DİYARBEKİRİN RENKLİ SİMALARI 4
AYRANCI İBE
İbrahim Abi Urfa’lı olduğu için “İbe” lakabı yakıştırılmıştı, Dağkapı; eski Yalova Oteli, şimdi ki Dicle Ötelinin önünde seyyar satıcılık yapardı, evi de hemen otelin giriş kapısının olduğu küçe çıkmazdaydı!
Esnaflarla uyumluydu, ciddi biriydi kimseyle espri ve şakalaşmazdı, yapısında yoktu, asabi ve sinirliydi, sadece iki kişi İbrahim Abiye sataşırdı, Gazeteci Doşo Abi (Yakup Baloğlu) ve Mardin’li Emo Zeki, (Zeki Erensayın) Doşo Abi Dağkapıda ki seyyarların ayaklı bankasıydı, kim paraya sıkışırsa Doşo Abiye giderdi!
Haliyle İbrahim Abi de mal alımlarında Doşo Banktan faizsiz kredi alırdı…
Doşo Abi sattığı gazetelerin parasını 21 gün sonra öderdi ve o para onda olduğu sürece güvendiği esnafa verirdi…
İbrahim Abi; çok çalışkan tabiri yerindeyse zehir gibiydi, hiper-aktifti, mevsime uygun yiyecekler satardı!Sonbaharda kendi imal ettiği fındık ezmesi, kışın salep, bunları kayınçosu Şeyhmus’a sattırırdı, o da oğlu Osmanla köfte ve ciğer satardı…
Fındık hasatında Değirmendere’den yeşil kabuğunda taze fındık, Antep’ten fıstık hasatında, taze kabuksuz fıstık getirirdi, ceviz hasatında da taze ceviziçi satardı… Diyarbakır’ın yaz sıcağındaysa yayık ayranı; çok güzel ayran yapardı köpüklü, yolu Dağkapıya düşenler mutlaka o ayranın tadına bakarlardı, mübalağa etmiyorum!
Hangi işi yapıyorsa o işi çok severek yapıyordu ve hakkını veriyordu, tezgâhı her daim temiz ve pırıl-pırıldı!
Oğlunun da kayınçosunun da kumar oynama alışkınlıkları vardı, o yüzden oğlunun ve kayınçosunun vurdum duymazlığına sinirlendiği an tezgâhtaki tüm bardaklarını kırdığına şahitliğim var, çok öfkelendiği zaman da seyyar arabasını devirirdi, onu teskinleştiren Emo Zeki ve Doşo abi olurdu… Doşo ve Emo Zeki, İbrahim Abinin sinirlendiğini fark ettikleri an, hemen zapt ederlerdi yoksa yine bardak kırma veya tezgâh devirme olayı nüksederdi...
Dağkapı her daim şehirler moziğidir; Urfalısı, Mardinlisi, Bitlislisi, Siirtlisi, Vanlısı, Muşlusu, bir tür “Birleşmiş Şehirler” de diyebiliriz!
Yazımı Ayrancı İbe’yle ilgili bir anekdotumla bitireyim; günlerden Cuma, namaz bitimi cami dağılmış ben de Doşo Abinin büfesiyle, Ayrancı İbe’nin tezgahının arasında seyyar arabayla “Kıti” satıyordum, aynı sokakta oturduğumuz çok iyi tanıdığım mahalle büyüğümüz Zaza Fazıl elinde 2 litrelik küçük bir kolonya bidonu diyelim Atatürk Heykeline doğru yürüdüğünü gördüm, epeydir bunalımda olduğunu biliyordum, dikkatlice izlemeye başladım, heykelin karşısına gelince elindeki bidonu yere koydu, yüksek sesle bir şeyler söylüyordu ve sonra eğilip yerden bidonu aldı kapağını açtı o anladım ki Fazıl Abi kendini yakacak, istemsiz bir şekilde bağırdı mı hatırlıyorum:
-İbrahim Abi; Fazıl Abi kendini yakacak!
-Kim-kim!
Parmağımla işaret ettim! İbrahim Abiyle yanındaki arkadaşı hemen yayığa yapıştılar, zincirli kısımdan yayık’ı söküp kucakladıkları gibi heykele doğru koştular, biz de arkalarından koşuyoruz, birden Fazıl Abinin alevler içinde olduğunu gördüm, yayıktaki ayranı başından aşağıya boca ettiler, diğer esnaflarda kovayla su döktüler ama yüzü çok fecı yanmıştı, hemen hastaneye kaldırdılar ve uzun bir tedavi sonrası gördüm Fazıl Abiyi, yüzündeki yanık izlerini, çok kötüydü…
Sonradan evde ana-babamdan duydum, Fazıl abi banyoya gidip aklanıp, paklanıyor, ordan Cuma namazına, namaz çıkışı kolonya bidono alıp Dağkapı Cumhuriyet garajının önündeki Özbeklere ait olan pompadan benzin alıp kendini yakıyor…
Eski Dağkapıdan eser kalmamış, herkesler parayı kovalıyor ve hiç kimse de paraya yetişemiyor, bu maraton böyle devam edeceğe benziyor, insani ilişkiler zayıflıyor, zayıfladıkça ötenazi isteyen hasta moduna dönüşecek galiba, Rabbim star eyleye!
Bu kadim kentin vefat eden Kadim insanların ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.