Diyarbekir’in meşhur esnafları - 9
Diyarbakır’ın meşhur Akdeniz Kuruyemişçisi Suphi Akdeniz…
Mardinliydi, mahalle büyüğümüzdü, büyük oğlu Kadri çocukluk arkadaşımdı, erken ayrıldı aramızdan rahmet ola!
Çerezciler; Dört Ayaklı Minare ve Xançepek’in arasında ‘çarşı oluşturmuşlar’ demek doğru bir sözcük olsa gerek, çerez piyasası Mardinlilerden sorulur, yıllar geçmesine rağmen bu hala böyle süregelmiştir, süre gideceğe de benziyor.
Dört Ayaklı Minare’yi geçince leblebi-fıstık ve çerezin mis kokusu insanı mest eder, şekerlemeler de cabası; leblebi şekeri, badem şekeri!
Bu çarşı dışında tek çerezci Akdeniz Kuruyemişçisi yani Suphi Akdeniz’di!
Suphi Akdeniz Dörtyol’da Onur Palas Oteli’nin arka kısmında ufak bir işletmeydi ve sokak içinde olduğu için, köşe başında dört tekerlekli direksiyonu olan alışık olmadığımız bir seyyar arabada satış yapardı; bu seyyar araba, fayton ve at arabaların aksamlarıyla aynıydı, yaylıydı! Diyarbakır’da bu arabadan dört adet vardı, bunlardan üç tanesi Akdeniz ailesindeydi, diğeri de Mardin’li Emo Zeki’deydi…
Akdeniz ailesinin üç ferdi de çerezciydi, ailenin en büyüğü ve lokomotifi Suphi Abeydi, Salih ve Ata Akdeniz ağabeylerine tabiydiler…
Salih ve Ata kardeşler de seyyara çıkarlardı…
Ata Akdeniz Onur Palas’ın önünde satış yapardı, alkol müptelasıydı, tezgah başında alkole gündüz başlardı, votkacıydı, hiç konuşmazdı, yani mecbur kalmadıkça; sanırsın konuşunca vergi alıyorlar, sinirli ve asabi bir kişiliği vardı, kendine Müselmandı, uyumsuzdu, insani ilişkileri sıfırdı, hatta sıfırın altındaydı, müşterisiyle kavga ederdi, hiç arkadaşı-dostu yoktu, en azından ben görmedim tanık olmadım…
Salih Akdeniz; Dilan Sineması ve Emirgan Çay Bahçesi civarında seyyara çıkardı, ehlikeyf grubundandı, hoşsohbet ve güleç yüzlüydü, akşamcı tayfasındandı, akşamı iple çekerdi, bazen ip kopardı!
Suphi Akdeniz; işini çok seven ve çok çalışkan biriydi, çerezlerini kendisi kavururdu, badem-fıstık-kabak çekirdeğini çok güzel kavururdu, damakta çok güzel bir tat bırakırdı, hele safra kabak çekirdeği muhteşemdi, kaliteliydi haliyle mamülleri diğer çerezçilerden pahalıydı, emeğinin karşılığını almasını bilen bir kişiydi, pazarlık asla olmazdı, pazarlık yapanlara satış yapmazdı, bir de veresiye satışı yoktu!
Benim bildiğim iki kişiye veresiye verirdi biri Hüseyin Şaban, diğeri de Emo Zeki, veresiye dediğime bakmayın ha en fazla bir haftalık veresiye… Emo Zeki de Dağkapıda Gazeteci Doşo’nun önünde seyyarda çerez satardı…
Suphi Akdeniz ilginç bir karakterdi; asabiydi kimseye tahammülü yoktu, o yüzden fazla arkadaşı yoktu, benim bildiği tek arkadaşı İş Bankasında şef Nusret Abiydi!
Akşamcıydı, alkol miktarı belliydi şaşmazdı!
Öğlen yemeği evden gelirdi, dışarıdan yemek yemezdi, yemek başındayken satış yapmazdı!
Bir gün Diyarbakır Valisi korumalarıyla Dörtyol’dan geçerken, korumasını çerez almaya yollar, tesadüf bu ya; Suphi Abi de yemek yiyormuş, koruma: Çerez alacağını söyler, Suphi Abi de “kapalıyız yemek yiyorum” der. Koruma biraz bozulur, böyle bir cevapla muhatap olacağını sanmamış demek ki; hele söz konusu vali olunca!
“Ben valinin korumasıyım, sayın valimiz de arabada beni bekliyor!” Suphi Abi aldırış etmez yemeye devam eder, koruma bu duruma bozulur tekrar sözlerini yineler, Suphi Abi cevap verir:
“Vali Bey yemek yerken evrak imzalıyor mu, biz de insanız yemek yemeden çalışılır mı?”
Hasılı satış gerçekleşmez, koruma bu durumu valiye arz eder, vali merak eder bu şahsı, araçtan iner dükkana gelir kendini tanıtır, karşısında üstü başı çerez tozuyla kaplanmış, çerez kokan birini görünce şaşırır ve bu davranışından dolayı Suphi Abeyi tebrik eder, arabada yemeğin bitmesini bekler, yemek bitimi alışveriş gerçekleşir…
Suphi Abenin pantolonu özel dikilirdi cepleri şalvar gibi bol, büyük, derin ve düğmeliydi, iki cebi de haliyle her zaman şişkindi, bir Diyarbekir Qırığı Suphi Abiyi gözüne kestirir ve takibe alır…
Suphi Abi akşamcıydı; hemen dükkanın karşısında Hüseyin Şaban’nın meyhanesinde demlenirdi, ev dönüşü bizim Qırık takibe başlar. Suphi Abe Dağkapı’dan sağa döner Cumhuriyet garajı yönüne doğru, evi 200 metre ilerde Çeltik Fabrikasının berisindeydi, yol tenha, Suphi Abi takip edildiğinin farkına varır iki elini de pantolonun cebine sokar adımlarını hızlandırır, Cumhuriyet garajını geçince sokak başında bizim Qırık satırı çıkarır, paraları ister cevap alamayınca saldırıya geçer, satırla ellerine-kollarına vurar elleri-kolları kanar ama ellerini cebinden çıkarmaz, canı acıyınca Qırıkla boğuşur sonunda Qırık amacına ulaşamaz çareyi kaçmakta bulur…
Alın teriyle kazanılan para kıymetlidir, çoluk-çocuğun rızkıdır öyle ver demekle verilmez!
Bu hayatta çözdüğüm tek şey, işini seven ilkeli insanlar hep başarılı olmuşlar!
İsmi geçenlere rahmet ola!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.