘boşluk’la, özelliksiz olduğu için boş görünen bir zeminle karşılaşırız. Aslında vakum, evrendeki her şeyin potansiyeli ile doludur.”
İnsanın göremediğimiz ve tarifleyemediğimiz güç ve etkisini kuantum vakumuyla tariflemek mümkün olabilir. Bu, insana özgü bir şeydir. İnsan varlğının hissedildiği her yerde, bu etki ortaya çıkar. Görünmezdir ama yüksek bir etki gücü vardır.
Etki Alanı
Doğada, özgünlük anlamında her oluşumun, bir etki alanı vardır. Bu etki alanı özgündür. İnsanın özgünlüğünü anlamak ve çözmek, gerçeği görmeyi getirir. İnsanın özgünlüğü, farkındalığıdır. Benzersizliği de buradan gelir.
Benzersizliğin Önemi
Bu benzersizlikte insan, çok ayrı bir yeri kaplar ve kapsar. Etki gücünün dayandığı zemin ise kaba bir örnek olsa da, arı balına benzetilebilir. Arı balını oluştururken, her çiçekten beslenir. Konduğu her çiçekten bir şeyler alır. Arı balı için, verdiğimiz bu örnek, insan yaşamı için de geçerlidir. Göremediğimiz etki gücü yani insan yaşamı, 14 milyar yıllık süreç içinde oluşan ve bütün çeşitlenmelerden beslenen bir kaynaktır. İnsandaki sırlı güzelliğin, çekiciliğin, etkililiğin temeli de buradan gelmektedir. Bu temelin etkisi açığa çıkıp anlamsallaştıkça, diplerde kalan yaşam-evren enerjisi ve görüşü açığa çıkar. Bu güzel olanın temeli ve kaynağıdır.
Ölü Algılar İnsanı ve Yaşamı Çürütür
Böylesine derin bir varlığı ve onun toplumunu, ölü olan algılarla anlamaya çalışmak, elbette ki sıkıntılı ve problemlidir. İnsan canlıdır, gürüşleri ise ölüdür. Yaşanmış olan deneyimlerle, insanı ve yaşamı anlamak, zordur. Canlılık, anda yaşanır, deneyimlenmiş görüşler ise geçmişi ifade eder. Geçmişin deneyimleri ile anı anlayamayız. Binlerce yıllık algımız, insanı ne tarif edebilmekte ne de ortaya koyabilmektedir. Bu algı insanı da öldürmüştür. Ölen insan, ölen yaşamdır. İnsanı ve yaşamı bilmek ve yaşatmak istiyorsak, görmemiz gereken en temel yön de burasıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.