Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Bazen her şey bitti sanılır…

Bazen her şey bitti sanılır…

Bazen her şey bitti, gidilecek yol kalmamış sanılır, yaşanan an sonsuz evrene açılan koca boşluğa, aşılması mümkün görünmeyen bir çizgiye dönüşür, yaşamla ölüm arasındaki ufuk çizgisine yaklaşır gibi olur insan. Bir adım ötesi artık geri dönülmez bir yerdir. Bazen de o ufuk çizgisine paralel sürüp gider hayat, çaresizlik içinde, kader bellenmiş kendi mecrasında. Ne sınırı geçecek kadar kopmuştur yaşamdan nede yeni ufuklara doğru yol alacak kadar cesurdur öznesi bu mecranın. İşte tam da böylesi dönemlerde ortaya çıkan bir efsane, bir diriliş öyküsü, o ufuk çizgisini kaldırır ortadan, can olur yüreklerini ölüme terk etmiş olanlara. Yolun sonuna gelinmediğini, öyle her şeyin bitmediğini gösterir, anlatır İbrahimi bir sabırla. Dahası yüreklere cesaret verir, yeni ufuklara doğru yol alanların, yol almaya yeminli olanların. Öyle ki duyulmamış bir hakikat aşkıyla, yaşanmamış bir heyecanın ruhuyla önünü açar umudunu ölüme terk edenlere, dişiyle, tırnağıyla açtığı yolda, en önde giderken. Sonsuzluğu, ölümle yaşam arasındaki ufuk çizgisini ortadan kaldıra kaldıra, var olma kavgasını vere vere, en önde ve delice gide gide, her mevsimini sevdiğim Fîs’e can olan Ferho’nun efsanesi misali…
*
Efsanelerin payitahtı Diyarbakır’ın, daha doğrusu Lice’nin gül yüzlü Fîs köyü, bilinen tarihinde iki kez ölüme meydan okumak gerektiğini öğretmiştir. Efsaneye göre bir çocuk çekip alır kendi halkını kırımdan, ötesine taşır yaşamla ölüm arasındaki ufuk çizgisinin. Tarihin bilinmeyen bir döneminde şiddetli bir saldırıya uğrayan Fîs, bir gece ansızın “Tek canlı kalmayacak…” diye ölüm emrini verenlerin kötücül muradını alt etmeyi bilmiştir. Efsaneye göre, kadın erkek, yaşlı genç herkes kılıçtan geçirilmiştir, kaçıp kurtulmak isteyenler ise arkadan kurşunlanmıştır. Karanlığı kuşanmış cellat, kinini, bitmek bilmeyen nefretini kusmuştur çocukların, illaki kundaktaki bebelerin üzerine. Gelecekte hayatın yeniden filizlenecek olmasından duyulan korkuyla, her taraf yeniden yeniden aranmıştır, bir canlı, yaşama dair bir iz kalmasın diye. Bebeler ikinci kez, üçüncü kez, kimi anlatılara göre ise dördüncü kez süngülenmiştir son nefeslerine kadar direnen anneleri tarafından saklandıkları ot yığınlarının içinde, hala nefes alıp verenler ise atılmıştır kaynar su ile dolu kazanlara, ne olur ne olmaz diye. Öldürmeye doymayan can almaya yeminli cellatlar, bu defa yaşamı yendiğini sanmıştır, bu defa başardığına, bu defa umudu sonsuza kadar yok ettiğine inanmıştır, arkalarında oluk oluk kan, minnacık bedenlerin et kokusunu ve dağları bile ürküten korkularını bırakarak çekip giderken cehennemlerine…
*
Her efsane biraz gerçeğe yakındır, biraz da gerçekleşmesi umut edilen hayaldir, yakıştırmadır diyelim. Fîs’in ilk efsanesi de biraz öyledir, umut ettiğimiz gibi yaşanmıştır, cellatların inadına yeni bir diriliş gerçekleşmiştir, umut bir başka filizlenmiştir inadına cellatların. Efsaneye göre, bir gece ansızın gelen baskın sırasında annesi tarafından yemek kazanının altına gizlenen Ferho adlı bir çocuk, kırımdan kurtulur sonraki efsaneye, efsanelere can olacak Fîs’in, Fîslilerin yaşam kaynağı olur. Ölüme meydan okuyan annesinin geride bıraktığı o çocuk, Ferho, kapıya dayanmış lanete rağmen Fîs’e yeniden hayat verir, çevreleyen zaptı zor asi dağlara, güzelim ovasına, bereketini kaybetmeyen, kaybetmeyecek diriliş topraklarına umut olur. Ve umut büyür, umut çoğalır, umut binlere, umut on binlere, umut yüz binlere, umut milyonlara hayat olur…
*
Fîs, geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde bir diriliş efsanesine daha ev sahipliği yapar. Peş peşe bastırılan isyanlardan sonra, Kürt’ün adı da silinmek üzeredir tarih sahnesinden. Kürtlük, gizlenen, saklanan, utanılan, korkulan bir kimlik olmuştur. Diğer bir adı da tepelenmedir, yenilgidir, kırılmadır, mezara gömülmedir. Dahası, Kürtlük geriliktir, açlıktır, sefalettir, ölümdür, öyle belletilmiş. Terk edip kurtulmak gereken bir yük, bir kambur olarak öğretilmiştir. Yenilgiler tarihinin öğrettiği acının gerçeğine, kimliğine ve hayaline dönüşmüştür Kür’tün kimliği. Ölümle yaşamı ayıran o ufuk çizgisine giderek yaklaştığını gören ölü sevicileri ise son kozlarını da sürmüştür can pazarına. Ölüm şimdi de “medeniyetin, cehaletten kurtulmanın, yokluğa ve yoksulluğa son vermenin…” kılığına girmiştir sinsice. Yanına umutsuzluğu da almıştır. “Kürt’ten adam olmaz” sözü hayatı esir almıştır. Adam olmak istiyorsan Kürtlükten kurtulacaksın önce. Hayalini, o en vazgeçilmez olan umudunu öldüreceksin, başka çıkış bırakılmamıştır. Böyle yetiştiriliyordu yeni nesil, Kürt çocuklar. Yüreğini korku ve güvensizlik saran herkes vebadan kaçar gibi kaçıyordu kendisinden, Kürtlükten…
*
Öyle ya, bir defa daha ölü toprağı serpilmişti Kürdün üzerine, karanlık basmıştı gülistanımı. Her taraf zifiri karanlıktı, göz gözü görmüyordu, bin yılların belleği dumura uğratılmak üzereyken umut bir defa daha belirmeye, delice boy vermeye başladı. Her bir taraftan geldiler birer birer, ikişer ikişer beklenmedik bir zamanında renklerine bayıldığım sonbahar mevsiminin, karakıştan hemen önce, tam zamanında. Yer, gök şenlendi, Ferho’nun efsanesi yeni baştan anlatıldı, hikaye en ayrıntısına kadar irdelendi, tartışıldı bitmek bilmeyen günler, geceler boyunca. Öyle ya, yaklaştıkça Kürtlük ölüme Fîs kendi küllerinde doğmalı yeniden, yenilginin kader olamayacağı, kırımın kabul edilemeyeceği düşüncesi öne çıktı, kabul gördü. Ufuk çizgisindeki ölüme son verilmeliydi, Fîs’e can olan umudu büyütülmeliydi Ferho’nun, var olma, dirilme heyecanı dört bir yanına yayılmalıydı gülistanımın, illaki sonsuzluğuna evrenin. Öyle de oldu…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR